kurbağa prens ve serçeler cadısı

36 5 2
                                    

Deniz çığlık atar atmaz bıraktı Işılay'ı ve sakinleştirmeye çalıştı, Ama nafile genç kız korkudan tir tir titriyordu.

Bir anda neden yaptığını bilmeden, kollarını beline sarıp göğsüne çekti. Sakin olacağı sözler fısıldarken, dudaklarını da saçlarının arasında gezdirerek hafifçe saçlarının kokusunu duyumsadı.

Işılay bir anda kendini toparladı ve denizi itip STRAPON kafanın yanına koştu.

Deniz Ne yapıyorsun diye bağırmasına kalmadan, Işılay korkusunu yenmek ve gerçek olduğunu kendine ıspat etmek amacıyla strapon kafanın başındaki şapkaya dokunmak için uzandı ve o anda strapon kafa üstündeki önü açık ceketin kenarlarından tutarak, hızla arkasından başına doğru kaldırınca ışılay korkudan küçük dilini yuttu. Bu nasıl bir deliydi böyle? Bakır köyün baş delisi bile bunun gibi olamazdı.

Strapon kafa elinde tuttuğu silahla ışılayın üzerine üzerine yürüdü. Işılay'ın gözbebekleri büyüyüp, korkuyla geriye doğru adımlar atarken bayılmak üzereydi. Denizin göğsüne yaslandığını bile fark etmemişti. Strapon kafa deli gibi gülüp ışılaya doğru 2 3 el ateş ettikten sonra o delice hızıyla  ormanın derinliklerine doğru koşup kayboldu.

Strapon kafa elindeki oyuncak silahla ateş eder etmez, Işılay öldüm bilinciyle Gerisin geriye düşüşe geçtiğini zannetmişti. Ama bir dakika! Neden Yere çakılmıyordu?

Amman neyse ne. Şu anki halinden de gayet memnundu. Her halde ruhu şu anda Azrail'in kucağında gidiyor olmalıydı. Rahatça gözlerini kapatabilirdi.

Bir çift kolun kendisini sardığını hissedince, öldüğünde bile, bir rahat yüzü göremeyeceğini anladı.

Gözlerini hafif aralayıp kirpiklerinin arasından bakmaya çalışsa da, görüş alanı içerisinde kimse yoktu. Belli ki arkasındaydı her kimse.

Işılay gözlerini açmak istemiyordu, ama merakından da çatlamak üzereydi.

Başının altında da çarpan bir yürek vardı sanki!

Bu başının altında hızlı ritimlerle atan şeyin, kalp olduğunu bilmemek için Allah zeka dağıtırken yağmur yağdığını sanıp şemsiye açmış olmak gerekliydi. Başı Kimin göğsündeydi acaba! Bu defa da utancından gözlerini açamıyordu.

Deniz Işılay'ı kıyamete kadar böyle tutabilirdi. Işılayı böyle tutmak huzur iklimiydi. Başının göğsünde olduğunu hissetmek, Kalbinin kafesinden çıkması için çırpındırıyordu adeta!

Bu kız ne yapıyordu kendisine böyle?

Duruşuyla, bakışıyla, hatta ve hatta o yorulmak nedir bilmeyen çenesiyle nasıl bu etkiyi bırakabilirdi kendisinde!

Şu an Işılay'ın uyanık olduğuna dair yemin edebilirdi. Eğer onu biraz daha böyle tutarsa da az sonra çenesiyle baş etmek zorunda kalacağını da biliyordu.

Aklındaki fikirle gülümsedi. Hafifçe sallayarak dandini dandini ee ee Deyip, pamuk prenses, gelip öperek uyandırması için prensini mi bekliyor? Üzgünüm prenses kibar aylı. Beklersen prensin hiç gelmeyecek ve bende seni tutmaktan yorulduğumda, prensinin görevini üstlenmek zorunda kalacağım Seni uyandırıp yorgun kollarımı kendine getirmem için dedi.

Eyvah! Işılay bu uyuzun kucağına mı düşmüştü! Başına gelen en kötü şey olmalıydı!

Şimdi bu uyuz ayaz başına kakar dururdu. En iyisi bayılma numarası yapmaktı. Tepkileriim sakın acı biber yemiş gibi uzaya fırlarcasına hareketlenmeyin. Uslu durun kımıldamayın, sessiz olun tamammı. Diye sıkı bir uyarıda bulundu içinden: ama mümkünü yok aklı durmuyor sürekli denizin son cümlesini hatırlatıyordu kendisine. Ne demişti oo? Uyanmazsa öpecek mi yani! Kahretsin şimdi yanakları kızaracaktı. Şu anda kendisini domestoz reklamlarındaki mikroplar gibi hissediyordu. Hayır sakın kızarmayın yanaklarım diye içinden çığlık çığlığaydı.

DENİZE DÜŞEN AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin