Louis güneşin altında tarlada çalışmaktan o kadar çok yorulmuştu ki neredeyse bayılacaktı. Babası onu saat sabah 6'da kaldırmıştı ve saat akşam 6'ya geliyordu. Her gün böyleydi Louis'nin hayatı, 12 saat boyunca hiç duraksız çalıştırırdı babası. Babasının dediğine göre çok zayıf ve güçsüz olduğu için onu çalıştırırmış. Ona her zaman saygı duyardı ama onu sevdiği pek söylenemezdi.
Babası bu kasabanın şerifi ve avcısıydı. Louis'nin ondan başka akrabası yoktu. Tuhaf ve küçük bir kasabada yaşıyorlardı.
Tuhaf kelimesinin tam anlamıyla..
Bu kasabanın bir de ormanı vardı ve ormanın içinde tuhaf hiç görülmemiş yaratıklar. Bundan 35 yıl öncesinde herkes mutlu ve huzurluyken Louis'nin babası o karanlık ormanda canavarların olduğunu keşfeder ve 16 yaşından itibaren onları yakalayıp öldürmeye ant içer.
Louis, babasına onların aslında kendi hallerine bırakıldığında zararsız olduğunu onları öldürmeye gerek duyulmadığını anlattı ama babası onu dinlemedi. Şuan kasabanın tam ortasında büyük bir bina ve o binanın içinde öldürülen canavarların içi doldurulmuş ve mumyalanmış heykelleri vardı. Karadaki ve havadaki bütün canavarları öldürmüştü...
Louis çapayı toprağa vurduğunda son olduğunu babasının sesini duyunca anlamıştı.
"Louis! Hemen buraya gel." dedi babası. Ve hemen yanına giderek "Evet baba?" diye cevapladı.
"Evlat bugünlük bu kadar yeter dinlenebilirsin. 1 saatin var Ama tam 19.00'da evde olmazsa bozuşuruz bilesin" dedi sona doğru ciddileşen sesiyle
Louis başıyla onaylayıp teşekkür ettikten sonra koşarak oradan uzaklaştı.
Kasabadan birazcık uzaklaşıp sahile indi. Büyük kayaların arasındaki küçük bir boşluktan içeri girdi. Küçükken oradan girmek daha kolaydı şimdi büyüdüğünden dolayı biraz zorlansa da kayaların arasından geçebilmişti.
Hiçkimse tarafından keşfedilmeyen sadece Louis'nin bildiği mükemmel bir yerdi burası. Büyük bir mağara ve duvarlarındaki büyük kayaların üzerinde mavi ve mor mücevherler, yerdeki küçük gölden gelen ışıklar sayesinde güzel bir görüntü oluşturuyordu. Louis 9 yaşındayken burayı keşfetmişti. Kafasını dağıtmak, bir şeyler okumak ve bazen şarkı söylemek için buraya gelirdi. Aslında çok arkadaşı olmadığından dolayı bütün boş zamanlarını burada geçirirdi.
Bütün gün ayakta durduğu için yorulmuştu küçük gölün kenarındaki kayaya oturup ayaklarını ağrıtan ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu. Pantolonunun paçalarını dizine kadar kıvırıp Ayaklarını hafif soğuk suyun içine sokunca rahatlama hissiyle gülümsedi.
Kafasını yukarı doğru kaldırıp tavandaki ışık hüzmelerini izlerken bir melodi mırıldandı.
Mırıldanırken bir ses duydu ve etrafına bakındı. Bir şey göremeyince devam etti. Göldeki karartıyı görünce kafasını eğip daha dikkatli baktı. Karartı ona doğru yaklaşıp büyürken korkarak ayaklarını sudan çekti. Suyun içinde biri vardı ve şarkı söylüyordu sanki.
"Hey kim var orada?" Gölden çıkan şeye dehşet ve şaşkınlık içerisinde bakakaldı. Bu şey yarı çıplak bir insandı. İnsandan tek farkı uzun renkli bir balık kuyruğu olmasıydı. Kıvırcık kahverengi saçları, zümrüt yeşili gözleri, bembeyaz teni ve dişleri ona kocaman gamzelerle gülümsüyordu.
"S-sende nesin b-böyle?" Dehşet içinde yaratığa bakarak.
Ne olduğu belli olmayan varlık aynı gülümsemeyle cevap verdi. "Merhaba!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merman ❂[L.S] // ONESHOT
FanfictionLouis'nin yaşadığı kasaba çok farklıydı. Bir sürü tuhaf canlı vardı. Louis'e göre o canlılar tamamen zararsız ve masumdu. Babası çok gaddar ve câni bir insandı Louis ile aynı fikirde değildi. Louis, ilk defa hayatında Harry adında bir deniz erkeği g...