İnsan her şeyi öğrenebilirmiş şu hayatta bunu anlamıştım. İnsan kardeş olmayı öğrenebilir mi? Öğreniyormuş, canı yana yana. Kalbi bin parçaya bölünüyormuş önce ve ardından o parçalar bir bir toplanıyormuş dağıldığı yerden ve sonra bir araya getiriliyormuş. Kırılan bir şeyin bir daha asla eskisi gibi olmadığı gerçeği buraya da sirayet ediyor ve kalbinde o kırıkların izleri kalıyor ama güçleniyorsun. Acı çekerek güçleniyorsun, kanaya kanaya iyileşiyorsun. Biz de iyileşiyorduk yavaş yavaş. Öğreniyorduk gerçek birer abi kardeş olmayı ve bu bir yılda bu konuda çok yol kat etmiştik. Bir yıl evet, koca bir yıl geçmişti İstanbul’u ardımızda bırakıp bu küçük kasabaya geleli. Küçük dediğime bakmayın aslında yedi binin üzerindeydi nüfusu ve yazın bu rakam ikiye katlanıyordu. Denize sıfır bir turizm kasabaydı. Pek çok tarihi ve turistik mekâna oldukça yakındı. İnsanlar burada turizmin yanında genelde zeytincilik ve balıkçılık ile geçimlerini sağlıyorlardı. Biz ise şimdilik pansiyonda çalışıyorduk. Her ne kadar abim karşı çıkmış olsa da Asya teyzeye mutfakta yardım etmeye başlamıştım ve bir kişinin çalışmasındansa ikimizin de çalışması oldukça faydalıydı. Boş zamanlarımızı ise hep beraber geçiriyor ve ayrı geçen onca zamanı telafi etmeye çalışıyorduk. Öğreniyorduk işte ikimizde, ben sırtımı abime dayamayı ve korkmadan yaşamayı, o ise bir insanın tüm sorumluluklarını alıp onu her an her türlü tehlikeden korumayı öğreniyorduk.
“Eee söyle bakalım minik kuşum bugün ne yapalım?” diyen abime yanımdaki yastığı fırlattım. Bir de bunu huy edinmişti beyefendi. Bana garip garip lakaplar buluyordu ve bu günlerde de minik kuşum demeye başlamıştı. Ben ne kadar kızsam da o bunu pek umursamıyordu ve yine bildiğini okuyordu. Ardından da defterimi çıkarıp:
“Film izleyelim mi lütfen ama bu sefer korku olmasın gece uyuyamıyorum.” diye yazdım. Ardından da defteri ona uzattım. Yazdıklarımı okuyunca yerinden kalktı ve:
“Sen mısır patlat ve filmi seç ben de gidip içecek ile cips alayım ne dersin?” dedi. Onun bu sözü ile hevesle başımı salladım. Yanıma gelip başıma bir öpücük kondurdu ve ardından da saçlarımı karıştırdı. Ben eline vururken o gülerek benden uzaklaştı ve cüzdanını alıp evden çıktı. Ben de mutfağa geçip mısırı patlattım ve ardından da internete girip film aramaya başladım. Bir süre dolandıktan sonra Yıldızlar Arası filmini gördüm. Balın bu filmi izlemeyi çok istemişti ve her gün başımızın etini yemişti bu konuda ancak izlemek bir türlü nasip olmamıştı. Balın yanımızda olmasa da bu filmi izlemek istiyordum. Her ne kadar kabul etmek istemesem de onları özlemiştim. Özellikle de Yalaz’ı ve annemi çok özlemiştim ama yine de içimdeki kırgınlık bir türlü geçmiyordu. Abim de onları özlüyordu ama benim bu dönüşe hazır olmadığımı biliyor ve tercihini benden yana kullanıyordu.
“Neye daldın yine?” diyen sesle yerimde sıçradım. Karşımdaki Eylül ve Erdem ile kaşlarım çatıldı. Bunlar da nereden çıktı.
“Kapıda karşılaştık, onlar da bize geliyorlarmış ve şimdiden kesiyorum ne sizin vıcık vıcık âşık hallerinize katlanırım ne de bir aşk filmi izlerim. Umarım ona göre bir film seçmişsindir minik kuşum?” diyen abim elinde bardaklar ve cips kâseleriyle gelmişti. Onun bu sözlerine gülüp seçtiğim filmi gösterdim. Bir an gözleri bulutlansa da hemen gülümsedi. O da hatırlamıştı Balın’ın bu filme olan merakını. Acaba o da bu filmi bizsiz izlemiş midir diye düşündüm bir an.
“Güzel seçim abisinin minik kuşu.” diyen Erdem sevgilisinden şaplağı yemişti. Onun eğlencesi de abimin bana taktığı lakaplarla dalga geçmekti. Eylül ise her zaman bana arka çıkar ve bu konularda Erdem’i azarlamaktan asla geri kalmazdı.
“Sen bakma bu iki şapşala canım bunlar odun geldiler odun gidecekler. Ne kadın ruhundan ne de incelikten anlamıyorlar.” derken gelip çoktan yanıma oturmuştu. Diğer tarafıma da abim gelip oturunca Erdem içecekleri doldurmak zorunda kaldı. Bu bir kuraldı en son ayakta kalan film boyunca hizmet ederdi. İçecekleri doldurup yerine oturmasıyla filmi başlattık. Film oldukça güzeldi ve sürükleyici. Film başka bir gezegene yapılan yolculuğu ve bu yolculuk sonrası uyku kapsülü arızalanan bir adamın vaktinden doksan yıl önce uyanması sonucu gelişen olayları anlatıyordu. Tabi bizim âşık çiftimiz film boyunca atışmış ve sürekli dikkatimizi dağıtmıştı ya orası ayrı bir konu.
“Bitti mi tartışmanız arkadaşlar? Yani şu filmde bile tartışacak bir konu buldunuz ya size inanamıyorum.” diyen abim gerçekten hem şaşkın hem de kızgın görünüyordu. Ayrıca bu konuda sonuna kadar haklıydı. Ne zaman birlikte film izlesek aynı şeyi yapıyorlardı. Filmin konusu üzerine tartışıyorlardı. Tartışmaları için filmin türü önemli değildi, korku romantizm, dram… Her türlü tartışacak bir şey buluyorlardı. Ben onlara gülerken ikisi de süt dökmüş kedi gibi abime bakıyorlardı. Başımı abimin omzuna koyup gözlerimi yumdum. Neden bilinmez ama saatin erken olmasına rağmen uykum gelmişti. Onlar tartışadursun ben birazcık kestirebilirdim.
Ne ara uyumuştum ve abim beni ne ara yatağıma yatırmıştı bilmiyordum ama dışarıda aydınlanan hava sabah olduğunu gösteriyordu. Yerimden doğrulup saate baktım ve saatin altı olduğunu görünce iç çektim. Hazırlanmalı, kahvaltı yapmalı ve işe gitmeliydik. Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkadım ve hemen üzerimi giyip kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Bu sırada abim de uyanmıştı.
“Günaydın minik kuşum.” dedikten sonra alnıma bir öpücük kondurdu. Ben de ona gülümsemekle yetindim. Abim ekmek almaya giderken ben de kahvaltının son hazırlıklarını yapıyordum. Allahtan fırın yakındı da abim çabuk geliyordu. Ekmekler de gelince hızlıca kahvaltımızı yapıp sofrayı toparladık ve evden çıktık.
“Ben hala çalışmana karşıyım güzelim, ne var abi sözü dinlesen de evde kalsan. Ben sana bakamayacak kadar beceriksiz miyim?” diyen abimle gözlerimi devirdim. Her sabah aynı konuyu açmaktan bıkmamıştı. İşe yürüyerek gidiyorduk ve abim sağ olsun yol boyunca bu konuda başımı şişiriyordu. Defterimi çıkarıp:
“Evde kalırsam kafayı yerim bir başıma abicim. Hem sen benim mutlu olmamı istemiyor musun? Ben bu şekilde çok mutluyum. Lütfen beni üzme.” yazıp defteri ona uzattım. Abim yazdıklarımı okuduktan sonra derin bir of çekti ve:
“Şimdilik öyle olsun bakalım minik kuşum ama şimdilik.” diyerek durumu çaresizce kabul eden abimin yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Asılan suratını bu sayede düzeltmiş oldum. Keyfi yerine gelen abim beni kolunun altına alıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu ve:
“Beni nasıl kandıracağını çok iyi biliyorsun minik kuşum.” dedi gülerek. Ben ise onun bu sözlerine gülmekle yetindim. Yol boyunca o benimle uğraşmıştı. Sonunda pansiyona geldiğimizde o Erdem’in yanına giderken ben de mutfağa geçtim.
“Hoş geldin kızım, kahvaltı yaptın mı?” diye soran Asya teyze ile gülümseyerek başımı salladım. Ardından da üzerimi değiştirip önlüğümü giydim. Şimdi maraton başlamış oldu bizim için. Pansiyonda bulunan konuklara kahvaltı hazırlamak için tam bir saatimiz vardı. Kahvaltı hazır olduğunda konuklar da yavaş yavaş inmeye başlamışı. Sekiz buçuk ile dokuz buçuk arasına tekabül eden bir saatlik bir kahvaltı saatimiz vardı ve ondan sonra mutfağı toparlar ve biraz dinlenirdim. Öğleden sonrası ise akşam yemeği hazırlığı ile geçer ve akşam alı buçuk ile yedi buçuk arası yemek verilirdi. Ondan sonra da bizim işimiz biterdi.
Saat 11.00 olduğunda yorgunlukla bahçeye çıkıp oturdum. İşimiz gerçekten de çok yorucuydu ama aynı zamanda da eğlenceliydi. Gözlerimi kapatıp bu güzel havanın tadını çıkarmaya koyulmuştum ki abimin öfkeli sesi doldurdu kulaklarımı.
“Yemin ediyorum hayatımda bunun kadar yapışkan bir insan daha görmedim. Ne hayırdan anlıyor ne de kovulmaktan. Kene gibi yapıştı resmen. Ayrıca sen de gülüp durma yoksa elimde kalacaksın.” derken gelip yanıma oturmuştu çoktan. Beni yine kolunun altına almıştı. Erdem ise hala ayaktaydı ve gülüyordu. Abimin kolunu dokunup ne oldu der gibisinden başımı oynattım. Ancak abim bir şey diyemeden yabancı bir ses doldurdu kulaklarımı.
“Beni bu çirkin şey için mi reddediyorsun yani? derken resmen öfke soluyan bir adet afet duruyordu karşımda. Onun bu çıkışı ile benim gözlerim şaşkınlıkla aralanırken Erdem kahkahalarla gülmeye başlamış ve abim de sakinleşmek adına derin derin solumaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...