Yüzüme gelen dağınık saçları dalgınca geriye attım. Hava çoktan aydınlanmıştı. Her zaman ki rutin hareketlerimi gerçekleştirerek direk camın önüne gittim. Penceremin bozulduğunu hatırladım o saniyelerde. Kontrol etmek adına kulpunu bir kaç kez açıp kapattıktan sonra bozuk olmadığını farkettim. Demek ki ben açık unutuyordum.Bir süre öylece dışarıyı seyrettiğimde odamda ki banyoya doğru ilerledim. Yüzüme defalarca kez soğuk su çarptığımda biraz daha kendime gelmiştim.
Aklıma gelen fena fikirlerle sırıtmaya başladım. Bekle beni gıcık Burak.
Banyodan çıkıp üzerimi değiştirmeden katta ki misafir odasına yöneldim. Hızla içeriye daldığımda Duygu yatağından sıçramıştı bile.
"Lâl ne oluyor? aklımı çıkardın" hemen yanına gidip üstünde ki yorganı kenarıya ittim.
"Kalk kalk işimiz var " gözlerini ovuşturmaya devam ediyordu.
"Saat kaç? " uykulu çıkan sesine aldırmadan kolundan tutup asılmıştım çoktan.
"7.15 olması lazım" gözlerini mümkün olabildiğince belerttiğinde isyan edercesine inledi.
"Ben okuldan kurtuldum diye sevinirken sen hiç aratmıyorsun Lâl ya" odadan çıktığımızda hala şikayet ederken onu sessiz olması için uyardım. Bir fenalık yapacağımızı anlamıştı çoktan.
"Sen burada bekle su şişesi alıp geleceğim. Burak 8 e doğru uyanır. O uyanmadan işimizi halletmemiz lazım" hızla mutfağa inip su şişelerine su doldurup tekrar üst kata çıktım. Sinsi sinsi gülmeye devam ederken Duygu tuhafça bakıyordu bana.
"Gel gel" deyip Burak'ın kapısını yavaşça aralayıp ona sessiz olması için tekrar mırıldandım. Birazdan yapacaklarımdan dolayı şimdiden çok mutlu olmuştum. Horul horul uyuyan Burak'a yaklaşıp yorganını sakince açtım ve anlamasın diye hafif ılık doldurduğum şişede ki suyu bacaklarından aşağıya doğru dökmeye başladım. Uyandığında işediğini fark eden Burak'ın yüz halini görmeyi çok istiyordum.
"Lâl ne yapıyorsun? " gülmemeye çalışan Duygu'nun sesini duyduğumda gülmemek için elimi ağzıma kapatıp nefesimi tuttum. Allah'tan uykusu ağırdı da uyanmıyordu kendini orman kralı sanan kedi.
"Hadi çıkalım. Yarım saate uyanır bu zaten" diye fısıldadığımda kapıdan çıktığımız anda ikimizde kahkahayı basmıştık.
"Hiç akıllanmayacaksınız değil mi? " Duygu'nun kahkahalar arasından mırıldandığı sesle başımı olumsuzca iki yana salladım.
"Gel aşağıda bekleyelim de anlamasın bir şey" sonunda gülmemizi durdurabilmiştik.
Beraber aşağıya indiğimizde Duygu'nun uykulu gözlerinden eser yoktu.
"Amcamlar ne zaman gitti Duygu? " diye sordum. Onlar geleli bugün 4. Gün olacaktı ama dün sabah uyandığımda yengemle amcamı evde görememiştim.
"Çarşamba günü gece gittiler. Babamın acil bir işi çıktı o yüzden sizi de uyandırmak istemediler" anladığımı belirtircesine başımı salladım.
"Sen ne zaman gideceksin? "
"Pazartesi önemli dersim yok ama salı günü dönerim" mutfak masasına geçip oturduğumuzda kahvaltı hazırlayan anneme döndüm.
"Şu Burak gerizekalısı için bu saatte uyanman büyük ironi anne" gülmeye başladığım da kaşlarını çattı.
"Lâl dolapta ki-" annem cümlesini tamamlayamadan Burak'ın yukarıdan gelen bağırma sesiyle kahkahayı koyvermiştim bile. Annemin bakışları hızla bana dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Teen Fiction"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...