acılar hepimiz içindi. ayrılıklar da öyle. sevmek her yüreğin hakkıydı ama sevdiğine kavuşabilmek her zaman değil. can ve benim aramdaki çizgi tek bir adım kadar kısa ama aynı zamanda mantıkla bakınca kıtalar arası kadar da uzundu. kalbim delice cana sarılıp her şeyi geride bırakmak istiyordu. ama aklım canı benden aşılmaz uzaklıkta tutuyordu. gönül vazgeçer miydi sevdiğinden?
dilim lal olmuştu. ne bir adım atabiliyordum ne de bir adım geride durabiliyordum. sadece çaresizce bana bakan canın gözlerine bakıyordum. kalbime en yakın olan adam, kalbime en uzak olması gereken adamdı ve şimdi bir imzayla en yasak olan adam olmuştu. ne kadar formalite de olsa ben evliydim ve bana iyilik yapmaya çalışan o adamı kimsenin gözünde zor bir durumda bırakmazdım. can bir umut bekliyordu benden ama ona umut verebileceğim bir durum yoktu ki ortada. her bir hattına baktım yüzünün. her bir hücresini içime kattım. benim masalımın en kahraman adamının kokusunu ezbere aldım. tek kelime etmeden geçtim yanından. bir kalp kırıldı en sevildiği tarafından. duydum çaresizliğin ayak seslerini de çare olamadım o yaralara. benim de yaralarım çoktu nede olsa. canın yanından geçtim geçmişimi siler gibi. yüreğim ağladı ben sustum. canın yanından geçtim boğazıma ilmek atar gibi. nefessiz kaldı ciğerlerim ben sustum. ve çıktım kapıdan. ben ağladım, ben yandım ama çıktım o kapıdan.
kapının dışında çağatay bekliyordu. biliyordu canın beni görmeye geldiğini. veda etmemize izin vermişti belki de ne kadar vedaya benzemese de. usulca sardı beni, tek kelime etmeden. ondan güç alsam da kalbimin istediği başkaydı. yavaşça yürümeye başladık. dışarıdan görenler belki romantik bir çift sanabilirdi bizi, içimdeki sonsuz acıyı bilmedikleri için. bir yanlış bu kadar çok sevilebilir miydi? sevilmemeliydi. canım çok yanıyordu. görünmez gözyaşlarımı sessizce kalbime akıtmaya devam ederken çağatay yavaşça sıvazlıyordu buz tutmuş sırtımı. sahi, çağatay buz tutmuş kalbimi de ısıtır mıydı?
sonunda konuştum."çok yanlıştı her şey en başından. can bir günahtı ve ben o günahtı yanmak istemiştim. ama eninde sonunda yanıp kül oluyordu insan. kül olmadan bu yangına dur demeliyim ama nasıl çağatay? ben ateşlerde yanarken buz tutuyorum."dedim. bana sıkıca sarıldı "biliyorum. o lanet duyguyu çok iyi biliyorum. yaşıyorsun ama eksiksin. gülüyorsun ama yoksun. tüm sözcükler biraz eksik, tüm yaşananlar camdan hayaller. sanki varsın da tek kolun yok. sanki varsın da renkler biraz soluk. sanki varsın da sesler cansız. en güzel şarkının bir notası kayıp, en güzel filmin biraz duygusu eksik. ben bunları çok iyi bilirim be defne. benim de yüreğim yanlışı sevdi ve o yanlış beni tüketti. bakma güldüğüme, hepsi ben hayattayım ve güçlüyüm demek için. iki deli aşık, biz birbirimize iyi gelir miyiz ki?" dediğinde onu çok iyi anlıyordum. belki farklı hayatlardık ama aynı yanlışa bağlanmıştık. bize iyi gelmeyen insanlara aşık olmuştuk ve bunun cezasını da ruhumuzla ödüyorduk. "bilmiyorum ama birbirimizi sarmak için en iyi dostlar olalım bundan sonra. güneşin gerçek rengini tekrar bulalım. gökkuşağı bile var olmak için yağmura muhtaç. biz de acılarımıza rağmen var olmak için elimizden geleni yapalım ha ne dersin?"dediğimde gülümsedi "kendini unutup beni mi teselli ediyorsun sen ufaklık? ayrıca istersen cana aramızdaki durumu anlatalım. evet yanlışları çok olmuş ama bence sana olan sevgisi gerçek."dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. "bana gerçekten aşıksa mücadele eder. onun benim için neler yapacağını görmek istiyorum. daha önce de böyle yaptı ve en ufak direnişimde beni görmezden geldi. eğer gerçekten aşıksa gerçeği bulmak için çaba sarf eder. değilse de ona dönmemekle doğru bir karar verdiğimi anlamış olurum."dedim.
masamıza döndüğümüzde herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. masaya oturup sohbete dahil olduk. ama çağatay ve faruk amca sık sık misafirlerle ilgileniyordu. bir ara çağatayla dans etmemiz gerekti. dans ederken çağatay rolünü o kadar iyi oynuyordu ki; sanki onun gözünde sizden daha değerli kimse yokmuş gibi bulutlarda hissediyordunuz kendinizi. canın ve mertin sinirli bakışlarını hissediyordum. ayrıca çaktırmadan cana baktığım zamanlarda onun ne kadar içtiğini de görmüştüm. çağatay beni daha yakından tanımak isteyen bazı kişilerle beni tanıştırdı. onlarla sohbet ederken eli daima sırtımdaydı ve beni kendine çok yakın tutuyordu. tanıştığım insanlar içinde bir kişi hariç diğerlerinden hoşlanmıştım. o kişi de meşhur açelyaydı. artık açelyayla tanışmıştım ve pınarın neden ondan hoşlanmadığını da çok iyi anlamıştım. açelya kusurumu bulmak için radar yaptığı gözleriyle beni süzdükçe süzmüş bana tuhaf tuhaf sorular sormuştu. sakinliğimi korumak çok zor değildi ama gösterdiği tavır hoş değildi. ben de oldukça mesafeli ama kibar bir şekilde sorularına yanıt vermiştim. mesleğimi sorduğunda, mezun olduğum okulu sorduğunda, uzmanlaştığım alanı, staj yaptığım yerleri sorduğunda, merti sorduğunda hep bir açığımı yakalamayı ummuştu. ben rahatça cevapladığımda sorularını ve ona hiç soru sormadığımda kendini zorla tek taraflı bir sohbete sokma çabası çıkmaza girdi. böylece soru sormaktan da vazgeçti. çağatay "defneyi bir dakika yanımdan ayırmak istemiyorum o yüzden bizim şirketin avukatlarından biri olarak yanımda çalışmayı teklif ettim ona. teklifimi kabul ettiği için çok şanslıyım"dediğinde açelyanın kışkançlıktan gözlerini kaybedeceğini sandım bir ara. aslında bir tarafımda sevdiğini kaybetmenin ne kadar zor olduğunu bildiği için ona üzülüyordu ama açelyanınkinin sevgi mi yoksa hırs mı olduğu konusunda emin değildim. gecenin sonuna doğru kapıdan meriç, serdar ve aynur girdiğinde çığlık atarak onlara doğru koştum ve aynurun tripli yüzüne rağmen sıkıca ona sarıldım. "her şeyi sana anlatmak istedim ama mert psikopat gibi tüm telefonlarınızı dinliyordu. çok çok üzgünüm. ama sana çok ihtiyacım var."dediğimde aynurun yüzü yumuşadı ve bana sarıldı. tabi ki hamileliği ilerledikçe karnı iyice büyümüştü. sanırım doğuma da beş altı hafta falan vardı. "meriç gelip her şeyi anlattığında senin yüzünden erken doğum yapacaktım. o mertin elimden çekeceği var hele kuzum doğsun."deyip karnını okşadığında ve serdar sevgiyle ona baktı. bazı görünmez şeyler vardı. yaşarken fark edemediğiniz. sevdiğiniz adamla evli olup en kıymetliniz olacak bir bebeğe sahip olabilmek en az sevdiğiniz insanların sağlıkla yanınızda durması kadar önemliydi. gözlerim serdar ve karnını okşayan aynurdan bir ara cana kaydı. dikkatle beni izliyordu. bakışlarımız kesiştiğinde gözlerindeki hüznü fark ediyordum ama ona güvenmiyordum. en ufak pürüzde beni yeniden ateşlere atıp çekip gitmeyeceğinden emin olamıyordum. arkanızdaki çınar olmalı sevdiğiniz ona sırtınızı dönüp yaslandığınızda yerinde olduğunu bilmelisiniz. sırtınızı dayayamadığınız bir sevgi uzun ömürlü değildir. bakışlarımı ondan çektiğimde çağatayın da bana baktığını gördüm. yanıma gelip kulağım ve yanağım arası bir yeri öper gibi yapıp "yapma bunu kendine defne"dedi. ona bakıp gülümsedim."gün gelecek artık adı bile kalmayacak belki gönlümde. o güne kadar yoldan çıkarsam zincire bile vurman gerekse bana engel ol, olur mu?"diye sordum. gülümsedi, iç çekip alnımdan öpüp"olur"dedi. sonra çağataya muzipçe bakıp "ne çok öptün bugün beni. acaba bundan zevk mi alıyorsun?"diye sorduğumda o da bana uyup flörtöz bir tavırla "güzel bir kadını öpmek bana her zaman zevk verir. eğer o kadın izin verirse onu zevkten delirtecek şeyleri de bilirim."dedi. "pis sapık"dediğimde "erkeğim ben"dedi. aynur ikimize bakıp "cilveleşmeniz bittiyse defnecim seni uzun zamandır görmeyen, meraktan deliren benim"dedi. ben de arkadaşımın boynuna kollarımı dolayıp "en çok özleyen de benim. seni çokkk özledim"dediğimde aynur da "belli oluyor. ben daha doğurmadan çağatayla ikinizin bebek haberini de alırız gibi geliyor bana."dediğinde "zevzek konuşma. bu mertten kurtulmam için formalite bir evlilik"dedim. aynur katılırcasına gülmeye başladı. şaşkın şaşkın ona bakarken "pardon da sen çağataya bir baksana. bir bakışıyla kadınları yatağa atacak bir seksiliğe sahip. adam buram buram güç kokuyor. çok merak ediyorum onun cazibesine ne kadar süre dayanabileceksin."dedi. aynura "saçmalama aynur şurada can yüzünden aşk acısı çekiyorum ben. seksiymiş. hamilelik senin hormonlara tavan yaptırmış bence"dediğimde aynur güldü. "etrafına bir bakar mısın? kadınların çağataya olan baygın bakışlarına bir bak. onlarda mı hamile? tamam can da çok yakışıklı ama çağataydaki enerji başka bir enerji. bence siz bir gün gözünüzü çırılçıplak aynı yatakta açacaksınız. şuraya yazıyorum bunu."dedi. kıpkırmızı aynura döndüm "öyle bir şey olmayacak"dedim. "göreceğiz"dedi. serdara dönüp "serdar karının durumu çok fena, hormonlar tavan yapmış. sana çok üzüldüm." dediğimde serdar "benim karım her zaman ateşli"dedi aynura sarılarak. aynur da"serdaarrrrr!!!"diye çığlık attığında herkes gülmeye başladı. "hadi aynur çok ayakta kaldı oturalım. birazdan da kalkarız"dediğimde en yakın masalardan birine hepimiz oturduk. çağatay misafirlerle ilgilenmek için biraz sonra yanımızdan kalktı. misafirler de yavaş yavaş partiden ayrılmaya başlamıştı. o yüzden ben de çağatayın yanına geçip onları uğurlamaya başladım. mert yanımıza gelip dişlerinin arasından "tebrik ederim ikinizi de"dediğinde çağatay da mertin elini güçlüce sıkıp hafifçe ona eğildi ve sert bir sesle "seni karımın 500m yakınında bile görmek istemiyorum."dediğinde mert yarım ağız gülümseyip "ben onun üstünde olmayı tercih edeceğim galiba."dedi. çağatay yumruğunu sıkıp "dua et davetteyiz. ve defneyi üzmek istemiyorum. o yüzden siktir git"dedi. ilk kez çağatayı küfrederken duymuştum. "kozlarını paylaşmak istersen sadece yerini ve saatini söyle yeter."dediğinde mert sinirle ona baktım. çünkü, mertin işin içinde olduğu hiçbir kavganın adil olmayacağını artık biliyordum. bu yüzden, çağatayı korumak için mertin yaptığını yapıp mertin canını acıtacak bir şey söyledim. "açıkçası çağatayın üstünde olmayı tercih ediyorum. ve ondan başkasının da olmaya niyetim yok."dedim. çağatay dehşetle, mert öfkeyle bana baktı. ve sonra mert tek kelime etmeden yanımızdan gitti. çağatay ıslık çalıp "bak sen ufaklığa. başka hangi pozisyonda olmak istersin?"diye alayla sorduğunda "çağatay, merti def etmek için söyledim. bu konularda tecrübem yok. ayrıca şuan çok utanıyorum"dediğimde "nasıl yani canla birlikte olmadın mı hiç?"diye saf bir merakla sordu. kafamı olumsuz anlamda sallayıp "kimseyle olmadım."dedim utanarak. çağatay da "bu utanılacak bir şey değil ki" dedi. sonra başka hiçbir şey konuşmadan misafirleri uğurlamaya devam ettik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimsesiz yürek
Romansatamamlandı! kimdik biz seninle? dost? sevgili? eş? karanlığın sabahla buluştuğu kısacık zaman dilimlerinin isimsiz kahramanlarıydık belki. içimi en çok acıtan da; senden bahsederken artık hep -di'li geçmiş zaman dilimleri kullanıyor olmak. çünkü sev...