Tabi ki de memnundu bu durumundan. Kim memnun olmazdı ki, dünyada eşine az rastlanan nadide mücevherlerden çok daha fazla büyük bir ilgi görmekten? Ayrıca kendisine bahşedilen çocukluğu mutluluk olarak yayan bir enerji santraliydi. Erkeklerin ilgisi her zaman hoşuna gidiyordu, Ama Sadece onlardan gelen şefkati, sevgiyi emen obur mu obur bir böcekti. Kesinlikle ve kesinlikle Başka hiç bir amacı yoktu, ve bundan başka bir kar amacı da gütmeyen küçük bir müessese gibiydi sadece. Hiçbir Yamuk durum yoktu. ve kimseye yan gözle bakmazdı yani. Sıkıntısız problemsizdi bu konuda. Bu özellikleri yüzünden babasıyla uslu uslu anlaşan, ama yine de onun kıskanmasına aşık olan, kıskanması için fazlaca bir çaba da harcamayan, beni erkek sinek ısırdı demesi yeterli gelen bir çocuktu.
Yaşadığı tek aşk da babasıydı. Zaten babası deli olurdu kendisinden başka bir erkeğin kızına İlgi göstermesine. Kardeşçe olsun, abice olsun, arkadaşça olsun, dostça olsun, ne olursa olsun hem cinsinden olması yeterliydi. kızına yaklaşan her adama düşmanca bakmasına. Hele hele sevgili olarak bakanı, onu kendisinden koparmakla tehdit edeni ne yapardı... artık sizin hayal güçlerinizin insafına kalmış bir şey o da. O derece özel ve güzel bir bağ vardı aralarında.
Bir aralar da abisi olmuştu, ama sonra abi dediği adam birden kaybolmuştu. Onun kayboluşundaki yıkımı asla tarif edemezdi. On iki yaşındayken, dikkatsizliğinden bir motosikletin önüne atlamıştı adeta. Gören de Azrail'e aşıkta bir an evvel kucağına atılmak istiyor diyecekti. O derece dalgındı. Sonra Gerçekten motosikletli Azrail'i ne aşık olmuş, onu abi diye götürmüştü babasına. Babasının kendisini yabancı bir adamın kucağında görünce verdiği tepkiyi ve Işılay'ın daha ilk görüşte abi dediği adama attığı yumruğu hala gözünün önünde canlandırabiliyordu.
Işılay abi diye kucağında geldiği genç adamla birlikte her şeyi anlatmıştı babasına. Daha doğrusu genç adamın anlattıklarını teyit etmişti. Sonra Babası Genç adamdan özür dilemiş, yemeğe davet etmişti. Böylelikle Işılay babasının lütfuna uğramış, sessiz bir anlaşmayla genç adamın abiliğine ses çıkarmamasını hayretle izlemişti. Bu Işılay için eşeklerin uçabilen bir hayvan olmasından da daha hayret verici bir durumdu o anda.
Işılay kendisinden süper enerjiler aldığı insanlara sıkı sıkıya bağlanmakta şimşeklerle yarışabilirdi. Nitekim öyle de olmuştu. Abisiyle vakit geçirdikçe ona daha sıkı bağlanmış, onu kendine kahraman yapmıştı. Babası en büyük kahramanıydı, ama her zaman Yedek oyuncu bulunması gerekirdi. Yoksa olası oyuncu sakatlanması yaşanırsa dımdızlak kalırdı Işılay. Hem fazla kahraman göz çıkarmazdı nede olsa. Hem de abisiyle de çok iyi anlaşıyor, çok güzel vakit geçiriyordu. Abisine gösterdiği sevginin aynısını görüyordu kendisinden. Gerçek abi kardeşlerin çoğundan da ötelerdi.
Kan kardeşinden daha kutsal bir şeydi bu can kardeşliği. Onunla At biniyor, bisiklet sürüyor, yüzmeye gidiyordu. Bunların hepsini de abisi öğretmişti ona. Ve onunla bu aktiviteleri gerçekleştirmek en büyük mutluluğu olmuştu.
Gerçeği at binerken Abisi de arkasına geçer, onu korurdu. Böylelikle Işılay hep abisinin kontrolünde, pardon yarı yarıya kucağında olurdu at binerken. Bunun nedeni de 12 yaşından çok daha az görünmesinden kaynaklanıyordu. En fazla dokuz yaşında görünen bir bedene sahipti Ve tüm yakınlarında olduğu gibi abisi de üzerine titriyordu. Ama yine de sadece tek başına yapmaması şartıyla, tehlikeli şeyleri yapmasına izin veriyordu.
Böylelikle abisi suç ortağı, tehlike dolu maceraların hazzını paylaştığı, paylaşınca da o hazzın daha çok arttığını hissettiği keyif verici bir müttefik oluyordu kendisine.
Düşünsenize sadece size ehlileşmiş olan vahşi bir kartalın sırtında uzanmış gökyüzünde gezindiğinizi, Size yönelen bütün tehlikeleri her an bertaraf edebilecek bir güce sahip. Ve sizin oyuncağınız oluyor bütün tehlikeler, siz de sıkılanakadar oyun arkadaşınız olan kartalla birlikte oynayabiliyorsunuz o tehlikelerle. Tehlikelerin ortasına dalışınızdaki heyecan ve adrenalin, bunun yanı sıra o tehlikeyi size büyük bir zarar vereceği anda yok edeceğini bildiğiniz bir kartal.
Yada şöyle. Kışın en çetin zamanlarında bir dağda kaybolmuşsunuz. Ve birden çığ düşüyor., düştükçe büyüyor. Sizi dondurarak öldürecek olan korkunç bir devasa canavarla karşı karşıyasınız. Kaçışınız yok. Bu buzdan mezar olan beyaz ölüm sizi yok edecek. Bir böcek gibisiniz karşısında. Hayatınız hiç olmadığı kadar tehlikede o an. Tam sizi içine alıp yutarak götürecekken, birden vücudunuzda güçlü kanatlar çıkıyor ve havalanıyorsunuz. Çığ altınızdan geçip gidiyor ve siz kuş bakışıyla bakıyorsunuz ardından. Sonra vay be! Ne olaydı ama deyip kahkahalar atıyorsunuz o rahatlamayla. Bundan sonra adrenalin ve tehlike tutkunuz oluyor. Hele hele çığlarla dalga geçer gibi tam üstünüze geldiği anda havalanmak, altınızdan geçip gitmesini seyretmek sizi müthiş tatmin ediyor. Kendinizi yenilmez hissediyorsunuz her seferinde. Bunu dünyaya ispat ediyorsunuz tüm zaferler benim diyerek. Tehlike tutkunuz, macera aşkınız oluyor.
Daha basit bir şekilde betimlemem gerekirse,, havaya attığınız bir çocuk nasıl o tehlikeleri yaşamaktan haz duyuyor ve gülüyor, bunun yanı sıra sizin daha bir zarar göremeden yakalayıp kurtaracağınızdan emin, bu yüzden o boşlukta hızla düşüşe geçmek ona eğlenceli geliyor ve gülüyorsa, işte Işılay da abisiyle havaya atılan bir çocuk oluyor, aynı bu duyguyu yaşıyordu fazlasıyla tehlikeli maceralara atılırken.
Ama sonra birden, abisi kaybolmuştu. Haber dahi vermeden öylece sessizce! Ve ondan hiç bir haber alamamıştı. O kadar büyük bir yıkım, o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı ki... yeniden normal hayata dönmesi aylar sürmüştü.
O günden bu güne değin babası hariç hiç kimseye bağlanmamıştı. Ama şimdi deniz ayaz korkmaz denilen bu uyuz, kalesini kuşatmış, bombalayıp duruyordu. Bu kale düşmeyecek uyuz ayaz. Ne kadar tatlı bakışın, Brad Pitt'e meydan okuyan bir yakışıklılığın ve beni saatlerce bebek gibi kucağında tutabilecek güçlü kolların varsa, bende de ışıl inadı var. diye düşündü, ama bunu düşünürken bile denizin çekim alanına çoktan girmiş olduğunu ve bir daha asla çıkamayacağını biliyordu. Kendini trafoya yada araba motoruna sıkışmış bir kedi gibi hissediyordu şu an.
İç sesi "Bir fizik kuralına göre, seni kuvvetle çeken bir şeyden uzaklaşmaya çalışırsan, etrafında dönmeye başlarsın ışıl diye dalga geçip duruyordu kendisiyle ve keyiften dört köşe bir şekildeydi. Halinden de memnundu kesinlikle. Sinirden iç sesinin ağzına terlikle vurası geliyordu şu anda. Tek kalsa onunla çok güzel baş eder, ürettiği tüm tezleri bir yastık gibi ağzına tıkar susturur, tek kelime dahi etmesine fırsat bırakmazdı ama böyle bir şey yapması için ortam müsait değildi. Bunu bilen iç sesi de kendisiyle rahatlıkla dalga geçip duruyor, o da eli kolu bağlanmışçasına bir şey yapamadığıyla kalarak tırnaklarını kemirip duruyordu.
Sonunda bekçi amca oluşan sessizlikten rahatsız olarak, konuşma gereği hissetti. Tırnaklarını koparmak üzere olduğuna göre, fazlasıyla iyisin, ya da bu şokun yan etkisi sanırım. Öyle değil mi güzel kızım?
Işılay yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi hızlıca ellerini çekip saklayarak, Yüzünde oluşan tatlı bir ifadeyle, Şeeey beeen bilmem ki" diyerek ne söyleyeceğini bilemez bir biçimde kem küm etmeye başladı. Bekçi amca Hadi hadi görmedim tırnaklarını kemirip durduğunu. Al bakalım suyu. Şoka girdiysen içersin. Sonra da sizin bu durumu konuşuruz diye sözüne çift anlam yükleyip hafiften imada bulunarak bardağı uzattı. O sırada da denizden ters bir bakış almıştı.
Deniz bekçi amcanın ancak notalanmış cennetin perilerinde olabilecek bu tatlı ifadeyi seyretmeye doyamadan bozmasına kızıp , ve sözlerindeki imayı anlayarak bekçi amcaya ters bir bakış göndermişti.
Işılay çekingenlikle bardağı alırken strapon kafa tüm korkutuculuğuyla aklının çektiği polis şeridinden içeri girip aniden olay yerine dalarak düşüncesinde belirmiş, az kalsın bardağı düşürmesine sebep oluyordu. O anda denizin ve bekçi amcanın kendisine panikle baktıklarını görünce, ağzından küçük bir çığlığın kaçtığını anladı. Bir an strapon kafayı görür gibi oldum da, o yüzden korktum. diye açıklama gereği hissetti.
Bekçi amca sıkıntıyla bir nefes koy verdi, ve ardından bende o durumu konuşacaktım. Bizim delinin işi hiç belli olmaz çocuklar. Kulübenin hali de ortada. İki kişilik, siz burada kalamazsınız. Burası devlete ait bir yer ve burada bekçilerden başka kimselerin kalması yasak. Jandarmaya haber verecektim, ama bizim deli telsizi götürmüş. Aksilik ya, bu gün ayağım takıldı düşüp telefonun olduğu masayı da devirdim, telefonun yanında su sürahisi de vardı, komple telefonun üzerine döküldü dedi.
Işılay zaten mümkünatı yok ben burada kalamam amca. Onun kabusu bile bana aylarca yeterken, birde bildiği bir yerde kalmak ve her an gelebileceği ihtimali... Ah hayır hayır! Kesinlikle bir daha O strapon kafayı görürsem bu sefer Azrail'im olarak görürüm. Çünkü korkudan bu defa kalpten giderim kesinlikle dedi. Strapon kafanın her an geleceği ihtimali korkusuyla ayağa kalkmıştı hemen kaçmak istercesine.
Benimde korktuğum bu zaten. Delidir ne yapsa yeridir derler. Onlardan mantıklı bir hareket bekleyemezsin. Kafalarına ne eserse anında yaparlar kızım dedi bekçi amcada.
Deniz ise "arabamın benzini de yok. Yolu da bilmiyoruz. Arabada kalalım bu gece desek, Arabayı da kaybettik. Telefonlar çekmiyor diye de arabada bırakmıştık. Akşam akşam arabayı da bulamayız şimdi dedi. Farkında olmaksızın ayaklarının kendisini sürüklemesine kapılıp, sözleriyle birlikte hareket ederek gelip ışılayın yanında durmuş, kolunu omzuna atmıştı.
Işılay denizin kolunu omzuna atışıyla kendinden bile gizlediği, öteleyip kabullenmek istemediği bir huzurla eee şimdi ne yapacağız? Resmen kapana kısıldık kaldık. Bir yol olmak zorunda! Böyle kalamayız biz diyerek güç almak ister gibi denizin kolunun altına girmişti iyice.
Bekçi amca kafasını kaşıyıp biraz düşündükten sonra bir yol var dedi.
Işılay'la Deniz heyecan ve umutla, koro gibi aynı anda ne? dediler.
Buraya yakın bir Türkmen aşireti köyü var. Sizi oraya götürebilirim. Köyün yaşlılarından Iraz neneyi de bilirim. Çok iyi ve her Türk gibi misafirperverdir. Sizi hanesinde barındırır ve sizi evlerinize ulaştırmanın bir yolunu da bulur. Evi büyük ve ferahtır. Orada rahat edersiniz ve sıcak karşılanırsınız. Evlerinize gidene kadar yedirilir içirilirsiniz, her ihtiyacınız da giderilir. Ne dersiniz, oraya götüreyim mi sizi? dedi.
Başka bir seçeneğimiz yok zaten amca. Mecburen gideceğiz dedi deniz.
Bekçi amca gözleriyle mahcubiyetini ve çaresizliğini ifade etmeye çalışarak, özür diler gibi baktı ve ardından Tamam o halde çocuklar. Ben şu deliye bir mesaj bırakayım, yola çıkalım hemen diyerek karşıdaki vitrine doğru yürüdü.
Deniz ve Işılay bekçi amcanın ne yapacağını izliyordu merakla.
Bekçi amca vitrinin çekmecelerinden birinin içinden bir kaset çıkarıp, vitrinde duran eski püskü teybin dümelerinden birine basarak kasetliğini açıp taktı ve kasetliği kapattı. Ardından kayıt düğmesine basarak, boş şeridin akma sesiyle kasetin dönerek çalışması eşliğinde ülen kafasız. Gelirsen ben burada yokum. Buralara sahip çıkarsın. En çokta kafana sahip çık ha. Bir delilik yapayım deme sakın. Tamam mı ben geleceğim deyip teybin üstündeki bir düğmeye basarak, kapattı kaydı. Ve ardından başka bir düğmeye de basıp kasetliği açarak kaseti teybin üzerinde, öylece kasetliğin içinde kapanmaya hazır bir vaziyette bıraktı.
Kendisini şaşkınlıkla izleyen ikiliye dönünce bizimki ancak bundan anlar diyerek gülümsedi. Işılay merakla peki mesaj bıraktığını nerden anlayacak amca? dedi.
Bekçi amca kasetliği açık bırakmam, ve kasetin teybin kasetliğinde durması onun için bir yeni mesajın var demek oluyor kızım. Şimdilik soruların bittiyse hadi çıkalım daha fazla geç olmadan dedi.
Işılay hayali bir fermuar çekerek, ağzını kapattığını ve başka bir sözü olmayacağını ifade etmiş, ardından gülümsemişti.
Deniz amca bir fener yok muydu yolumuzu aydınlatacak? Gecenin köründe Öylece fenersiz, ışıksız filan mı gideceğiz Allah'ın ormanında dedi.
Bekçi amca yüzünde keyifli bir sırıtışla bak bunu unutuyordum neredeyse. İyi hatırlattın uyuz ayaz deyip onları kulübede baş başa bırakarak çıkıp gitti.
Işılay Bekçi amcanın bu ifadesiyle kahkahayı koy vermişti. Bak işte uyuz olduğunu bekçi amca bile kabul etti uyuz ayaz diyordu kahkahalarının arasından.
Deniz birden yüzüne anlaşılmaz bir ifade yerleştirip, ışılayın üzerine doğru yürümeye başladı.
Işılay birden korkmaya başladı denizin ne yapacağını kestiremeyerek. Hatta istemsizce duvara doğru gerilemeye bile başlamıştı. Nerede bu koltuklaaar hep beni koruyacakları sırada kaybolurlaar. Bakma öyle ya uyuz ayaaz. Koltukta yok arkasına saklanacak en iyisi perdenin arkasına saklanmak. Ya bu sefer benim bir suçum yok kiii o dediiii. diye hiç durmaksızın açıklamalar sıralayarak gerilerken Gözleri denizin gözleriyle kesişti ve onun yüzündeki alaycı ama öfkeli ifadeyi gördü. Yutkunma ihtiyacı hissetse de yapamadı. Zira boğazı kurumuştu.
Neden olduğunu kendisi de bilmiyordu. Ayaz'ın tehlikeli ama yakışıklı görüntüsüne mi yoksa korkusundan mı böyle kupkuru olduğunu bilemiyordu.
‘’Sen...’’ dedi şaşkınlıkla çıkan sesindeki korku elle tutulabilecek seviyedeydi.
deniz sinirle dudaklarını bastırdı. Sonra adımlarına sinsilik katarak ışılayın üzerine doğru yürümeye devam etti. ‘’Evet kara belam! Ben?’’ Işılay Suyu içtikten beri Elinde tuttuğu bardak yavaşça elinden kayıp yere düştü. Rengi atmıştı. Işılay denizden kurtulamayacağını biliyordu., hiç korkmadığı kadar da korkuyordu. Ve bingo. Sırtı soğuk duvarla buluşmuştu şimdi.
İkisi de hiç konuşmuyorlardı. Işılay'ın zaten korkudan gözleri titreşmeye başlamıştı. Ne öncesi ne de sonrasında bu kadar kendi olabildiği hiç kimseden korkmamıştı. Aksine çenesiyle denizin dediği gibi onların kabusu olup, canlarına okumuş, cadılığını elden düşürmeden nazlı şeytanlığıyla deli etmişti adamları ama şimdi, tam şu an da karşısındaki bu adamdan ölesiye korkuyordu. Zira artık alaycı tavrı yoktu ortada. Bunun yerine sert, soğuk ve kesinlikle öldürücü bakışlar atıyordu.
Ayaz genç kızın üzerine doğru eğildi. Ve tıslarcasına konuştu. Evet fırıldak. Ben senin sırf gıcıklığına intikam almak ve bana belamı vermek için bizi o kadar zaman dolandırarak benzinimi bitirdiğini, sonra kendinin bile bilmediği yollara sokup kaybettiğini biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZE DÜŞEN AY
Ficção GeralTam şu anda, Birileri ruhunu işgal ediyordu genç kızın. Nefessiz bırakarak kendi nefesinin buharıyla yaşatıyordu. Birileri yaşatmak için öldürüyordu. Ruhundaki kibri sevgiye bulayıp, aşka hapsediyordu. Benliğini alıp, ona kendinden veriyordu. Deniz...