Üç katlı bir apartmanın ikinci katında, iki odalı bir daire... Kapının girişinde küçük bir port manto, sade döşenmiş ikinci el eşyalarla dolu bir mutfak, bütün evi titreten çamaşır makinesinin gürültüsü, toz pembe tül perdeleri uçuşan camın kenarında, tek kişilik eski bir yatak ve başucunda kitaplar ve lamba koymak için ayrılmış çekmeceden bozma bir şifonyer... Burası benim evim. Daha doğrusu, üniversite okurken can dostum Burcu ile dişimizden tırnağımızdan arttırarak spotçudan döşediğimiz kiralık dairemiz. Buranın yıllarca evim olabileceğini düşünmüştüm ama şimdi başka bir evim var ve yeni evime gitmek üzere beni bekleyen kutularım...
Burada mutlu zamanlar geçirdiğimi söyleyebilirim. Okulun hiç bitmeyecekmiş gibi geldiği o muhteşem zamanlar... Çay partilerimiz, film gecelerimiz, küçük balkonumuzdaki kahve seanslarımız, ders çalışmak için odalarımıza kapandığımız sınav günleri... Aslında hepsi bir bakıma güzeldi. Şimdi o günlere el sallarcasına Burcuyla beraber boyadığımız sandalyelerin birine tünemiş bekliyorum ve düşünüyorum.
Düşünüyorum da, buraya ilk taşındığımızda, bu evde ömür boyu yaşarız sanmıştık. Burcu o zamanlar kıvırcık saçlı, gözlüklü, tombik ve çok sevimli bir kızdı. Burcu'nun şu anda zayıflamış, yeşil lensleriyle savaşan hâlini düşününce hafif gülümsüyorum. Geriye kalan tek şey kıvırcık saçları. Alarmı her seferinde erteleyen bu kız şimdi sonraki davasına yetişmek için topuklu ayakkabılarıyla tıkır tıkır koşan güçlü bir avukat. Güzel, güçlü, hâlâ biraz sevimli... Bana; " Aslı, sana kim evlen dedi ki. Burada gül gibi geçinip gidiyorduk işte." derken içindeki ölmeyen çocuğu hâlâ görebiliyorum.
Bunları düşünürken iki hafta önce parmağıma takılan yüzüğü okşamak güç veriyor bana. Baget taşlı, incecik zarif bir yüzük... Burcu'ya karşılık kendi değişimimi düşünüyorum ; aynı ela gözler, aynı beyaz ten, aynı kumral saçlar... Sanırım değişen tek şey, ismimin yanına gelen psikolog ünvanı oldu. Psikolog Aslı Akın. ( Tabii bir ay sonra Aslı Özkan). Sonra, Burcuyu düşünüyorum. İlişkimizde hiçbir şey değişmeyecek ki. Biz yine görüşüp, dedikodular yapmaya devam edeceğiz. Belki bu kez kahve seansları benim yeni evimin balkonunda olur kim bilir.
Tabi ki bir de nişanlımı düşünüyorum. Ben düşünceden düşünceye atlarken hafif bir rüzgar, balkonun içini dolduruyor. Eski, kapağı tam kapanmayan fırınımızdan kekin kokusunu alıyorum, pişmesine on dakika daha var. Ne diyorduk, evet nişanlımı düşünüyorum. Kaan'ı... Aynı üniversitenin farklı bölümlerinde okuyorduk. (Kendisi şuanda hatrı sayılır bir firmada makine mühendisi). Okulun bahar şenliğinde tanışmıştık. Öyle çok romantik bir tanışma değildi. Sade, basit, olması gerektiği gibi... Lafı hiç dolandırmadan, gelip izin isteyerek yanımıza oturmuştu. Tüm gün çimlerin üzerinde oturup kola içmiştik. Günün sonunda numaramı vermek için beni ikna eden tek şey, masmavi gözlerindeki o ışıltı olmuştu. Beni hiçbir şey için zorlamamış, hatta "ben kendi numaramı vereyim, konuşmak istersen arayabilirsin" demişti ama ben sorun değil diye gülümseyerek, telefonuna numaramı kaydetmiştim. Sonrası ise iki yıldır karşılıklı sevgi, saygı, aşk ve bağlılıkla süren bir ilişki olmuştu.
Nihayet okullarımızı bitirmiş, mesleklerimizi elimize alarak hayata atılmıştık. Kaan bir gün okulu son kez gezmek istediğini söyleyerek, tam tanıştığımız yerde, tam aynı çimlerin üzerinde bana evlenme teklifi etmişti. (dipnot: bu olay 2 hafta önce oluyor). Etrafta rengarenk balonlar, üzerinde resmimizin olduğu ve o muhtemel soruyu soran güzel bir afiş ve tüm dostlarımız vardı. Gözümden yaşlar akarak bu güzel teklifi kabul etmiştim. Ailelerimizin tanışması, Kaan'a ait olan evi yeniden dekore etmek, nikah tarihi almak yalnızca iki haftamızı almıştı. Şimdiyse beni bekleyecek hayatın muhteşemliğini hayal ederken, bana ait olan renkli kısımları soyulmuş mavi kupamla oynuyorum. Burcu'nun hediyesi olan kocaman bir kahve kupası...
Keki çıkarmak için mutfağa gittiğim sırada elinde poşetlerle Burcu giriyor içeri. Bu kız seviyor para harcamayı. Yine bir çift kırmızı topuklu ayakkabı aldığına eminim. Çünkü siyah dar etekle iyi gidiyor ( Burcu'nun fikri). Yine beni hiç görmemiş gibi kocaman sarılıyor ve elindeki poşetlerle birlikte balkondaki sandelyeye atıyor kendini. Elimde yeni pişmiş kek ve çaylarımızla birlikte balkona gidip karşısındaki sandalyeye oturuyorum. Günün nasıl geçtiğinin karşılıklı özetinden sonra, üzeri kırmızı bir kurdele ile süslenmiş, küçük siyah bir kutu uzatıyor bana. Kutu bile ben çok pahalıyım diye bağırıyor resmen. Tek kaşımı kaldırarak ve gülmemeye çalışarak soruyorum :-Canısı bu ne?
-Hediyen canımcım. Gittiğin yerde her zaman beni hatırla diye.
-İyi de, biliyorsun değil mi, ben sadece yarım saat uzaklıkta olacağım.
-Olabilir, ama şimdi yan odamdasın bu bir dakikalık bir uzaklık bile değil, şimdi kıyasla bakalım.
-Tamam avukat hanım, sustum.
Heveslendiğimi çok da belli etmemeye çalışarak kutuyu açıyorum. İçinden kırmızı, siyah, sarı çizgili desenleri olan, çok hoş, yumuşacık bir fular çıkıyor. Burcu, böyle şeylerin tarzım olmadığını bilir, ama son zamanlarda, katıldığım seminerlerde daha ciddi bir görüntü yaratmak için, bu tarz bir şey istediğimi de biliyor. Gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak, teşekkürümü ediyorum.
-Ama madem seni hatırlamamı istiyorsun, aynısından sende de olmalı.
Sonra aklıma bir şey geliyor ve bir koşu odama gidiyorum. Klinikteki çocuklar için sakladığım stickerlardan birini çıkarıyorum ve balkona götürüp B harfini fuların kenarına yapıştırıyorum. Burcu hıçkırıklarının arasından cevap veriyor; "söz, yarın bir tane daha alacağım". Sonra bütün günü, Burcu'nun ilginç davalarından ve benim klinik vakalarımdan konuşarak geçirmeye çalışıyoruz, çünkü çok dile getirmesek de ikimizin de içi buruk. Kısa zamanda kardeş gibi olduğumuzu gösteren güzel bir işaret bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN KİMSİN
Teen FictionAslı, 25 yaşında başarılı bir psikologdur. İş hayatına yeni atılmasına rağmen hastalarıyla olan iletişimi tüm kliniği büyülemiştir. Aslı' nın güzel bir hayatı, sevdiği dostları, hayatında aşkla sevdiği bir adam vardır. Aslı' nın her...