"Jimin, yapma böyle..."
Yaşça küçük olan, alnını masaya koyduğu koluna yaslamadan önce burnunu çekmişti. "Elimde değil."
Yoongi derin bir nefes aldı. Kanında yüzen alkol düzgün düşünmesini ve bu düşüncelere göre hareket etmesini engelliyor, kaldıkları otelin barı başının etrafında resmen tur atıyordu. Ama Jimin öylece duruyordu yanındaki sandalyede, Yoongi'nin gözünde hareket etmeyen tek şey oydu. Her şey dönüyordu, her şey gidiyordu ama Jimin kalıyordu. Jimin adresini asla değiştirmiyordu. Böyle bir planı da yoktu.
Yoongi'nin aksine.
"Sesini seven milyonlarca insan var." dedi bardağın dibinde kalan son yudumu da kafaya dikmeden önce. "Ayrıca, sahnede detone olan binlerce şarkıcı da var. Aynı anda kendin dışında üç kişinin notalarına uyarak söylemek zorundasın Jimin, şarkı her zaman senin aralığında ilerlemiyor. Hata yapman çok normal; ama bu demek değil ki yeteneğin yok." Jimin alnını çekip bu sefer yanağını koluna yaslamış, baygın ama üzgün bakışlarını Yoongi'ninkilere dikmişti. "Daha önce de söyledim, senin sesin benim favorim."
"Sarhoşsun."
"Dürüstüm."
Yaşça küçük olan derin bir nefes aldı. "Hadi, odalara çıkalım."
Yoongi onu başını sallayarak onayladı ama ayaklanamadı. Onun aksine kafası daha yerinde olan Jimin hemen sandalyesinden kalkmış ve hyung'unun kolunu omzuna dolamıştı. Otelin barından ayrılırken kendilerine iyi geceler dileyen çalışanlara Yoongi'nin yerine de cevap verdi ve ağır adımlarla asansöre ilerlediler. "Gerçekten," diye mırıldandı Yoongi asansör yükselirken. Başı Jimin'in omzundaydı, yerini bulmuş gibi rahattı ruhu. "Çok seviyorum. Sesini."
"Teşekkür ederim. Bunu sabah da söyle, şimdi sarhoşsun."
Kıkırdadı. "Hiç söylemedim mi?"
"Kendindeyken söylemedin."
"Yazık." İç geçirdi. "Yazık olacak o zaman."
Koridorda yürümeye başladılar, Yoongi'nin ağırlığı tamamen Jimin'in üzerindeydi. İkisi de Yoongi'nin kendini taşıyamayacak kadar içmediğinin farkındaydı ama ikisi de bununla ilgili bir şey söylemedi, çünkü ikisi de halinden memnundu.
Odaları karşılıklıydı, Jimin'in içinden onu tek başına bırakmak gelmedi ama sevdiği adamın sarhoş halinden faydalanacak kadar alçak da değildi. Yoongi'nin cebinden odasının kartını alıp kapıyı açtı, hyung'unu yatağına oturttu ve tam belini doğrultacağı sırada Yoongi onun kolunu tutup yanına oturmasını sağladı. Bedenleri birbirine değecek kadar dip dibelerdi, yüzlerinin arasında birkaç santim vardı. "Yazık olacak," diye tekrarladı Yoongi. "Özür dilerim."
"Sorun değil." diyerek gülümsedi Jimin, Yoongi onun kaybolan gözlerine bakarken kendinden geçti. Jimin onun, bu konuyu neden böylesine dert ettiğini anlamamıştı.
Yoongi yavaşça eğildi, Jimin neler olup bittiğini anlamak istercesine nefesini tutmuş, dokunuşlarının altında hareketsiz kalmıştı. Yaşça büyük olanın dudakları boynuna, adem elmasının üzerine yaslanırken teninin altında kanı kaynıyordu. Hayalleri gerçek oluyordu, tek sorun Yoongi'nin tüm bunları yaparken kendinde olmadığı gerçeğiydi.
"Çok seviyorum." diye fısıldadı Yoongi. "Deliler gibi."
Jimin yutkundu, adem elması Yoongi'nin dudaklarının altında hareket ettiğinde genç adamın yüzüne engel olamadığı bir gülümseme yayılmıştı. Jimin onu omuzlarından tutup itene kadar da o gülümseme orada asılı kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kuş gibi, rüzgar gibi // yoonmin
Fanfiction[oneshot] I call you by your new name 'Grief...Grief!' although I still call you 'Love'.