-1-

15 2 44
                                    

"Kendisini aşığında sanki bir aynada görür gibi görür, kimi gördüğünü bilmeden. Ve birlikte olduklarında, o da kurtulur acıdan. Ayrı olduklarında, kendisi de özlenirken özlem duyar; çünkü aşkın cevabı olan, aşkın imgesi yansır yüreğinde. Ama ona aşk değil, arkadaşlık der ve inanır buna; yine de o da -"

Laurie yedi senedir özenle yanında taşıdığı, ama ister istemez uçlarından hırpalanmış ve kenarlarında belli belirsiz minik kan lekeleri olan kitaba bir kez daha dalıp gitmişken, çimlerin üzerinde hafifçe hışırdayan ayak sesleri duyuldu. Sesin kaynağının kim olduğunu söylemek hiçte zor değildi elbette. Bahçenin sahibi yaşlı ve huysuz kadın bu saatlerde uğramazdı buraya genelde. Ki bu geriye tek bir seçenek bırakıyordu.

"Andrew," diye selamladı genç hastane hizmetlisini Laurie.

Çok geçmeden bahsi geçen genç yanında yerini almıştı bile.

"Hey."

Kitabı nazikçe yanına koyan Laurie, başını sola çevirip ona baktığında gördüğünün pek hoşuna gittiği söylenemezdi; çünkü bu sefer her zamankinden daha tereddütlü görünüyordu diğer oğlan. Sanki aklını kurcalayan, ama başka bir ruhla paylaşmayı dik konumlanmış cam kırıklarının üstünde çıplak ayakla yürümekten bile daha sakıncalı bulduğu bir şeyler varmış gibi...

Gözlerinin altında ki morluklardan kaliteli bir uyku çekmediği de ortadaydı ve ne kadar mesafeli durduğu da gözünden kaçmamıştı Laurie'nin.

Adı konulmamış, sessiz bir buluşma sözleşmesi yapmış gibi gözlerden uzak bu bahçede birbirlerini her bulduklarında ve yan yana uzandıklarında, askerin onun kıyafetinin kumaşının dokusunu hissedebileceği kadar yakınında olurdu Andrew. Ama bu sefer değil.

Aralarında bıraktığı bu rahatsız edici mesafenin sorumlusunun kendisinden başkası olmadığını biliyor olmasına rağmen, Laurie kendini bu mesafeyi kapatmayı dilerken buldu.

Hayır hayır, dilemekten de fazlasıydı bu. Bu mesafeyi kapatma ihtiyacı duyuyordu âdeta.

Konuşmak için ağzını açmak üzereydi ki, "Seni burada bulacağımdan emin değildim," diye itiraf etti Andrew çenesini kendini görünmez bir kötülükten korumaya çalışan küçük bir çocuk edasıyla göğsüne çektiği dizlerinde dinlendirirken. Bir kolunu dizlerine dolamıştı ve boştaki eli ise yerdeki çimleri sanki her biri onu kişisel olarak gücendirmiş gibi çekiştirmekle meşguldü. Koyu kahverengi, dağınık saçlarına vurarak etrafında meleksi bir hale oluşturan göz alıcı güneş ışığı hüzmesi, genci âdeta uhrevi gösteriyordu. Aşağıda bulunmaktan yorgun düşmüş bir melek gibi göründüğünü düşünmeden edemedi Laurie.

İşte tam da böyle zamanlarda, Laurie'nin her şeyi boş verip onu kollarına alası, hiç bırakmamak üzere sarıp sarmalayası geliyordu.

Geldiğinden beri bir kez olsun, Andrew'un gri gözleriyle buluşmamıştı gözleri. Bir yandan bunu can sıkıcı bulurken; bir yandan da gözlerini yüzünden çekmek zorunda kalmadan, her bir hattını hafızasına kazıyabilecek olmanın suçlu hissettiren lüksünü yaşıyordu Laurie.

"Nedenmiş o?"

Sorusunun cevabı kısa bir sessizlik ve ardından alaycı, minik bir kahkaha oldu.

"Boşver beni. Bölmek istememiştim. Kıymetli kitabını okumaya devam et. Ben yokmuşum gibi."

"...Andrew-"

"...Son zamanlarda bu konuda oldukça başarılısın ne de olsa."

'Seni görmezden gelmiyordum,' diye yalana başlayacak oldu asker. Fakat içinden bir ses bunun sadece Andrew'u aptal yerine koymak olacağını, dolayısıyla onu daha da kıracağını söylüyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 20, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

You Know I Never Want You To GoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin