Gece başlayan takip sabaha kadar devam etti. Arkasında bir polis aracı ile kendi evinden içeri girmeyi bırak sokağına dahi adım atamazdı. Genç sayılacak yaşlarına rağmen, her an kan pompalamasının bile engel olamadığı kırışmış asırlık bir surata dönen yaralı, yaşlı yürekleri kaldırmazdı anasıyla babasının onu ardında dolanan polis aracının içinde kelepçeli görmeye. Mahalleye girmeye engel olamamıştı ama kötü sona elinden geldiğince engel olabilirdi.
Güneş henüz doğmuştu. Saklandığı kuytudan çıkardı başını. Polisi atlatmış görünüyordu. Gazeteye sarılı boya kutusu elindeydi hala, bırakmamıştı. Geniş parkasının yamacına iyice yaklaştırdı. Başını bir öne eğerek kilit taşı döşenmiş yer yer kazılmış yolu takip etti bir kaldırdı, sağa sola çevirip etrafı kolaçan ederek yürüdü. Ne kadar yürüdüğünü kestiremedi o kuru soğukta.
Ağzından dumanlar çıkarak nefes nefese yürümeye devam ederken çizgili pijamalarının üstüne paltolarını giyip fırına doğru giden yaşlılarla karşılaştı önce, hemen sonrasında da onları takip eden siyah önlüklü beyaz yakalı çocuklar.. Halka karışmıştı. Nihayet yalnız değildi artık keklik gibi avlanmayacaktı aklınca... Ama kötü sürprizler kendini eninde sonunda gösterirdi gariban Haşim'in onurlu ve dik başlı, temiz yürekli oğlu İbrahim...
Bakışlarını gülümseyerek ileri doğru kaldırdığında karşısında elinde renkli bez çantası ile halk eğitimin biçki dikiş kursuna gitmek için evden çıkan Fatma'yı gördü. Mustafa'nın tabiri ile Fato... İki yandan ördüğü saçını çekiştirip omuzlarına attığı kalın şalı düzeltti. Onunla göz göze gelince gülümsedi.
O hissetmese de yüreği kıpır kıpırdı bu gencecik kız çocuğunun. Başını eğdi, ayakkabılarına odakladı bakışlarını ve hızla ona doğru adımlamaya başladı. İbrahim ise öylece durmuştu. Mustafa'nın da evden çıkması lazımdı şimdi. Tabi evine dönebildiyse!
Önünde duran kıza "Fato, ağabeyin evde mi?" diye sordu.
Fatma pembe dudaklarını sıkarak büzüştürdü.
"Görmedim ağabeyimi falan."" Kız sen Fato dememe mi bozuldun cevap vermiyorsun yine?"
Fatma burnunu yukarı dikip göz ucuyla İbrahim'e baktı. Yaşına göre boyu bayağı uzundu ve bu uzama işi duracağa da benzemiyor diye düşündürdü İbrahim'e.
"Hadi güzeller güzeli Fatma söyle ağabeyine uyandı mı Mustafa?"
Fatma tam ağzını aralayıp bir şeyler söyleyecekken yine sinirlendi. Atladığı şey karşısındaki adamı da çileden çıkardığıydı. İbrahim sert bir sesle " baban gitti mi?" diye sokağın başındaki evin mavi kapısını işaret ederken diğer sokağa doğru gider gibi duran beyaz aracı fark etti. Ne zamandır oradaydı? Ve onları neden gözlüyor olabilirlerdi? diye hızlı bir beyin fırtınası yaparken aracın arka camından onlara doğrultulan silahı gördü.
Elleriyle Fatma'yı ittirdi. Kıç üstü düşmesine sebep olup hayatını kurtarırken kendisine isabet eden kurşuna engel olamadı. Elinden düşüp kapağı bir tarafa savrulan kırmızı boya sıçradı korkuyla titreyen genç kızın üstüne başına. Kendi üstü ise kırmızı kanıyla boyandı.
Patinaj yapan aracın sesi kulakları tırmalarken herkes can havliyle evine doğru koşturdu. O sıra da kızlarını yeni dışarı yollamış olan mavi kapılı evin kapısı açıldı. Cemal yerde gördüğü kızına doğru koştu korkuyla. Kolundan tuttu.
"İyi misin?"
Kız şoka girmiş gibiydi. Sesini çıkarmadı. Cemal onu hızla kucaklayıp eve doğru koştu. Avluda kalan aile üyeleri başlarını bile çıkarıp sokağa bakamazken İbrahim, sol bacağı dizinden bükülmüş, ayağı ise sağa doğru açık olan bacağının altında, eli yarasının üstünde olarak sokağın ortasında bir başına kanlar içinde yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Cemal 2
General FictionGünler ayların, aylar yılların peşini bırakmadan ardı sıra mevsimleri birbirine bağlamıştı. Yaz geçmiş güz geçmiş köyden kente göç eden Gül Cemal'in ailesi genişlemiş yaş almış mevsim tekrar güze yıl seksenlere dayanmıştı. Biraz sosyolojik biraz eko...