reflexion

624 50 48
                                    

"Prenses şehre indi efendim."

Kral huzursuz bir şekilde iç çekti. İnsanın evladıyla sınanmasından beter bir şey olamayacağını düşünüyordu. Kızının, neden halkın yaşam biçimine bu kadar merak duyduğunu anlayamıyordu. Kırışmış alnını ovuştururken dirseğini dizine yasladı. Yardımcısına umutsuzca bakış attığında, gördüğü bakışlar pek de içini açmadı. "Ne yapacağız, Jin Won?" dedi umutsuzca, "Bu kaçışlarının bir sonu olmayacak. Buna bir çözüm bulmazsam, başına gerçek bir bela almasından korkuyorum."

"Efendim, fikrimi maruz görün ancak, bence prenses bulunduğu mevkinin alçak gönüllülüğünü haddinden kat be kat fazla gösteriyor. Bir gün onunla gezintiye çıkın, neden bu kadar ilgisini çekiyor görmüş olursunuz."

Ertesi hafta Kral, gizlice giydirildi ve saraydan çıkarıldı. Vezirinin verdiği akla uymaya karar verse de kızı, eğer kendisinden haberi olursa neyden gerçekten hoşlandığını ona göstermez diye habersizce onu izlemeye karar vermişti. Şehir meydanına indiğinde kızını atından inerken gördü, ne zamandan beri at sürüyordu? Atını yalağın başına götürüp bağlarken at, yavaşça eğildi ve suyla serinledi. Prenses, başına pelerinini geçirip neşeli bir şekilde meydanın derinliklerine doğru adımladı. Kral da kızıyla ilerlemeye başlamıştı. Herkesin hayatın rüzgârında savruluşunu görürken kalabalığın meydanda dalgalar gibi dolandığını gördüğünde o gün pazar kurulduğunu fark etmişti. Kızı, her hafta tam da pazarın kurulduğu gün şehre iniyor ve tüm tezgâhlarda biraz biraz dolaşıp bir demirci tezgâhında duruyordu. Demirci, bir yandan çerçeveleri döverken çırağı, çerçevelerin üstüne bir tuval gibi işlemeler çiziyordu. Birkaç ayna, kılıç, meşrubat sürahisi ve birçok şeyin sergilendiği tezgâhın yanında, usta-çırağın yaptığı bu gösteriyi izlemek için insanlar birkaç saniye duruyor ve geçiyordu. Prenses hariç. Dakikalarca orada durmuştu; ta ki demircinin yakışıklı, güçlü- kuvvetli çırağı kafasını kaldırıp onu görene kadar. Prensesle göz göze geldiğinde, gözlerinde onlarca mum yanmış gibi parlamıştı. Her şeyi bir kenara bırakıp ellerini üstüne sildi. Hevesle genç kıza doğrulurken zorlukla yutkunmuştu. Heyecandan ellerinin titrediği Kral tarafından bile görülüyordu. İki genç, kalabalığın arasından sıyrılıp kaybolurken Kral, sahipsiz bir gölge gibi peşlerindeydi. Onları seyretmişti. Kızının âşık olduğu adamla olan konuşmalarını dinlemiş, vedalarına tanıklık etmeden oradan ayrılmıştı.

Prenses, henüz daha saraya varmadan bir gariplik olduğunu anlamıştı. Çevresinde bir anda beliren, kendisinden yüzer metre ilerideki atlı askerler ona, koruma edasıyla eşlik ediyorlardı. Saraya girdiğinde koşarak taht odasına gitti, yıllardır bakıcısı olan kadının kendisine yetişemeyeceği kadar hızlıydı. "Baba!" diyerek odaya girdiğinde kocaman, boş sayılabilecek odada sesi yankılanıp kendisine geri dönmüştü. Babasının ne kadar öfkeli olduğunu görememişti, kendi öfkesinden dolayı. Veziriyle olan konuşmasını, kendisine döndüğünde bir el hareketiyle kesmişti. "Kralım!" diyerek yaptığı kabalığı örtmeye çalışmıştı, babasının öfkesinin yumuşamadığını görünce sebebinin bu olmadığını anladı.

"Neler oluyor?" dedi artık daha fazla dayanamadığında, şu an kendisi de hat safhada gergindi zaten, odadaki herkes nefesini tutmuş bekliyordu ve bunun farkında olamayacak kadar gergindi. Kral doğruldu iki parmağını alışkanlığıyla birbirine sürterken, bunu genelde önemli kararların arifesinde yaptığını bilirdi herkes.

"Evleniyorsun." dedi sadece, "Evleniyorsun, önümüzdeki aya kadar hazırlıklar tamamlanmış olur. Çin'in veliaht prensiyle izdivacına karar verildi, iki ülke arasındaki gerginlikleri de bir nebze olsun azaltır bu."

"N-ne?" demişti sadece. İki ülkenin arasındaki gerginliği azaltmak için kendi öz kızının hayatını mı mahvediyordu? Birkaç saat içinde böyle basit bir karar nasıl verilirdi? Saraydan çıkarken herkes ve her şey oldukça normaldi. Kral, prensesin kirpiğinin titremesinden anlardı ne olduğunu, tıpkı şimdi ne kadar üzüldüğünü gördüğü gibi. "Korkmana gerek yok Eun, zamanı gelmişti. Bu senin olgunlaşmanı sağlayacak. Artık kendi ayakların üstünde durmalı ve doğru kararlar vermelisin." Prenses çok istemişti o an, 'Doğru veya yanlış, tüm kararları sen veriyorsun.' demeyi. Ancak baştan kaybettiği bir savaşa girmek, oldukça anlamsızdı.

reflexion - baekxingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin