bir şarkıyı en orta yerinden. hatta bir şarkının en orta yerinden. birbirimize yırtık yırtık bakmayı özlediğimi fark edince kulaklarım çınlamaya başladı ya da kulaklarım çınladıkça ben seni çok. öyle, dik dik bakma derdin sen bazı zamanlar ve ben gözlerimi senin orta yerine diktiğimi saklamak için ne yapacağımı bilemeden. çocukluğuma döndüğümden bahsederken belki de konu buydu. sakin çiçeğim, sakin olmalıyız. diyorum ki en orta yerinden. dik dik. ve dikişler çok sonra patladı. bak işte tam burada cümlelerin boğazını sıkmalıyım. beni affet. buradan aşağıya atlıyor birkaç kelime. kalabalığa karışıp cümle olacak. topluma girip paragraf olacak. büyüyecek ve kitap olacak. olacak da şairine otuz yıl yalnızlık tattıracak.
ben sana bir şarkının en orta yerinde çiçeğim.
burada cümleler biraz sana dair olsun. ben diyorum ki bir kalbi en titrek anında öptüğün için teşekkürler. benim yerime teşekkürler. şarkılar için teşekkürler. annen için teşekkürler. tüm bunlar için teşekkürler. hatta teşekkür için tüm bunlar. işte bundan bahsediyorum. böyle şeyler oldu ve ben o zamanların girdabından kurtulamadım. içimin bazı yanları hala sular altında ve ben böyle bir denizde yüzebileceğimi hiç sanmıyorum. affet beni. aşağıya atladıkça oluyor hep bunlar. diyorum ki ölmeyi kabullenmeden kalabalığa karışamıyorsun ve dünya zakkum ağacının kökü gibi kötü kokuyor, hatta çocukları öldürüyor. işte tam da bu yüzden birbirimizden dünyalar yaratmalı, oralarda yaşamalıydık ve bunu yapamadık. işte burada kitaplar, işte burada şairler. işte burada birkaç kötü kokulu şiir. sen anlıyorsun beni. düzensiz cümleler bunlar çünkü bazıları aşağıya. daha da aşağıya ve dahası da var. daha çok şey oldu ve kalanların bir boka yaramadığı bir dünyada yaşıyoruz. o yüzden zehir ve o yüzden zakkum zaten. işte bu yüzden. çiçeğim, diyorum ki en iyi yalnızlıklar kalabalıklarda yaşanır ve ben bu curcunadan çok korkuyorum.
ben sana bir kalabalığın en orta yerinde çocuğum.
bazı zamanlar dünya birkaç saniyeliğine dursun ve olup biteni düşün istiyorum. affedilme sancısını para kazanamamış dilenci çocuktan öğrendim ve bunlar daha çok yeni oldu. diyorum ki ben sana çok kötü bir zamanın tam ortasında. daha zulmün duvarlarını öpmemişken. daha bir çukur kazmamışken. daha bir mermerin beyazlığına ağlamamışken. daha bir şey görmemişken öyle şeyler söyledim ve tam da bunun için affet beni. bak buradan da aşağısı var ve kelimeler aşağıya atladıkça cümleler de öylesine basitleşiyor ve ben içinde olduğum durumu hangi biriyle açıklayabileceğimi bilmiyorum. o yüzden bazı şeyler gibi ben de. bazı günler gibi ben de. bazı şarkılar gibi ben de çok kötüyüm.
ben sana bir akşamın en güzel saatinde çiçeğim.
bak burası kuyunun dibi ve parçalanma seslerinin vatanı burası. güzelliklerin ve artık güzel olmayışların. olanın bitenin. vatanı burası değilse de olsun çünkü sadece derinliğini değiştirebiliyoruz bu kuyunun. olduğumuz yerin dip oluşu katiyyen değişmiyor ve biz buna alışmalıyız. alışmak intihardan daha yaşlı. biz de bari buranın duvarlarını renklendirelim ve ben bir şeylerin başından. ta en başından. dikişleri yeni baştan atar gibi değil ama yine de bir şeyler için çabaladığımın fotoğrafını çeker gibi. çünkü inancın ömrü çok kısa bu dünyada. inancın bir mezarı yok. inanca yer yok buralarda ve biz birilerine bir şeyler kanıtlamakla ömrünü geçirmiş insanların çocuklarıyız. bir silsile başından beri kan sızdırıyordu ve baygınlığı bize vurdu bu kavganın. affet beni çocuğum. bir şeyleri bilmediğim için ve bazen böyle şeyler olduğu için.
ben sana bir hayatın en başından çocuğum.büyüdükçe ve arzın duvarları genişledikçe renklenecek dünya, böyle öğreneceğiz. bu cümleyi dokuz kere okudum ve arkasına saklanmayı çok istedim. çünkü bazı cümleler uzun yıllar ile aynı boyda. bazı kelimeler haftalar sürüyor ve sen gülümseyince bazı dünya saatleri kalp krizi geçiriyor ama konumuz bu değil. konumuz bu olmalıydı ve olsaydı keşke. diyorum ki özlemeyi bir eylem ile kanıtlamam gerekseydi oturur çocuk gibi ağlardım. bir trenin kalkış anına kadar da hangi vagona bineceğimi bilemem ve bu korku, bana uzun ağlama ayinleri bırakıyor çiçeğim. yeni sokaklar gördükçe evimi daha çok özlüyorum ve her yanında uyandığım insan beni bir nebze daha ürkütüyor. bir şeyleri ben işte tam da bu yüzden en başından almak istiyorum ama bu da. işte bu da olan biten gibi. bunun cevabını hepimiz biliyoruz. bu yüzden bir şarkının en orta yerinden ve en baştan çiçeğim. çünkü dünya her sabah yaşlanıyor ve her sabah biraz daha artıyor çınlama. bu çınlama seni bana çok. bu çınlama beni sana çok. biliyorsun işte.
ben sana bir uğultunun tam kalbinden çiçeğim.
bir sabaha daha beraber ve bu ölene dek. kızma çünkü istiyorum. istemek karanlık bir derttir ve öyle baktığında ben senin kuyunda yerleri öpüyorum ben ve buna şükür. buna minnet. diyorum ki öyle dik dik bakma bana ben böylesine yırtılmışken. çünkü bunu biliyorsun. biliyoruz. hepimiz iyi biliyoruz ve bu curcunadan çok korktuğumu sana söylemiştim. çiçeğim, bir sabaha daha beraber ve bu ölene dek. diyorum ki ikişerden dört kanat, yüz altı doz ve bunun bulutlarda uyumaktan bir farkı yok. yalan söylediklerin demiş şair ama olsun. anlamayacak bunu insanlar ama olsun. çiçeğim, diyorum ki bir şeyler hep böyle böyle ters gidiyor, böyle deliriyor insan ve bu durum da nedense çok güzel. bu terslik beni delirtiyor da zaten ama bir şeylere dahilsin. şükür ki bir şeylere dahilsin. üstelik insanların dahilliği bu kadar berbatken. üstelik dünya böyleyken ve böyle dönüyorken.
çiçeğim, diyorum ki ben sana bir hayatın tam orta yerinde.
üstelik hep böyle değildi. diyorum ki o notalar bir ip ve sen iğnenle neyi nereye dikeceğini çok iyi biliyorsun. işte bu yüzden ve bu sebepten, saplandım sana keskin bir bıçak gibi ve bunun daha basit bir tanımı yok. daha basit bir tanımı yok. olsaydı keşke. çiçeğim, her şey bu kadar garipken ve korkunçken. her şey bu kadar böyleyken ve böyle devam ederken sen bana acını hiç belli etmiyorsun. sancını ve ağrını. sızılarını ve kabuğu çoktan kaldırımış kesiklerini belli etmiyorsun ve ben senin kuyunda taşları öpmekten başka bir şey yapamıyorum. diyorum ki bu yan yana olma durumu bana kendimi çok. bize kendimizi umarım çok. sana beni ve beni sana çok ama söylemeyeceğim bunu beni affet. bir şeyler hiç başlamamalı ya da hiç bitmemeli diyoruz ama her güzel şeyin bir sonunun olmasının bir sonu olmadığı için bırak öyle kalsın. bırak böyle olsun ve doğmasın bu sefer. doğacaksa da doğarken ölmesi güzel olsun bu sefer ve biz hep bunu hatırlayalım. hep hatırlayalım.
ama ben sana bir imkansızlığın tam ortasından çiçeğim.
beni bu yüzden de affet çünkü sütten kesilmemiş sancıları evlat edinmek bana babamdan kalan. bana ağrımdan sancımdan kalan ama bunları bilme. unutmak aşktan daha yaşlı. unutmak çınlamayı kesmiyor. unutmak böyle böyle garip ve ben unutmayı eyleme dökemiyorum sen öyle sağ gözünle bana bakarken. beni bu yüzden de affet. çiçeğim, diyorum ki ben sana çok kötü bir zamanın tam ortasında söylediklerimden dolayı çok taş yuttum. çok kan kustum. çok şey oldu böyle böyle ve içimin bazı yanlarının hala sular altında olduğunu sana söylemiştim. beni dokuz kere affet. gördüklerim göreceklerimden kaçırıyor beni ve sen benim gördüğüm en. biliyorsun bunun devamını. aynalaşıyorsun gitgide ve bu cümleyi yazdıktan sonra dört kere daha okudum.çiçeğim, beni affet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir şeyler,
Non-Fictionİki boyutlu koordinat düzleminde, iki doğru sadece bir defa kesişir ve ayrı ayrı yollarda sonsuzluğa doğru ilerlermiş. İnsanla insan da böyledir. bir insanla iki kere tanışılmaz. bir kere tanıştığın insanla da ne yaparsan yap, bu seni tanışmamış yap...