Artık sıra ben de!

883 980 867
                                    

❄️❄️❄️
Evet bir süre ara vermiştik. Almanyaya gitmem gerektiği için. Almanya'da çok güzel zaman geçirdim ve çok şey öğrendim. Arada bazı aksilikler de oldu ama hallettim çok şükür. Yazmayı da çok özlemişim gerçekten. Tabi sizleri de. O zaman ne duruyoruz hadi başlayalım!
💧💧
Racon(Ayhan)-Toygar Işıklı
Ay Tenli Kadın-Ufuk Beydemir

Kerem'in ağzından

"... Bu ismi iyi hatırla çünkü bu ismi hayatın boyunca bir daha unutmana izin vermeyeceğim!"

Az önce yaşadığım tam olarak neydi? Önce kulağıma fısıldarcasına konuşup beni tehdit etmiş daha sonrasında ise yoldan aşağı doğru yürümeye başlamıştı. Bense öylece kalıp olaylara anlam vermeye çalışıyordum şu an. Tam bu sırada bana seslendi. "Eee... Kerem Atalay gelmiyor musun? Tanışmak istemiyor musun yoksa zebaninle?"

Gerçekten soğukkanlılığını kaybetmiyordu hiçbir şekilde. Bir de üstüne üstelik dalga geçercesine "zebaninle tanışmaya gelmiyor musun" diyor. İnsanı çıldırtmaya çalışıyor anlaşılan. Ben normalde böyle heriflere pabuç bırakacak biri değilimdir ama nedense bu herifin benden bile daha cool bir havası var. Bu durum benim ekstra canımı sıkıyor. Bir yanımda içimi kemiren vesveseler bir yandan da incinmeye yüz tutmuş gururum vardı. Merakım da bir yandan ağır basıyor gibiydi. Galiba gidip yüzleşmeliydim onunla. Böylelikle onun ne mal olduğunu anlayabilirdim. Karar vermem nedense bu sefer daha kolay olmuştu galiba artık kaçmaktan yorulmuştum. Ya da daha fazla sırla yaşayamazdım artık.

Kararım üzerine yavaş adımlarla ben de peşine düştüm. Bir elim cebimde sanki zerre umrumda değilmiş gibi onu izlemeye devam ettim. Bir süre sonra bar tarzı bir yere gelmiştik. Galiba bu saatte açık olan nadir mekanlardan olduğu için burayı tercih etmişti. Sonuçta kim birine kafa tutmaya çalışırken kafayı bulmaya gelir ki bir bara, kimse gelmezdi tabi ki. Kendi kendime cevap verdikten sonra girmiştim içeri.

İçerisi spot ışıklarla donatılmıştı. Kırmızı bir koridordan geçtikten sonra yine kırmızı halı döşenmiş merdivenden aşağıya doğru inmiştik. Ortam daha çok amerikan modasını andıran bir tarza sahipti. Merdivenin hemen karşısında ahşap bir bar tezgahı ve onun önünde de yuvarlak yüksek ahşap dönen bar sandelyeleri vardı. Hemen tezgahın arkasındaki duvarda ise ahşap 2 raf bulunuyordu. Buraya da içkiler yerleştirilmişti.

Barmenin bulunduğu konumun hemen karşısındaki duvarda ise Queen grubunun bir resmi asılıydı. Bu duvarın hemen önüne de bir sahne yerleştirilmişti. Çok ileri teknoloji aletler olmasa da güzel bir sahne kurulmuştu.

Orta bölgede ise hem normal yemek masası ve sandalyeleri hem de kokteyl masaları bulunuyordu. Anlaşılan restoran olarak da kullanılan bir yerdi burası yani bir bar&bistroydu.

Biz bar sandalyelerine oturduk ve ardından sipariş vermeme gerek kalmadan adının Mert olduğunu öğrendiğim şahıs Barmen'e: "Mustafa bize iki kahve versene." dedi. Sadece kendi kafasına göre hareket ediyordu ama barmene ismiyle seslenmesinden buraya daha sık geldiği kanısına varmıştım.

Kahveler geldikten sonra bu sefer sazı önce ben elime aldım: "Bak arkadaşım, kimsin ya da necisin bilmiyorum. Bir gizemli tavırlar sergileyip beni tehdit ediyorsun. Bir de sabahın bu vaktinde beni bu bara getirip sanki ayıltmak istermişçesine kahve söylüyorsun. Anlaşılan bunu yapabildiğine göre yürek yemişsin ya da beni yeterince tanımıyorsun. Bana diklenebilecek kadar da şuursuzsun. Tövbeli olabilirim ama hadsize de haddini bildirmeyi bilirim her zaman. Emr-i vakilerden nefret ederim hem bu tavırların seni daha havalı bir hale de getirmiyor onu da söyleyim."

Bu Sefer OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin