11' Sessizce Çekip Gitmek

7.8K 686 321
                                    

Dünyam adeta başıma yıkılmıştı. O yapmaz, ona güveniyorum diyerek en büyük aptallığı ben yapmıştım. Kimseye güven olmuyordu ki. Beklemediğin bir anda sırtına geçiveren bıçağı kimin tutacağını asla bilemiyordun. Seni her defasında neyin daha fazla yıkacağın,  bilemiyordun...

Ama o bir anda öyle güzel yıkıyordu ki seni, ağzını açamaz hale geliyordun. Demek ben sandığım kadar güçlü değilim, çok çabuk yıkıldım diyordun.

Ve ben çok çabuk yıkılmıştım. Bunca zaman gerçeği inkar etmek için çabalamıştım, şimdi ise elimde inkar edebileceğim hiçbir kanıt kalmamıştı. Artık kendimi yalanlarla kandırıp da kaçamazdım. Aldatılmıştım, kullanılmıştım, aptal yerine koyulmuştum. Hayatımı harcamıştım, hem de bir hiç uğruna harcamıştım. Hakettiğini sandığım ama asla haketmeyen biri için harcamıştım...

Şimdi boynumda ona ait bir işaret varken ne gelirdi ki elimden? Ondan uzaklaşıp kendi yoluma bakabilecekken artık her ayrı kaldığımızda acı çekecektim. Korktuğum başıma gelmişti. Hem de tahmin ettiğimden de daha acı şekilde yemiştim tokadı suratıma.

Sonunda beklediğim vakit dolduğunda arkadan bana sarılmış bedenin kollarını üzerimden çektim ve yataktan sessiz olmaya özen göstererek kalktım. Şu an tek istediğim gürültü yapmadan çekip gitmekti. Böylece kimsenin başı ağrımayacaktı.

İlk birkaç saniye kararan gözlerim yüzünden duraksasam da hedefimden şaşmadan kapının yanına hazırlanmış valizimi aldım ve odadan çıktım.

Taehyung uyuyana kadar beklemiştim çünkü sabaha dek kafa dinlemem gerekti. Bu nedenle yüzümdeki yalancı 'mutluyum' gülücüklerini eksik etmemiştim. Hiçbir şey olmamış gibi duşumu almış, çarşaflarını yenilediğim yatağa Taehyung'la birlikte girmiştim. Bu birlikte son yatağa girişimiz olacaktı. Bir daha onunla aynı ortamda bile bulunmak istemiyordum.

Tekerlekleri ses yapmasın diye elimde taşıdığım valizle evden çıktığımda hâlâ güçlü kalmaya çalışıyordum. Şu an kendimi bırakırsam bir daha asla toparlanamazdım. Bu yüzden yürüdüm. Nereye gideceğimi bilmesem de yürüdüm. Ne araba ne de başka bir şey kullanacak halim yoktu. Kendimi sokak kaldırımlarına atarak ayyaş gibi bir o yana, bir bu yana sallana sallana yürüdüm. Yol beni nereye isterse oraya çıkarabilirdi. Benim tek istediğim buradan bir an önce gitmekten fazlası değildi.

İçimden sürekli saymak, sövmek geliyordu. Ama bu benim ahlakımı bozmaktan başka ne işe yarayacaktı ki? Küfrü üzerine alınacak adam olsa baştan böyle bir şey yapar mıydı?

Bu yüzden sustum, tüm o lafları içime attım. Çünkü suskunluğum çok güzel bağırıyordu. En güzel cevabı böyle veriyordum.

Hiçbir şey olmamış gibi elimde valizimle yürüyerek zamanımı boşa harcarken zihnimde kendimi kandırmaya dalmış olduğumu fark ettim. Tanrı aşkına, böyle boş boş nereye kadar yürüyecektim ki?

Yola doğru ilerleyip önümden geçen arabaları izledim. Ardından gördüğüm bir taksiye durdurmak için el işareti yaptım. Araba çok geçmeden yavaşlamış ve önümde durmuştu. O an ne pijamalarımla olmam, ne de makyajsız yüzüm umrumda değildi. Sanki bu hayatımdaki en normal şeymiş gibi elimdeki valizi bagaja yerleştirmiş, taksinin arka koltuğuna geçmiştim. Aklıma şimdilik gidebileceğim tek yer geliyordu...



En fazla girişteki üç basamağı çıkana kadar dayanabilmiştim. Kapının açılmasını beklerken neden burada olduğum gerçeğiyle yüzleştiğimde bir hıçkırık dudaklarımın arasından kopmuştu bile. Elimle ağzımı kapatarak sesli şekilde ağlamaya devam ederken sonunda aralanan kapının arkasındaki Donghyun hyungu, bulanık gören ıslak gözlerimle zar zor seçtiğimde öne doğru atıldım ve boynuna sarılarak güç almaya çalıştım. Şaşkınlıkla kollarını belime dolamış, "Jeongguk, ne bu halin? Ne oldu sana?" diye soru sormaya başlamıştı.

Marriage Promise≒TaeKook [Completed]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin