Hayatımda, daha öncesinde hiç bu kadar uzun bir bakışma yaşadığımı hatırlamıyordum. Kızın kısılan bakışları kıyafetlerimi, ardındaki tenimi ve içimi yokladı. Uzun, bana çok uzun gelen bir süre bedenimi, ruhumu delik deşik etti. Bakışları kısıldı, kısıldı ve kısıldı. Sanki aradığı şeyi bulmaya çok yakındı ve engellendi. İrkilerek kendime gelmeden önce, iki bedenin arasında bir başka altın saç girdi. Yekta kardeşini karşıladığında, tökezlercesine bir adım geriledim. Çevrem kalabalıklaşmadan önce bakışlarım usulca artık Yekta'nın bedeniyle örtülen bedeni aradı.
Yakınıma gelen Ezgi, bir şeyler mırıldanarak gelmişti ve ben onu dinlemeyecek kadar dalgın bir haldeydim. Sonunda ondan tarafa döndüğümde, kelimelerini yuttuğunu ve bakışlarının bir yılı aşkındır kilitli kalan arkadaşına kenetlendiğini gördüm. Yeniden nifak tohumları ekmemesi için susturduğum, kötücül ses 'Onun için beni kandırdığı arkadaşı.' diye tısladı. Gerisin geriye yürümeden önce "Levent Hoca ile ne olduğunu sonra konuşuruz." diye mırıldandım. Elimle Duru'ya doğru gelişi güzel bir işaret yaptığımdaysa, gidebileceğini işaret ettim. Ezgi'nin anlık bocalamasını izlemeyerek, yanından geçip gittim ve Ali'yi, onun peşinden gelen şaşkın bakışlı Evelin'i geride bıraktım. Onları rahat bırakacaktım. Öldüğünü düşündükleri arkadaşlarıyla, benim gözümü gözlemeden, suçlulukları hakkında bastırmadan selamlaşmaları için rahat bırakacaktım.
Cam kapı girişine yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturan Usal'a yaklaşırken, arkamda bıraktığım kalabalıktan şen bir çığlık yükseldi. Bu çığlığın sahibi kahkahaların da sahibi olan Duru'ydu. Arkadaşlarını gördüğü için ne kadar da mutluydu? Hepsinin aralarında olmasını istediği kişi geri dönmüştü. Usal'ın yanına, cam kapıya, yaslandığımda; bakışlarımın tek bir kez neşeli kavuşma anına değmesine izin verdim. Aynı sahneyi izleyen Usal'a omuz attığımdaysa, bu kavuşma anında olmayışına içerlemiş olduğunu biliyordum. "İyi misin?" dedim, bakışlarını aynı noktaya kilitleyişini görmezden gelerek.
Beni omuz silkerek geçiştirirken, aynı noktaya bakmaya devam ediyordu ve bulunduğum konumda, yüzünün sadece bir yarısını görebiliyordum. Öne doğru eğilip, gözlerim onunkilerin hizasında duraksadığında; açıkça seçilen hüzne şahit oldum. Dudaklarını ince bir çizgi halinde birbirine bastırmıştı ve göz kapakları ağırlaşmış, gözlerini yarı yarıya perdelemişti. Benim gibi görmezden gelmek yerine, izleyerek kendine işkence etmeyi seçiyordu. Onu kolundan tutup sürüklemeden önce nereye gideceğimize karar vermemiştim.
Sürüklenmeye karşı koymadı ve geldiğimiz son koridorun yolun sonu olduğunu fark ettiğimde, birbiri ardına attığım hızlı adımlarım duraksadı. Elimdeki bileği bıraktığımda; güçten yoksun el, yer çekimine karşı koyamayarak aşağı düştü. Bu usanmış, hayattan ümidini kesmiş bir adamın yüzüydü ve bu hal Usal'ın hep gizlemeyi seçtiği, perdelediği ikinci haliydi. Belki umursamazlık maskesi altında maskelediği, gerçek hali. Yapayalnız olduğunu hisseden ve hep yalnız kalacağını düşünen bir adam. Her birinin bir öyküsü vardı ve belki organizasyon çevresinde olan herkesi aynı yalnızlıkla baş başa bırakıyordu. Mutluluğu kendine çeken bir kara delik gibi. İnsanları yalnız bırakıyor, ayrıştırıyor ve ötekileştiriyordu. Bunu yapan binalar topluluğu, bir tuğla yığını değildi elbette. Konsey üyeleri, belki liderleri, belki kadim geleneklerdi fakat süre geldiği üzere bu düzen, benim görüp görmediğim nice nesli yalnızlaştırmış, belki yok oluşun eşiğine sürüklemişti.
"Sen yalnız değilsin." dedim ve kelimelerin, harflerin üzerine basış şeklim, cümlemi bir tıslamaya dönüştürdü. Aslında yerinde bir etkiydi bu. Edindiği bu ruh hali beni kızdırıyor; kendini soyutlamasına, ayrıştırmasına sinirleniyordum. Parmaklarım olağan dışı bir soğukluğa ev sahipliği yapan parmaklarına kaydığında "Yalnız değilsin, asla da olmayacaksın." diye tekrarladım. Sesim bir fısıltıya dönüşmüş, baş soğuk elini okşayan baş parmağımla birlikte ruhuna değmeyi dilemişti. Ve Usal'ın ifadesi sarsıldı. Kırılarak yüzünden dökülmeden önce bir veda etmedi ve yerini hasret duyduğu sıcak bir tona bıraktı. Duru'nun ondan bu denli uzak durması; ailesinin yokluğunda farklı, büyük boyutlu bir etki yaratıyor olmalıydı. Bunu hiç dillendirmese de kimsesiz hissetmek diğer parçasına daha yakın olma isteğini körüklüyor olsa gerekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH OKUYUCULAR -3-
FantasyDeğişen dengeler, yeni durumları ortaya çıkarmıştır. Akıntıyla birlikte sürüklenen Güneş ise artık oyunun içindedir. Peki bu dengeye müdahale etmek onun lehine olacak mıdır? Ruh Okuyucular serisinin üçüncü ve son kitabıdır. İlk iki kitap Ruh Okuyu...