Bilincim açıldığında ilk yapmak istediğim doğal olarak gözlerimi açmaya çalışmaktı. Ama bu sefer gözlerimi açamadım. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Alçak beni yine öldürmemişti. Nasıl yapıyorsa beni ölümün kıyısına kadar götürüp geri getiriyordu.
Azraille anlaşma falan yaptı heralde beni almaması için.
Kapı sesi duyduğumda hiç hareket etmedim. Doğrusu hareket etmeye çalışsam edebilecek miydim, orası muammaydı.
Bir takırtı duyduktan sonra yaklaşarak yanımda duran adım sesleriyle iyice gerildim. Bir elin alnıma değmesiyle omurgamdan aşağıya doğru inen ürpertiye engel olamadım. Kimdi bu? Konuştuğundaysa daha çok şaşırmıştım.
"Seni koruyamadığım için üzgünüm. Onun seni bulamaması için elimden geleni yaptım ama o... O yara izi.."
"Neyse zaten beni duymuyorsun. Uyandığında eminim çok yorgun hissedeceksin. Sana yemek getirdim. Ama tepsiyi yatağın altına itmeyi unutma ha."
Gülerken devam etti.
"Zaten gizli gizli getirdim bir de yakalanmayayım. Allahım ya, ben de burda durmuş uyuyan kızla sanki beni duyuyormuş gibi konuşuyorum. Neyse. Ben gideyim. Bir daha gelebilir miyim bilmiyorum. Fakat sana yardım edip seni kurtaramam, affet beni."
Eli alnımdan çekildiğinde orda oluşan soğukluk içimi ürpertmişti. Bu her kimse o beni burdan kurtarabilirdi. Onu kaybetmemem, kim olduğunu görmem lazımdı.
Gözlerimi daha da hırsla zorladım. Konuşmaya da çalışıyordum ama sanki her yerim uyuşmuştu. Hiçbir yerim hareket etmiyordu.
Kapı sesi duyduğumda gözlerimi açabildim. Anında oraya bakarken gözlerim açıldığı gibi geri kapandı. Ama biraz görmüştüm. Koyu sarı saçlarıyla uzun boylu, kaslı maslı bir adamdı. Ama yüzünü görememiştim. Ki zaten bu gördüklerimi de yarı yarıya görmüştüm.
Tekrar kapı sesi geldiğinde biraz daha zorladım kendimi. Ama yok. Gözlerim açılmamakta ısrar ediyor. İyice yorgun düştüğümü hissettiğimde daha fazla zorlamayı bıraktım. Uykunu beni çağırdığını hissettiğimdeyse ona hiç engel olmadan beni almasına izin verdim. Buna ihtiyacım vardı.
•••
Üşüdüğümü hissettiğimde bilincim açıldı. Gözlerim bu sefer direnmediler, sanırım yeterince dinlenmişlerdi.
Gözlerimi yavaşça araladığımda kapkaranlık gökyüzüyle karşılaştım. Gece vakti benim burda ne işim vardı? Hem nerdeydim ki ben?
Etrafıma baktığımda sağımın ve solumun orman olduğu, önümün ise uçurum olduğunu gördüm. İçim ürperirken yerimden doğrulmaya çalıştım. Sırtıma batan taşlarla inledim. Bunca zamandır yerde mi yatıyordum yani?
Kollarımdaki yaralar dikkatimi çektiğinde dikiş izleri ile dolu olduğunu gördüm. Ama daha dün yaptı bunları, nasıl hemen iyileşebilir? Küçük bir yara değilki.
Gözüm kollarımdan elime kaydığında bağlı olduğunu gördüm. Ama ip devam ediyordu. Onu da takip ettiğimde bir ağaca bağlı olduğunu fark ettim. Ama ayaklarım bağlı değildi. Ve ben hala şortla duruyordum. Üşümekten bacaklarımın kızardığını fark ettiğimde onun sesini duydum.
"Bakıyorum da, uyanmışsın. Ben bi 3 gün daha uyursun diye düşünmüştüm. Çok zayıf duruyorsun da."
Derken? Ne yani ben 3 gün boyunca uyuyor muydum? Hem de hiç uyanmadan. Bu yaraların nasil iyileştiğini açıklardı. Kesin bu adi bana uyumam için ilaç vermiştir. Belki de bir önceki seferinde de böyle uyutmuştu beni. Kim bilir kaç gündür bunun elindeyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFDALYA
Fiction générale"Burada kimse yok ki Rüya." Can'ın sesini duyduğumda bunu çoktan fark etmiştim. Ama daha 1 saniye önce ordaydı. "Ama daha şimdi oradaydı. Nereye gitti ki?" Omzuma değen ellerle ani bir ürkmeden sonra ellerin sahibine döndüm. "Canım bak orada kimse...