Ağustos 2015
Do Kyungsoo'nun ağzından
Dünyanın en kült yazarlarından biriyle röportaj fırsatı yakalamak benim için heyecan vericiydi. İçim kıpır kıpırdı.
Geldiğim kafede onu bulmak pek zamanımı almamıştı. Küçük, güzel ve rahat bir cafeye benziyordu. Avuçlarım arasında duran evrak çantasının sapını tutuşumu sıkılaştırdım. Heyecanımı bastırmak adına derin bir nefes aldıktan sonra yüzüme bir tebessüm kondurdum. Küçük yuvarlak masada yazarın karşısına geçip onu selamlayarak kendimi tanıttım.
"Merhaba efendim, ben Phoenix dergisinin editörü Do Kyungsoo. Sizinle röportaj yapmak için geldim." Adam da hemen ayağa kalkarak ellerimi avuçları arasına aldı. İkimizde hafifçe eğilmiş birbirimizin elini sıkmıştık.
"Merhaba. Bende Haruki Murakami. Röportaj yapacağınız kişiyim."
Haruki Murakami'nin oturmasını bekledim ve onun ardından oturdum. Yazar heyecanımı fark etmiş olmalı ki bir süre sohbet başlattı. Gözlerimin içi bile gülüyordu. Bir ara Haruki Murakami beni durdurmuş ve gülüşümüm yüzümde kalmasını istemişti. Yüzünde şaşkınlık emareleri geziniyordu.
"Dudakların gülümseyince kalp şeklini alıyor. Bu inanılmaz!" demişti.
Evrak çantasından ses kayıt cihazı, not defteri ve kalemini çıkardım. Bir şeyler yazarken başta ana hatlarıyla kâğıtta şekillenmesini severdim. Dahası böylesinin daha akılda kalıcı olduğuna inanıyordum.
"İtiraf etmem gerekirse sizden bu röportajı kapabilmek için yaklaşık bir yıldır çalışıyorum, Bay Murakami. Cidden zor oldu ve bu da beni mutlu etti..." Kahvesinden bir yudum alarak gülümsedi. "Sizin kitaplarınızın üzerimde çok değişik bir etkisi var... Sanırım doğum tarihiniz öğrendikten sonra size olan sempatim değişik bir bağa dönüştü. Bende 12 Ocak doğumluyum... Biraz saçma bir sebep..." dedi gülerek. "Aslına bakarsanız şuan ki yazarların pek çoğunu bir Dostoyevski etkisi bırakmadığı kesin. Ya da bir Kafka... Bir Zweig... Şuan ki yazarlar daha üretken olmak için çabalarken kendini tekrara düşebiliyorlar fakat onlar her seferinde bizde bir beynimizden vurulmuşuz etkisi bırakabiliyorlar. Herhangi bir kitaplarını on defa da okusanız, her seferinde yeni bir şey fark ederek illa bir şeylerin gözden kaçtığını görüyorsunuz. Şuan ise ne yazık ki böyle bir şey fazla mümkün değil. Bunu başarabilen olmasa da yanına yaklaşanlar var. Sizde onlardansınız... Aslına bakarsanız, romanlarınızda izlediğiniz yol bence çok ilginç. Ve bu sizi etkileyici kılıyor. " dedim röportaja başlamadan hemen önce. Sonrasında keyifli bir röportaj yapmış bittikten sonra bir şeyler yemeye gitmiştik. Bana, beni çok sevimli ve sempatik bulduğunu söylemişti. Onunla röportaj yakalayabilmek bile şansken, karşılıklı yemek yiyebilmek hayallerimin ötesinde bir şeydi. Gayet mütevazi bir yerde yemeklerimizi yedik ve ayrıldık. Ayrılırken kaç kez teşekkür ettiğimi hatırlamıyorum bile.
Onun hakkında öğrendiğim en çarpıcı şey, Haruki Murakami'nin dünya çapında bir yazar olmasını, ister inanın, ister inanmayın bir beyzbol maçına borçlu olduğumuzu öğrendim. 1978'de bir Nisan günü öğleden sonra Jingu Stadyumu'nda beyzbol maçı izleyen Murakami, roman yazmaya karar vermiş. "Nedenini bilmiyorum. Sanırım beyzbol maçı izlerken bir aydınlanma yaşadım" diye bu anısını anlatan Murakami, maçı izlediği günün akşamında yazmaya başlamış ve kitapları milyonlarca satan bir yazar olmuş.
Çok ilginç değil mi? O beyzbol maçı olmasaydı acaba diye düşünmeden edemiyorum. O zaman onu bu kadar tanımaz mıydık? Yine yazardı belki fakat şimdi ki kadar etkileyici olmazdı belki de. Öğrendiğim diğer şeyse, yazarken hiçbir zaman bir plan oluşturmamasıydı. Direkt yazıyormuş ve kitap ana hatlarıyla oluştuğunda taslağı beş altı defa düzenliyormuş. Kendi yazdığı halde çoğu zaman yazana kadar sonunu bilmediğini söylemişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Blue And Moonlight
Fanfictiondark blue and moonlight / dram, romantik, aşk üçlemesi / pg-13 / 9k