13- Yangın

413 55 22
                                    


2 yıl önce

Bütün bedeni yorgundu, ama en çokta beyni. Sabahtan beri yeni asistanının yaptığı saçma sapan hataları düzeltmek ile uğraşmıştı genç adam. Daha çaylak olan kıza bir nebze kızacak olmuştu fakat kızın anında dolan gözleri buna engel oldu.

Öfkesi doruktaydı ve her an patlamaya hazır bir volkan gibi etrafta dolanıyordu. Japonlar ile yapacağı anlaşma için kısa zaman kalmıştı ve sunumu o güne yetiştirmesi gerekiyordu ancak çalışanları ona destek değil köstek oluyorlardı. Yaz aylarına gelmişlerdi ve durmadan birileri yıllık iznini kullanıyordu. İzinlerini kullanmalarına bir şey demiyordu ama hepsi farklı bahanelerle birbirine yakın tarihe almışlardı izinleri ve asıl iş başında olması gerekenler yapacakları anlaşmayı önemsemeden alanlarını boş bırakmıştı. Levent çalışanlara karşı daha yumuşaktı ve bu gibi izin işleri ile o ilgilenirdi. Kendisini de hallederiz diye teskin etmeye çalışmıştı ama Ulaş sakinleşecek durumda değildi. 3 gündür uykusuzdu ve bu sinirlerini iyice yıpratmıştı. Öykü'nün doğum gününe bile katılacak vakit bulamamıştı şu günlerde. Hayatı bu kadar yoğun tempoda yaşıyor olmak onu bir yerden sonra yıpratmaya başlamış ve iyice despot bir adama dönüştürmüştü. İnsanlara yavaş yavaş tahammül edemediğini fark etti. Küçücük hataları bile gözünde bir deve dönüşüyordu.

Bu kadar yoğun iş hayatı yetmezmiş gibi birde davetlere katılması gerekiyordu. Bu akşamki davette o katılması gereken mühim davetlerden biriydi. Sinan Arıkan geçen senelerde beraber çalıştığı bir iş adamıydı ve bu akşam kızının Türkiye'ye dönmesi adına bir davet vermişti. Bu dışardan gözüktüğü gibi basit bir davet değildi. Aldığı habere göre Barış Arıkan'da bu davete katılacaktı. Uzun süredir Türkiye'de olmayan dünyaca ünlü mimar ile ortaklık şansı elde edebilirdi. Londra'da daha bu yıl yaptığı mimari eser herkesin dilinde sene boyunca konuşulmuştu. Böyle değerli bir mimarı elde etmek tabiki Ulaş'ın işine gelirdi.

Açık havada yapılan davete geldiğinde öğrendiği şey ile iyice öfkelenmişti. Boşuna gelmişti buraya, Barış Arıkan kuzenin partisine katılmak şöyle dursun daha Türkiye'ye bile gelmemişti ! Adam ile tanışma düşüncesi suya düşerken aynı zamanda uykusuzluğunu ve hâlâ şirkette yapması gereken tonla işi düşününce sinirle gerildi. Saçma sapan bir partiye davet edilmiş ve o da onca işinin arasından kendini bu partiye atmıştı. İnsanlara yapacağı saygısızlığı düşünmeden kendini bulunduğu yerden dışarı atmak için acele bir şekilde arkasını döndü ve daha adım atamadan birisi ile çarpıştı.

Asya Emir'in zoru ile geldiği partide yapacak bir şey bulamayınca leziz gözüken tatlılara saldırmıştı. Etrafta insanların onaylamayan gözlerini umursamadan bir süre tatlılar ile başbaşa kalırken Emir'e iyiden iyiye sinir oldu.

Zorla getirmişti onu buraya ve kendisi ile değilde Eylül Arıkan ile ilgileniyordu. Emir'in yıllardır Eylül'e platonik olarak hisler beslediğini biliyordu ama kızı 4 yıl boyunca görmeyince Emir'de onu unutmuştur sanmıştı. Fakat kızın Türkiye'ye dönüp adına davet verildiğini duyunca onu unutamadığını anlamıştı. Emir bu davete çağrılmamıştı, hatta ailesindeki kimse çağrılmamıştı. Sadece kendisini davet etmişlerdi bununda sebebi Eylül ile ilk okulda çok yakın arkadaş olmalarıydı. 8 yaşına kadar sürdürdükleri yakın arkadaşlık annesinin ölümü ile son bulmuştu. Zaten o olaydan sonra Asya tamamen içine kapanık bir insana dönüşmüştü ve insanlardan hep uzak kalmıştı. Kendisi bu arkadaşlığı çoktan unutmuştu ama anlaşılan Eylül unutmamıştı.  Öyle ya Toralı'ların davet edildiği bir yerde asla bir Karahanlı davet edilmezdi ama Eylül kendisini davet etmişti. Gelmeyecekti bu davete fakat ne isterse yapacağını söyleyen Emir'in burnunu istekleri ile sürtmek için gelmişti. Ama bu kadar sıkıcı bir ortam tahmin etmemişti. Emir en azından sayesinde buraya girmesinin hatrına biraz da olsa onun ile ilgilenir ve bu kadar sıkılmak zorunda kalmaz diye düşünmüştü Asya ama Emir Eylül'ü görür görmez kendisini unutmuştu.
Eylül ile kısa bir muhabbetin ardındanda yalnız kalmıştı. Yalnız kalmayı evet severdi ama insanların birbirleri ile gülüp eğlendikleri ortamda değil. Etrafındaki herkes oldukça neşeliydi ve birbirleri ile sohbet içerisindeydiler. Böyle ortamlarda kendini kimsesiz hissediyordu. Kimsesizdi zaten biliyordu ama bunun yüzüne tokat gibi çarpması canını yakıyordu. Hüzün her yanını sararken gülüşen insanları izlemek yerine tatlılara gömülmüştü. Kalabalık içinde yalnız olmak en kötüsüydü ve bunu çikolatalı pasta bir nebze unutturuyordu.

ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin