*22*

4.3K 295 32
                                    

~Sofi~

Gözlerimi açtığımda, yerde yatıyordum. Kılıcım elimdeydi, kıyafetlerim aynıydı. Hemen ayağa kalktım. En son hatırladığım şey Elena'nın üstünde olduğumdu.
Ona şaşkınlıkla bakarken bembeyaz bir ışık her yanımı sarmıştı ve gözlerimi burada açmıştım.

Tıpkı o ışık gibi bulunduğum oda da bembeyazdı. Ne biri vardı ne bir eşya. Pencere yoktu, kapı yoktu, en ufak bir ses yoktu ama çok genişti.

"İşime karışmasan olmazdı demi?"

Kılıcımı savurarak arkama döndüğümde, yanağında açtığım kesikle karşımda duran Hera, elini kaldırıp yarasının üstüne koydu. Kızgın veya şaşkın değildi. Birkaç saniye sonra elini yüzünden çektiğinde ise yarası iyileşmişti.

Kumral, uzun ve dalgalı saçları, yeşil ve mavi arasındaki güzel gözleri, dolgun dudakları, ince kaşları ve beyaz tül bir elbisenin içindeki güzel vücudu ile bu kadın, gerçekten bir tanrıçaydı.

"Nasıl anladın?"

Güçlü ve ifadesiz tutmaya çalıştığım yüzüm ile sormuştum.

"Ben annelik tanrıçasıyım, Sofi. Hades'in kızı olmadığın belliydi. Ayrıca...Afrodit'in anneni kurtardığını da biliyordum."

'Aferin sana' demek istedim ama nerede olduğumu bilmediğim bir odada Hera ile tektim. Onu kızdırmak işime yaramazdı.

"Elena'yı niye karıştırdın?"

"Zeus'un sana ilgilisini doğru bir kaynağa yönlendirmem gerekiyordu. Annenden sonra ve önce onun başka biriyle daha birlikte olmadığından emindim bu yüzden elimizde senden başka melez yoktu."

Sinirle güldüm.

"Sen de antik çağdan kendi melezini mi getirdin? Ne kadar zekice."

"Öyle, eskiden sadakat melezlerin kanında vardı. Sorgulamaz ve itaat ederlerdi ama bu günlerde sesiniz çok çıkıyor. Degil mi?"

Haklılık payı olsa da bu onun manyak olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ona dik dik bakmaya devam ettim ve hiçbir şey söylemeyeceğimi anladığında konuşmaya devam etti.

"Burası için kusura bakma, oluşturmak için yaklaşık beş saniyem falan vardı."

Parmaklarını şıklattı ve aynı saniye içinde kendimin ve onun çok rahat ve büyük yine beyaz, karşılıklı iki koltuğun üstünde oturduğumuzu gördüm.

"Şu iyi kadın tavırlarını keser misin? Ne istediğini söyle, reddedip eve gideyim artık."

Gülmeye başladı.

"Ev mi? Ah canım, salak Sofi. Orası senin evin değil. Senin evin cehennem. Hatırladın mı? Sen oraya aitsin. Bu minik buluşmamız bittiğinde ise hemen, oraya geri döneceksin."

Şimdi gülen bendim.

"Neden böyle bir şey yapacakmışım peki?"

Bu soruyu sormamı istediği belliydi çünkü duyar duymaz yüzünde oluşan o sinsi ve korkutucu ifade aklındaki tilkilerin hiç masum olmadığını kanıtlıyordu.

"Tüm arkadaşlarının ölümü izlemek istemediğini varsayıyorum?" 

Sonunda içindeki kaltağı konuşmaya dahil etmişti.

"Ne var biliyor musun Hera? Umrumda olduklarını mı sanıyorsun? Hadi durma, öldür hepsini. Onlar sadece asker. Yenilerini bulurum."

Çehresinde mimik oynamıyordu.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin