Chanyeol birkaç gün önce otobüs durağında gördüğü çocuğu bir türlü unutamıyordu. Gözlerini kapasa onun görüntüsü geliyordu karşısına, uyumaya çalışsa rüyasında görüyordu.
Böylesine tapılası birinin varlığından bahsetseler inanmaz, bir de okkalı bir küfür savururdu anlatana. Ama o gözleriyle görmüştü işte, biliyordu öyle birinin olduğunu.
Derince bir iç çekti önce, sonra gözlerini ovuşturdu. Hava kararmaya başlamış, yağan yağmur şiddetini artırmıştı.
Sonbaharın en güzel günlerini yaşıyordu Seul. Kimi aşıklar veda ediyorlardı birbirlerine, kimileri ise yeni bir aşka başlıyorlardı. Hemfikir oldukları bir konu vardı, o da hepsini yeni maceraların beklediğiydi.
Chanyeol oturduğu koltukta bir hareketlilik hissedince oraya döndü. Babaannesi elindeki kupayı torununa uzatıyordu, içinde tarçınlı sıcak süt vardı.
"Nasılsın tatlım?" Babaannesi yaşlılıktan buruşmuş elini torununun dizine koydu. Sesi yumuşaktı, insana huzur veriyordu. En kötü düşüncelerinizi bile silip atacak cinstendi.
"Fena değil." dedi Chanyeol. "Biraz düşünceliyim."
"Belli oluyor." Yaşlı kadın kıkırdadı. "Biraz anlatmak ister misin?"
Chanyeol sıcak sütünden bir yudum aldı. "Otobüs durağında birini gördüm."
Babaannesi gülümseyerek torununu dinliyordu.
"Görmeliydin babaanne, öyle büyüleyiciydi ki! Yıldız tozuyla kaplıydı sanki vücudu. Öylesine göz alıcı, parlak ve tapılası!
Başkaları bana böyle birinden bahsetse hayatta inanmazdım. Ama gözlerimle gördüm onu! Peri gibiydi."
Chanyeol heyecanla anlatırken babaannesi de düşüncelere daldı. İlk aşkı gelmişti aklına. Çok sevip kavuşamaması, ailesinin karşı çıkması gelmişti.
O da aynı torunu gibi aşkı iliklerine kadar hissetmişti. Aynı şeyin onun da başına gelmesini istemiyordu.
"Keşke bir daha görebilsem onu. Sanki Tanrının yolladığı bir meleği gördüm!"
Chanyeol sütünü pencerenin mermerine koydu. Yağmur damlaları pencereyi baştan aşağı istila etmişti. Gökyüzü tam da Chanyeol'un en sevdiği halini almıştı.
"Belki yarın yine onu orada görürsün birtanem. Ona nasıl hissettiğini açıklamalısın."
Bu Chanyeol'u güldürmüştü. "Onu daha ilk günden korkutamam babaanne. Kim bilir, belki sevgilisi bile vardır."
"Git ve bul onu." dedi babaannesi ısrarla, "Benim yaşadıklarımı sen de yaşama canım."
Babaannesinin söyledikleri şimdi bir anlam kazanmıştı Chanyeol'un zihninde. Kadının ona her fırsat bulduğunda anlattığı ilk aşkı geldi aklına.
"Biliyorsun, ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Bu yüzden fazla geciktirmeden harekete geç. Yoksa benim gibi mutsuz bir hayat geçirirsin."
Chanyeol sadece kafasını salladı. Yaşlı kadın iç çekti, torununun dizindeki elini indirdi.
Yavaşça yerinden kalktı ve kendi odasına doğru gitti. Onun da düşünmesi gereken çok şey vardı.
***
Chanyeol kırmızı şemsiyesini aldı ve yağan yağmura attı kendini. Derin bir nefes aldı ve montuna sarılabildiği kadar sarıldı.
O çocuğu bulmaya gidiyordu. Onu görürse numarasını almaya çalışacak, belki bir kahve içmeye ikna edecekti.
Adımları durağa yaklaştıkça sanki midesine gizli bir el yumruk atıyordu. Bu ağrı öyle şiddetlenmişti ki, Chanyeol bir ara yolun ortasında durdu ve derin bir nefes alıp kendisini sakinleştirmeye çalıştı.
Durağa ulaştığında beklediği kişiyi bulamadı. Hemen umudunu kesmeyecekti, bu yüzden oturdu ve beklemeye koyuldu.
Beklediği kişi dışında bir sürü kişi durağa geldi, otobüsü gelince gitti fakat Chanyeol'un beklediği kişi gelmedi.
En sonunda tam Chanyeol umudunu kesmiş, kalkmaya hazırlanıyordu ki nefes nefese olan birini duydu. Kafasını kaldırıp baktığında gözleri ışıldamış, midesi yine aynı ağrıyla kıvranmıştı.
Gelmişti işte, beklediği kişi gelmişti. Aklında kurduğu tüm konuşma planı uçup gitmişti onu görmesiyle beraber.
Chanyeol kalktı ve çocuğun yanına gitti. "Merhaba."
Çocuk kendisine seslenildiğini anlayınca hemen sesin sahibine döndü. "Merhaba." Sesi sorgulayıcıydı.
"Sana bir şey söylemek istiyorum."
Chanyeol derin bir nefes aldı ve ne hissettiğini, ne düşündüğünü tek tek anlattı karşısındakine. Çocuk şaşkınlıkla onu dinliyor, her defasında kafası daha da karışıyordu.
***
Chanyeol ıslak botlarını eve girmeden çıkardı, anahtarlarını bir kenara fırlattı ve kendisini odasına attı. İçinde hala o çocukla konuşmuş olmanın verdiği heyecan vardı.
"Güzelim!" Babaannesi yüzündeki geniş gülümsemeyle torununun odasına girerken pek keyifliydi. Torununun iyi haberlerle döneceğinden adı gibi emindi.
"Selam babaanne." Chanyeol'un sesi iyi geliyordu. Bu babaannesinin içini şimdiden kıpır kıpır etmişti.
"Bana güzel haberlerle geldin, değil mi?"
"Evet," dedi Chanyeol heyecanla, "Onu buldum ve uzunca sohbet ettik. İlk başta inanmadı ama onu kahve içmek için ikna ettim. Bu arada, adı Byun Baekhyun."
Yaşlı kadın torunu için oldukça sevinmişti. Onun kendisi gibi yenik düşmeyeceğini, aşkı için çabalayacağını biliyordu.
Gözleri mutluluktan parlarken kocaman bir sarılma verdi Chanyeol'a.
Chanyeol pencereye bu sefer hüzünle değil, aşkla baktı. Gözlerini kapadığında yine aynı kişiyi gördü ama umutsuzca üzülmedi. Uyudu, rüyasında yine aynı kişiyi gördü ama neşeyle uyandı.
Sonbahar, o sene Seul'e aşk için geldiğini tekrar kanıtlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
autumn comes with love//chanbaek oneshot
Short Story"Yıldız tozuyla kaplıydı sanki vücudu. Öylesine göz alıcı, parlak ve tapılası!"