CHAPTER ONE: Flirt"Şu herife çok fena aşık oldum."
Sybil, elinde tuttuğu ıslak tabağı, yine elinde tuttuğu havluyla kurularken, bakışlarımı, onu gözlerini takip ederek zaten bildiğim kişiye çevirdim.
Buraya geldiği ikinci gündü, ilk gününün ertesindeydik.
"Ne ara konuştun ki onunla?" Dedim, kirli tabakları akıp giden suyun altında yıkamaya devam ederken. "Buraya daha önce gelmiş miydi?"
Ben varken gelmediğine emindim.
Omuzlarını umursamazca kaldırıp indirirken, kenara koyduğum birkaç tabaktan birini daha aldı ve gözlerini tekrardan, o'na çevirdi.
"Hiç konuşmadım ve bu onu ikinci görüşüm." Dedi. Gözlerimi tekrardan dışarıyı izleyen, konumuzun kahramanına çıkardım. "Ama ona aşık olmak için konuşmaya falan ihtiyacım yok. Yüzüyle her işi halledebilir."
Ona cevap vermedim ve kirli tabakları yıkamaya devam ederken, aklıma gelen görüntüleriyle dudaklarım istemsizce kıvrıldı.
Gerçekten de, yüzüyle her işi halledebilirdi.
"Masa 13, filtre kahve. Jeongguk, sıra sende." Jessie, sesiyle başımı kaldırıp gizemli ve yakışıklı adamın masasından geldiğini görmeden hemen önce, bana seslendi; filtre kahve siparişi 13 numaralı masadan, ondan gelmişti.
"Jeongguk, ben senin yerine götürürüm bebeğim tamam mı?" Sybil, Jessie'yi duymasıyla ayaklandı, ben daha ne olduğunu anlayamadan sarı dalgalı saçlarını düzeltti ve tam gitmek üzereyken, Jessie'nin ona seslenmesiyle duraksayarak, omuzlarını düşürdü.
"Sybil, yaptığın işe devam et- Jeongguk! Çabuk ol biraz!"
Jessie, oldukça pimpirikli bir adamdır.
Heyecanlandım, birden arkamı dönüp hazırlanmış filtre kahveyi bir tepsiye yerleştirerek önüme dönmüştüm ve derin bir nefes verirken; Sybil'in bana çevirdiği fesat bakışlarına karşın ona doğru bir öpücük attım.
"Çok şanslı bir piçsin."
Gülümseyip, birkaç adım attım ve küçük oynar kapıyı da geçip tamamen masaların olduğu kısma adımlarken; bakışları beni buldu, çenesine yasladığı elini yavaşça indirip, vücudunu dikleştirdi.
Neden olduğunu anlayamamıştım, bunun üstüne sonrasında da gitmemiştim fakat bakışları beni bulduğunda, gözlerimi kaçırmak gibi bir aptallık yapıp, yutkunurken; aksi bir şekilde adımlarım hızlanmıştı.
Masaya ulaştım.
Tanrım.
Alttan, bana bakıyordu, ben kahveyi servis ederken, lanet olası kahveye değil direkt yüzüme, hayır her yerime bakıyordu; bakışlarımı gözleriyle kesiştirdiğimdeyse gözlerini kaçırmıştı.
Ter basmıştı, masasının yakınına geldiğim gibi burnuma ulaşan fakat yoğunluktan oldukça uzak hatta oldukça naif bir tarçın kokusu, ter basmama ve birdenbire heyecanlanmama neden olmuştu işte.
İşimi bitirdim, derin bir nefes aldım; gözlerimi köpüğü hala üzerinde olan kahveye diktim.
"Başka bir isteğiniz var mıydı, efendim?" Dedim, bakışlarımı uzun süre kahvede tutamayıp; bugün oldukça yapılı görünen yeşil saçlarına atarak. Sonra dayanamayıp, gözlerine baktım; o da konuşmamla bana bakmıştı.
"Bugün gelmediğinizi düşünmüştüm."
Sesini duyduğum ilk andı, şaşkınlığa uğramıştım. Sesinin güzelliğinden dolayıydı, belki yüzünün güzelliği belki belli belirsiz aksanı ve belki de söylediğinden dolayıydı birkaç saniye yüzüne bakakalmıştım.
Cüretkarlığı, beni şaşırtan şeydi ve evet, söylediği daha doğrusu ağzından kaçırdığını düşündüğüm şeyi söyledikten hemen sonra duraksadı, gözleri şaşkınlıkla açıldı ve bunu söylememesi gerektiğinİ fark ettiğinden olsa gerek, bakışlarını kaçırıp, kahvesini hemencecik dudaklarına götürüp, gergin bir yudum aldı.
"Başka bir isteğiniz?" Diyiverdim, oradan uzaklaşmak; utancımdan kızaran yanaklarımı ondan kaçırmak istiyordum.
"Hayır, teşekkürler." Dedi o da gözlerini kaçırdığı sırada.
Tepsiyi, iki elimi önümde birleştirerek tutup, küçük bir açıyla önünde eğildim ve arkamı dönüp; bir daha ona bakmadan içeri girdiğimde, Sybil, hızlıca yanıma geldi ve şaşkın gözleriyle kıpkırmızı olduğunu bildiğim suratıma bakmaya başladı:
"Siz," derken suratıma daha da yaklaştı. "Az önce flört mü ettiniz?!"
♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Señorita ' taekook
FanfictionKaçamak bakışlarını üzerimde gezdiren bir çift göz ve akmış yeşil saçlar; evet.