İçimdeki bitmek tükenmek bilmeyen öfkeyi ve nefreti durduramıyorum.
Çok kez denedim durdurmayı.
Belki içimdekileri atarsam rahatlarım diye düşünüp zehrimi akıtmayı da denedim.
Ama daha da zehirlendim.
Sonra, maske takmaya başladım.
İyi insan, güler yüz, espriler komiklikler falan.
Maskeyle dolaşmak kolay değil, değildi.
"Bu ben değilim, bu ben değilim!" diye haykırmak istedim insanların yüzüne.
Gerçi, haykırsam ne olacaktı ki?
Ne değişecekti sanki?
Gideceklerdi, gittiler de.
En güvendiğiniz sizi en çok yaralayan kişi olur.
Oldu da.
Saçma destek cümleleri artık tatmin etmiyor beni.
Kanmıyorum o kadar kolay.
Sahte kahkahalar, sahte güler yüz, sahte sözcükler, zehirli dil.
Sahte, sahte, sahte.
Soyut, somut.
Gerçek, yalan.
Dünya, cehennem.
Sahte.
Sahtelik.
Maskeler.
Dünya yanan bir çöplük. İnsanlarda bu çöplükteki çöplerdi. Bu kadardı işte.
Yanmak.
Yangın.
Cehennemi yaşıyor.
Yaşıyorum.
Maskemi parçalarına ayırdım.
Artık kullanılamayacak durumda.
Sanki bir oyun oynuyorum.
Belki deney yapıyorum.
Eğleniyor muyum?
Sanmıyorum.
Maskem olmadan kim yanımda duracak? Bunu test ediyorum sanki.
Kim beni gerçek benliğimle kabul edecek?
Kim zehirlenmeyi göze alacak?
Kim öfkem ve nefretimi anlayışla karşılayacak?
Sahi, anlayış ne?
Bilmiyorum.
Bir gün neşeli davranırken diğer gün ortalığı darmadağın ediyorum.
Sebebi yok.
Yalnızım zaten, kim ne yapabilir ki?
Yalnızlık.
Yalnızlığın kokusu.
Sigara dumanına karışıp ciğerlerime gidiyor.
Ciğerlerim kararıyor.
Melek ve Şeytan'ı yaşıyorum.
Ben meleğim.
Ben şeytanım.
Ben beyazım.
Ben siyahım.
Ben karanlığım.
Kan kırmızısı.
Koyu.
Kokuyor.
Kimse duymuyor.
Duymalarını mı istiyorum?
Tanrı.
Belki var, belki yok.
Ben Tanrı'yım.
Ben Gökyüzü'yüm.
Renk değiştiriyorum sürekli.
Kendi hızıma yetişemiyorum.
Yaptıklarımı anlayamıyorum.
Kimse anlamıyor.
Ne yapmaya çalıştığımı bilmiyorum.
Kızıl, mavi, turuncu, kızıl.
Siyah.
Gece.
Dolunay.
Haykırıyor." Sessizliği duyuyor musun?
Karanlığı görüyor musun?
Kırıklarımı tamir edebilir misin?
Hissedebilir misin, kalbimi hissedebilir misin?"Gecekondu evin kırık ve pis koltuğunda uyanıyorum.
Dışarıdan giren beyaz sokak lambası gözlerimi açmama engel oluyor.
Yavaş hareketlerle ayaklarımı koltuktan aşağı sarkıtıyorum.
Gözüme ilişen şarap şişesini yerde bulduğum yarısı kırık olan kadehe dolduruyorum.
Hiç beklemeden kadehi kafama dikiyorum.
Koyu kırmızı dudaklarımdan aşağı doğru çeneme, oradan da boynuma akıyor.
Gülümsüyorum.
İzlenme hissiyle kafamı balkona çeviriyorum.
3 gölge.
3 rahibe.
Maskeli.
Simsiyah gözler.
Gülümsemem donuyor.
İçimdeki öfke açığa çıkıyor, kırık olan kadehi onlara doğru fırlatıyorum.
Gitmişler.
Olağan gücümle koşup motoruma atlıyorum.
Bomboş yollarda basabildiğim kadar basıyorum gaza.Terk edilmiş bir tren garındayım.
Sessizliği duyabiliyorum.
Yıkılmasına ramak kalmış binanın önünde dikiliyorum.
Binanın en tepesine bakıyorum.
3 rahibe.
Oradalar.
Ortalarında küçük, beyaz tenli bir çocuk.
Gözleri kan çanağı.
Yaralı elinde kırmızı bir balonun sapını tutuyor.
Motorumdan inip topuklarım sızlayana kadar koşuyorum.
Binanın tepesindeyim.
Burası bomboş.
Bir çift siyah el, beni yakamdan çekiyor.
Aşağı düşüyorum.
Etraf bulanıklaşıyor.
Kafamı raylara vuruyorum.
Karşımda balon tutan çocuk.
Balonunu bırakıyor.
Balon yavaşça yukarı süzülüyor.
Bir anda kara bir deliğe dönüşüyor ve beni içine alıyor.Zonkluyor.
Uyanıyorum.
Zorlukla gözlerimi açıp başımın arkasını ovduğum elime bakıyorum.
Koyu kırmızı.
Yalpalayarak ayağa kalkıyorum.
Binanın içindeyim.
Kan hâlâ akıyor.
Grafitilerin yer aldığı duvara kanımla yazıyorum." C A N Y O U ? "
Kahkaha sesi.
Bu, abim.
Odadan kendimi atıp uzun koridorda bir sağa bir sola bakıyorum.
İşte orada.
Bağırarak ona doğru koşuyorum.
Yakasından tuttuğum gibi duvara yapıştırıyorum birkaç kez.
Yere düşüyor.
Kanlı yumruklarımı onun gülümseyen suratına geçiriyorum.
Abim morarmaya ve titremeye başlıyor.
Bu abim değil.
Vücudu bir anda paramparça oluyor.
Etrafa siyah örümcekler saçılıyor.
Yüzlerce.
Bu, abim değil.
Bir çift siyah el.
Yakamdan tutup beni karanlık odaya çekiyor.
Çığlık atıyorum.İnşaat halindeki binanın boş terasından ayaklarımı sarkıtıyorum.
Elimde sigaram.
Zehrimden bir nefes daha çekiyorum.
Sırtımı yere yaslayıp sigarayı kaldırıyorum havaya.
Ay ışığı altında yavaşça havaya yükseliyor duman.
Sarı filtre.
Kahkaha atıyorum.
Kemerime sıkıştırdığım silahı çıkarıyorum.
Metal.
Sigarayı terastan fırlatıyorum.
Sol elimi silah gibi yapıp kafama doğrultuyorum.
Ve ateş.
Bam.
Kahkahalarım boş arazide yankılanıyor.
Metal silahın namlusunu çekiyorum.
Havaya kaldırıp bir süre ayışığı altında bakıyorum silaha.
Vücudumdaki yaraların sızladığını hissedip bir küfür bırakıyorum geceye.
Gözlerimi açıp kapadığımda, karşımdaki binanın penceresinden bana bakan çocuğu görüyorum.
Balonu elinde.
Gülüyor mu yoksa ağlıyor mu anlayamıyorum.
Birkaç saniye ona baktıtan sonra hiç düşünmeden silahı ona doğrultup tetiği çekiyorum.
Tam isabet.
Çocuk pencereden aşağı, raylara doğru düşüyor.
Balon, özgür kalmanın heyecanıyla havaya doğru yükseliyor.
Hiç düşünmeden balonu hedef alıp onu da vuruyorum.
Bu benim oyunum.
O sırada bir ses duyuyorum.
Ve ışık.
Sarı.
Aşağıya bakıyorum.
Tren sesi.
Tren.
Tren yıllar önce çalışmayı durdurmuştu.
Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.
Tik. Ve tak.
Akrep ve yelkovanı beklemeden kahkaha atıyorum.
Tren müthiş bir hızla çocuğun üzerinden geçiyor.
Güle güle melek.
Koşar adımlarla binanın en tepesine çıkıyorum.3 rahibe.
Orada.
Bir balon.
Bu sefer siyah.
Ortalarına alıyorlar beni.
O şeytani, boğuk sesleriyle söylüyorlar hep bir ağızdan."Sessizliğin sesi.
Karanlığı görüyorum.
Düzeltmeye çalışıyorum.
Hissedebilir misin, kalbime dokunabilir misin?"Kollarımdan tutuyorlar.
Tükürerek bağırıyorum.
Ses tellerim yırtılıyor.Bir ses.
Tren sesi.
Işıklar.
Sarı.
Kahkaha atarak ağlamaya başlıyorum.
Ellerinden kurtuluyorum.
Arkamı dönüyorum.
Şimdi yüzyüzeyim onlarla.
Son kalan nefesimle bağırıyorum."Ben meleğim.
Ben şeytanım.
Ben beyazım.
Ben siyahım.
Ben, karanlığım."Son kez gülümsüyorum.
Ve kendimi sırt üstü raylara bırakıyorum.
Sarı farlar ve tren sesi gittikçe yaklaşıyor.Bu, benim oyunum.
Ve bu oyun bitti.Şimdilik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can You? | Hoseok oneshot
Fanfiction"Can you hear the silence? Can you see the dark? Can you fix the broken? Can you feel, can you feel my heart?" "I can't."