13.BÖLÜM: "KAN GÖLÜ"

210 32 45
                                    

Veda etmek hem kolay hem de zor olmuştu. Tolga’ya veda etmek zor ama bu pislik çukurundan çıkmak kolaydı. Cengiz, yüzünde anlam veremediğim gülümsemesiyle yanımda yürüyordu. Tolga direnmemişti son sözlerimden sonra, O da biliyordu artık duramayacağımı, istemediğimi. Ona güzel baktım en son, arkamı döndüm ve o devasa demir kapıdan çıktım. İlk geldiğim günü hatırlamadan, yad etmeden gitmek ayıp olurdu herhalde. Nasıl geldim ve nasıl gidiyordum. Kazanan ben olmuştum, amacıma ulaşmıştım.. Öyle ya da böyle! Sonunda yine gelirkenki yollardan geçtik ve aynı manzaralar ilk gördüğüm zamanki kadar midemi bulandırmamıştı ve sadece tiksinti dolu bakışlarımla hepsini ezip geçmiştim. Her şey kafama teker teker üşüşüyor ve vücudumu sancılar ele geçiriyordu sırayla, kokular midemi bulandırmaya başlıyordu. Sırtımda hissettiğim amansız acı da üzerine tuz biber oluyordu. Cengiz anlamış olmalı ki duraklayıp bana baktı ama ben durmadım. Nereye gideceğimizi bilmesem de önden devam ettim, O da normal hareketlerinden değişik davranarak aklımın köşesinde soru işareti bırakmama neden oluyordu. Kan kokusu giderek yoğunlaşıyordu burnumda, terliyordum ve kuruyan her şey eski halini alıyordu sanki.
Kokuyla birlikte anılar da geliyor ama hepsiyle başa çıkabiliyordum, dayanabiliyordum. Son raddeme gelmedim daha sabrediyordum.  Yüzümde akan terler dudağıma geliyor, tuzlu ve ılık tatta kurumuş dudağımı nemlendirmeye yardımcı oluyordu. Ben bile kendi vücudumu şuan düşünmezken istemsizce kendi kendini onarıyordu. Hah. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Üzerimdeki yırtık  atletle yüzümü sildim. Bu defa daha fazla kan kokusuyla midemin taşmasını  hissettim ve yol kenarına kusmak için eğildim. Çaresizdim.

Cengiz’ le Esmer yani Fırat telaşla yaklaştılar ama elimle engelledim onları, kimseye ihtiyacım yoktu benim.

Doğrulup elimin tersiyle ağzımdan akan salyaları sildim ve yürümeye devam ettim. Daha iyiyim (!) Esmer öne geçti ve sola döndü, içinde bulunduğum bu sessizliğin ardında beni bekleyen çığlık birikintisine yaklaştığımı hissediyordum, asla eksilmeyecek olan çığlıkları.

 Takip ettim ama sol yol şimdi iki tane oldu önümde, devam ediyordum ama sendeledim bir an. Yerle tavan yer değiştirdi sanki, neyin nerde olduğunu kestirmek benim için giderek güçleşiyordu. Kolumdan birinin tuttuğunu hissettim ama kurtulmaya çalışarak çektim kolumu ve giderek artan yollara doğru devam etmeye çalıştım. Sert bir şeye çarptığımı fark ettim ve son görüntü ise bir ayakkabının kafamın yanında olmasıydı.

..

..

..

..

..

..

Aynaya bakıyorum ama aynalara bakarken ilk defa bu kadar mutluyum, ilk defa bu kadar güzel hissediyorum kendimi. Sonra ayağa kalkmak geliyor içimden, hazır olduğumu hissediyorum neye olduğunu anlamadan. Üzerimdeki kıyafete gidiyor gözüm ve bunun bir gelinlik tarzında elbise olduğunu anlamam geç olmuyor. Yan tarafa geçiyorum ve boydan bakıyorum bu defa kendime, sırtında derin bir dekoltesi olan beyaz bir elbiseydi, bütün sevmediğim şeylere inat bayılıyorum her şeye. Sonra penceredeki ışık huzmesinin parlaklığı dikkatimi çekiyor ve oraya doğru yöneliyorum. Gelinliklerin hep ağır olduğunu düşünürdüm ancak üzerimdeki gelinlik buna inat yapılmıştı sanki. Pencereyi açmamla bir elin gözlerimi kapatması bir oldu, alkış sesleri yükseldi ve kendimi bir anda düğün için toplanıldığı anlaşılan bir yerde buldum ve herkes vardı orada. Annem, babam, kardeşim, akrabalarımdan birkaç tanesi.. Şaşkınlıkla onlara bakarken yanımda Tolga belirdi ve bana gülümsüyordu. Onun üzerinde de bembeyaz takım elbise vardı, şaşkınlıkla bana ellerini uzattı. Aileme baktım, gerçek olmasını diledim, gerçekten mutlu ve huzur doluydum. Tolga’nın ellerini tutunca sırtımda acılar hissetmeye başladım, Tolga’ya baktım gözleri dolmuştu. Anlam veremedim, elleri kana bulanmıştı ve yere kanlar akıyordu. Salona doğru kafamı çevirdim korkuyla, yardım isteyecektim ama gördüğüm görüntü dehşet vericiydi. Herkesin vücudu kanlar içindeydi ve soluk bedenleriyle yerde uzanıyorlardı. Gözlerim dolmuştu ve Tolga’ya kaydı gözlerim bu defa, her yeri kan olmuştu  ve karnımda birden acı hissettim. Karnıma dokunduğumda ellerim kan olmuştu ve elbisem pilelerinden başlayıp hızlı bir şekilde kırmızıya boyandı. Anlamlandırmaya çalışarak olduğum yerden uzaklaşmaya çalıştım. Gözlerim bana oyun oynuyor olmalıydı. Gözlerim onu bulduğunda Tolga bana bakıyordu, özür diler gibi. Işık gibi parlayan yüzünden eser yoktu şimdi. Kalbim göğsümü o kadar zorluyorduki öleceğimi düşünüyordum. Birden bir el ateş açıldı, Tolga tam kafasının ortasından vurulmuştu, çığlık atarak olduğum yere yığıldım. Bakamıyordum, gözlerim bana oyun oynuyordu bunu biliyordum. Gözlerimi yavaşça açarak tamamen kırmızıya dönmüş elbisemi toparlamaya çalıştım, ellerim kana bulanmıştı. Bu kadar kan olamazdı. Ayağa kalkmak için hızlıca hareket ettim ve Tolga’ya doğru adım atmak isterken olduğum yere çakılı kaldım, gelinliğim çok ağırdı ve hareket etmemi engelliyordu. Bu imkansızdı, kaldırdığım her katmandan kanlar akıyor ve giderek artıyordu. Bu, bu kadar olamazdı! Korkuyla kafamı kaldırdım ve Tolgaya tekrar baktım bu defa yere yığıldı, ona uzanmak ve tutunmak isterken kendimi yerde buldum. Üstümdeki ağırlık giderek artıyor ve ateşin geldiği yeri bulmaya çalışıyor, kalkıyordum. Etrafıma bakıyorum, birden karşımda o beliriyor, elindeki silahı bana doğrultuyor.

YANLIŞ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin