Aralık ayı yine tüm öğrenciler için curcunalı geçse de aralarından biri için öyle değildi.
Kahve saçları yüzünün neredeyse yarısını örterken bir an önce bu sıkıntılı ortamdan çıkmayı istiyordu. Yapması gereken, sorumluluk alması gereken onca şey vardı.
Zilin sesi kulağında yankılandığında hızla çantasını aldı ve kurt kovalıyormuş gibi koşmaya başladı.
"Lisa!" Arkadaşının sesini duymasıyla duraksadı ve yavaşça arkasını döndü.
En yakın arkadaşı Park Chaeyoung ona bakarak iç ısıtan gülümsemesini sunuyordu. Lisa acele etmek istediği için hemen yanına gitti. Konuşup gidecekti.
"Kızlarla kafeye gideceğiz, gelmek ister misin?"
Çok isterim, dedi içinden. Birkaç saniye Chaeyoung'a ardından onun arkasında bekleyen üç kıza baktı.
"Üzgünüm, işim var."
Kızın bir şey söylemesine izin vermeden koridordan ayrıldı.
Bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken montuna daha çok sarılmıştı, yağmurdan her zaman nefret ederdi. Sudan her zaman nefret ederdi, gerekmedikçe duş almak ve ya banyo yapmak istemezdi.
Fakat zorunda olduğu aklına gelince sürüne sürüne girerdi suyun altına.
Bu çalkantılı hayatı kendi de seçmemişti, küçükken ne kadar ailesi kadere inancının tam olmasını söylese de aklından biraz sorgular ve Tanrı karşısında utancından sonra aklından atmaya çalışırdı.
Teslim etmesi gereken birkaç paket vardı.
Otobüs durağına koştu ve neredeyse gitmekte olan otobüse yetişti. Kıl payı kaçırıyordu. Derin bir nefes vererek arka taraflardan tekli bir koltuğa oturdu.
Gri poşetin içine göz ucuyla bakarken paketlerin tam olduğunu anladı.
Yaklaşık yirmi dakika sonra köprü altına giden yolda indi. İçi her zamanki gibi tedirgindi, karşısındaki insanların nazik olması için Tanrı'ya dua etti.
Şapkasını kapattığında sadece kirazımsı dudakları açıkta kalıyordu.
İki adamı görmesiyle başını biraz daha eğdi, kırkların başında gözüküyorlardı. Yüzlerine çok dikkat etmeden poşetteki iki paketi çıkardı.
"Lee Sungjoo, Kwon Heejun?" Başını kaldırıp karton paketin üstünde yazan adları okudu. İki adam arsızca sırıtmaya başladığında bir sorun olduğunu anladı. Bozuntuya vermedi.
"Böyle işleri kızlar ne zaman yapmaya başladı?"
Seyrek saçlı olan adam sarı dişlerini göstererek gülerken Lisa yüzüne sert bir yumruk atmak istedi. Diğer adam da gülümserken paketi sırayla ikisine verdi.
Heejun denen adam eline para zarfını verdiğinde Lisa zarfı açıp eksik olup olmadığını kontrol etti. Para tamdı.
"Dikkat et, kurtlar çok var etrafta!"
Arkasına dönüp hızla uzaklaştı ve diğer teslim adreslerine göz gezdirdi.
Blanche.
Otobüsteki yolculuğu boyunca mekanın ismini sayıklıyordu, şapkasını öne çekip yüzünü kapattı. Parmağını soğuk cama değdirdi.
İneceği yere geldiğini anladığında hızlıca otobüsü terk etti.
Burası bir bardı, dışı siyah renkte. Tanımlanamayan şekilleri olan uzun camın üstünde beyaz ışıklarla Blanche yazıyordu.
Bakışlarını ışıklardan ayırıp kafasındaki şapkayı çıkardı. Sahte kimliğini çantasından çıkartıp kontrol etti.
Girişteki koruma sert bakışlarla ona bakarken duraksadı.
"Küçük görünüyorsunuz, hanımefendi."
Elindeki kimliği adamın eline uzatırken hafifçe tebessüm etti, yoksa birazdan etraftaki insanlar onun torbacı olduğunu sanacaktı.
Adam kimlikteki fotoğrafa, bir de karşısındaki masumane bakışlı kıza baktı.
"Geçebilirsiniz." Lisa kimliği aldıktan sonra şapkasını kafasına geri geçirdi. Böyle bir bara geldiği için şükretti. Çünkü, genellikle gitmesi gereken barlar; bolca kumar oynanan, yasa dışı işlerin yapıldığı, hiçbir kadının güvende olmadığı yerlerdi.
Burası oldukça korumalı gözüküyordu fakat yine de ön yargılı olması gerektiğini düşündü.
Wonwoo'nun tarif ettiği tiple uyuşan adama çevirdi bakışlarını. Gür saçlı, rolex saatli, gri takım elbiseli hafif esmer adam.
Yavaş adımlarla masaya yaklaştı ve yanında birkaç kadınla beraber içkisini yudumlayan adama baktı. Bir kadın bacağının neredeyse üstünde, solunda oturuyordu. Lisa'nın midesi kasılırken başını dikleştirdi.
"Seni buraya atan şey nedir küçük kız?" Adam sert bakışlarını Lisa'ya çevirdiğinde Lisa istifini bozmadan sağ elinin işaret parmağının ucuyla, sol elinin içine iki kez dokundu.
Adam yanındaki kadınlara bir şeyler söyledi ve ayağa kalktı.
İkisi hızlı adımlarla siyah koridorda ilerlerken adam kızın kolunu tuttu.
"Pazar günü açık mı?"
Lisa paketleri ayarlarken başını olumsuz anlamda salladı. Ardından eli kolunda olan adamın kolunu itti.
"Neden?"
Adam soru sorduğunda Lisa soğuk bakışlarını adamın gözlerine geçirdi. Satış yaparken konuşulmasından nefret ederdi, özellikle böyle pislik insanların yapmasından.
"Ne bileyim ben? Sadece paketini al ve parayı ver."
Adamın bakışları yavaşça yumuşarken pantolonunun cebinde biraz para çıkardı. Kıza uzattığında kız parayı saymaya başladı.
"Eksik bu."
Adam göğsünü dikleştirip yüzünü düşürdüğünde Lisa ciddi yüz ifadesini takındı.
"Şu an biraz sıkıntıdayım, pazar gelirim."
Lisa parayı cebine koydu ve kollarını göğsünün altında birleştirip sert bakışlarını yollamaya devam etti.
"Devamını vermezsen Wonwoo'nun ne yapacağını biliyorsundur umarım, ben senin gibileri çok gördüm. İki güne sağ çıkamadı hiçbiri."
Sonra elini montunun cebine atıp samimiyetsizce güldü.
"Pekala pekala, vereceğim."
Adam paranın devamını çıkardığında Lisa çantasındaki boş zarfı açıp önce verdiklerini, ve ondan sonra verdiklerini koydu.
Bardan hızla uzaklaşırken ona dikkatlice bakan siyah saçlı genç adam dikkatini çekti.
Diğer kitap içimi çok sıktığı için yeni bir hikayeye başlamak istedim.
Bölümler uzun aralıklarla gelebilir, şimdiden belirteyim. Umarım beğenirsiniz, çünkü gerçekten bunu yazarken çok hevesli ve umutluyum.
Sevgiler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paura e notte | liskook
FanfictionLisa, lise son sınıfta, geçinemeyen karışık bir ailenin kız çocuğu. Annesinin hastalığı gözünü kör ederken yapmaması gereken şeylere bulaşır. Bunları, sorduğu soruların ardından öğrenen Jungkook, kızın dalgalı çırpıntılı hayatına zaman geçtikçe bir...