Koskoca bir gökyüzünde milyonlarca yıldızın içinde yalnız kalabilmeyi başaran tek ben gibiyim. Oysa birini aydınlatmaya çalışmak gibi kutsal bir amacım olsun isterdim. Geceyi aydınlatma çabam eskisi kadar mühim değil gibi. Sanki gece aya tutulmuş da ayın ışığını güneşin verdiğini unutmuş gibi. Ya da gündüze aşık olup güneş olmasa gündüzün de olmayacağını unutmuş gibi. Yani sanki şu an sönsem kimsenin umurunda olmayacak. Belki gezegenin birinde bir canlı söndüğüm için mutlu olacaktır. Kısacık ömrüm sonlandırıldığında hiç tanımadığım bir Tanrı tarafından, sanki bir yerlerde ölümüme dilek dileyenler olacaktır. Bilmiyorum, sahi öyle midir?
Sayfayı çevirdi. Burukça gülümsedi. Kızın hayatını karartan birileri var olmasaydı dünyada, insanlar bu kadar acımasız olmasaydı. Kız belki de dünyanın en iyi yazarlarından biri olup çıkacak ve insanın içine işleyen cümlelerini tüm dünyaya duyurabilecekti. Ancak ölüm kokuyordu artık satırları. Ölü birinin yazıları ne kadar güzel olursa olsun silik bir hatıradan ibaretti. Ve silik hatıralar unutulmaya yüz tutardı hep. Bu satırlar da unutulmuştu ve okunmayacaktı.
Hesabı paralar haricinde boşaltmayı düşündü. Ancak kanıtları dışarı çıkarması güvenilir değildi. Hepsinin fotoğrafını gizli telefonundan çekti ve bankayı terk etti. Çok geçmeden kendi araştırma notlarını garajdan almış ve hesaba geçirmişti. Burasının garajdan güvenilir olduğu açıktı.
Çevirdiği sayfada bulunan satırları okudu. Mürekkebi dağılmıştı. Yazarken Güneş'in ağlamış olduğunu acıyla fark etti. Hüzünlendi bir kez daha.
Ben Güneş. Tekrardan merhaba. Güneş, evrenin en büyük yıldızıdır bilir misiniz?
Ben de öyleyim, öyleydim. Artık geçmiş zaman dışında bir zaman kullanamayacağım sanırım. Neyse. Başa alıyorum.Selam, ben Güneş. Evrenin en büyük karanlık yıldızı.
Merak ediyorsanız söyleyeyim. Süpernovaya az kaldı. Süpernova ne mi? Onu da başka bir zaman anlatırım.
Gülümsedi hüzünle. O biliyordu. Süpernova'nın ne olduğunu biliyordu. Aklından bile geçirmedi. Günlüğü okurken belli belirsiz bir anlaşma imzalamış gibi hissediyordu Güneşle. O anlatmadan bir şey anlatmamaya yeminli gibiydi. Bir kez daha çevirdi sayfayı. Karşısındaki sayfada yazan tek bir cümle vardı. Işıkların aydınlatmadığı karanlık bir dünyaya açılan. Penceresiz bir odaya çıkan tek giriş kapısı.
Silik anılarıma ve karanlıkta yazdığım ışıksız satırlarıma hoşgeldiniz.
Esila, daha sayfayı çevirir çevirmez bunun bir günlük olmadığını anlamıştı. Sayfa kenarına işlenmiş tarihten yoksundu sayfa. El yazısıyla en başa yazılan Sevgili Günlüğüm hitabından da.
Acılarım yüreğime dokunurken şiir yazmayı öğrendiğimi sanırdım. Yanılmışım. Varlığında öğrendiğim şehirler, yokluğunda şiirlerim olmuş. Varken kalabalıklaşmışım. Görünürde kalmamış bir yalnızlığım. Sonra sen gitmişsin. Kalabalıkları götürmüşsün beraberinde. Gürültüleri götürmüşsün. Yalnızlığı bırakmışsın bana, sessizliği bırakmışsın. Benden sen çıkmış, bir ben bile kalmamış bende. İçim bile boşalmış. Bir insan gitmiş ama o insan dünyada kalan her şeye bedelmiş.
Lisedeyken matematiğim çok iyiydi dostlarım. Oysa bu denklem nasıl bir denklemse, bir türlü çözemiyorum. Benden her şey çıkınca hiç mi kalırdı hep geriye? Acılarıma bölündüğümde kalansız mı kalırdım daima?
Gitmeden öyle terk etmişsin ki beni. İçim gitmiş, içim. Kalbimi de götürmüşsün farkında olmadan. Sessizliğin yanında sensizliği de bırakmışsın bana.
Bir kez de sen beni yaşarken öldürmüşsün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şinigami : Ölüm Tanrısı
Mistério / Suspense' Herkes, herkese ihanet edebilir. ' Ölümün kucakladığı çocuklar büyüttüm avuç içlerimde. Hepsi kanımdı, hepsi bendi. Kızıldandı bedenleri, siyahın karasına bulanmışlardı. Ölü doğan çocuklardı onlar. İçime gömdüm fakat ben öldüm. Ölümüm gebe bırak...