Zaman her şeye inat akıp geçiyordu. Yüreğimde bu derin yara beni gün be gün öldürürken ben yine de gülümsüyordum etrafıma. Karşımda bulunan denize her gün bir çiçek bırakıyordum. Her gün gelip denizin karşısına geçip günümün nasıl geçtiğine anlatıyordum. Aslına bakılırsa konuştuğum deniz değil o denizin derinliklerinde yeten Yalaz’dan başkası değildi. Denizin kokusunu derince solurken denizin bana getirdiği yine onun kokusuydu. Evde ya da diğerlerinin yanında her şey yolundaymış gibi davranıyordum ama ne zaman buraya gelsem içimdeki acı gün yüzüne çıkıyordu. Her gün olduğu gibi yine sevdiğimle vedalaşıp denize sırtımı döndüm ve yine yüzüme her zamanki gülümsememi yerleştim. Artık eve gitme vaktiydi. Yollar beni eve götürse de kalbim ardımda bıraktığım denizin derinliklerinde kalırdı. Bu yüzdendir ki yüzümdeki gülümseme kalbime ulaşamazdı.
Evin kapısını açtığımda beni yine bir kalabalık karşıladı. Annemin doğumu yaklaştıkça herkesi bir telaş alıyordu. Sıkıntılı olan hamilelik birde bebeklerin ikiz olduğunun anlaşılması ile daha zor zamanların habercisi olmuştu. Erken doğum riski de eklenince herkes diken üstüne binmişti. İkizlerin ikisi de erkekti ve isimleri de belirlenmişti, Yalaz ve Hazar. Yaşanan kayıplardan sonra herkes için onlar bir mucizeydi.
“Geldin mi minik kuşum? Okul nasıldı? Bir sorun çıkmadı değil mi?” diye soran abim yine beni kapıda karşıladı. Yaşadığım kalp sorunundan sonra doktorum yoğun ve yorucu bir meslek olan doktorluğun benim için uygun olmayacağını bu yüzden kendime yeni bir meslek seçmemi söylemişti. Ben de yeniden girdiğim sınavla Yalaz’ın da mesleği olan mimarlığı seçmiştim. Herkes bu bölümü neden okuduğumu biliyordu ama kimse bu konuda bir yorum yapmıyordu.
“Evet, abicim, gördüğün gibi geldim ve her zamanki gibi okulda bir sorun çıkmadı. Oldukça güzel bir gündü.” dedim gülümseyerek. Abim her gün bana aynı soruları soruyordu. Aslında okuldan beni kendisi almak istiyordu ama okul çıkışı yaptığım deniz ziyaretlerimden hoşlanmayacağını bildiğim için onu reddediyordum. Tabi bir de pansiyonda kendisine musallat olan kızla aynı fakültede olmam onun bu konuda ısrar etmesine engel oluyordu.
“Benimle dalga geçme küçük hanım. Zaten bölümümü değiştirmeme izin vermedin, bir de hesap sormalarıma ses etme bari.” dediğinde ister istemez gözlerimi devirdim. Bu konudan artık gına gelmişti. O da benimle bölümünü değiştirmek istemişti ama izin vermemiştik.
“Aslım zorunluluktan değiştirdi bölümünü, peki senin derdin ne? Hem ben tek başıma ne yapacaktım Allah aşkına? Ayrıca amcam diyor ki Yağız’a söyle kızımı daha fazla kapı ağzında tutmasın yoksa onu o kapıya asarım.” diyen Balın ardında koluma girip beni salona doğru yönlendirdi. Annem koltukta uzanıyordu ve yine bir şeyler yiyordu. Beni görünce:
“Hoş geldin kızım. Günün nasıldı?” diye sordu ama ben daha cevap veremeden yüzü bir anda kasıldı. Hemen ardından da büyük bir çığlık koptu dudaklarından. Biz şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışırken:
“Ne bakıyorsunuz öyle alık alık. Kadın doğuruyor, hadi hemen hastaneye.” diyen halam ile herkes bir telaşa kapılmıştı. Babam annemi kucağına alıp dışarı çıkarırken halam onunla gitmişti. Bahar yengem hazırladığımız çantayı alırken ben de abimin yönlendirmesi ile annemlerin peşine düşmüştüm. Yolda annemin babama bağırmaları ve babamın her seferinde haklısın demeleri ve annemin çığlıkları yüzünden oldukça gerilmiştim. Arada biz de o laflardan nasibimizi almıştık. Sonunda hastaneye geldiğimizde doğum çoktan başladığı için annem normal doğuma alındı. Bu ise hepimizin yüreğine korku fırtınaları ekti. Normal doğumu kaldıramayacağı için sezaryen olarak planlanan doğum bebeklerin beklenenden erken doğmaya karar vermesi yüzünden normal doğuma dönmüştü. Herkes doğumhanenin önüne geldiğinde annemin normal doğuma alındığını öğrenince hepsi korkuya kapılmıştı ancak en kötüsü babamdı. Hiç yerinde duramıyor ve sürekli gelip giden hemşirelere doğuma girmek istediğini söylüyordu ama annemin riskli bir doğuma girmesi nedeniyle buna izin verilmiyordu. Kalbimde hissettiğim küçük sızılar ile derin derin nefes almaya başlarım. Benim bu halimi gören Balın kimseye hissettirmeden koluma girip beni oradan çıkardı. Hastanenin bahçesine çıktığımızda beni bir banka oturttu ve kendisi de yanıma oturdu.
“Biraz temiz hava almak iyi gelir. İçerdeki gergin hava sana iyi gelmiyor.” dedi karşıya bakarken. Balın artık eskisi gibi değildi, eski neşesi yoktu artık. Onun yüzünü incelerken teyzemin sesini duymamla karşıya baktım.
“Aslım, ablam iyi mi? Sen neden buradasın?” diye sorarken ben yanındaki adama bakıyordum.
“Annem şu anda doğumda teyze. Hastaneye geldiğimizde doğum çoktan başlamıştı o yüzden normal doğuma almak zorunda kaldılar. Ben de biraz rahatsızlandım o yüzden dışarı çıktık. Yukardakilerin canı burnunda zaten bir de bunun için endişelenmesinler. Sanırım stres yüzünden oldu.” dedim. Sözlerim biter bitmez teyzem yanıma oturup beni kollarını arasına aldı.
“Şimdi iyi misin peki? Sana dikkat et stresten uzak dur demiyor muyuz biz?” diye sitem ettiğinde onu rahatlatmak adına gülümsedim.
“Sen bana mı stres yaptın diyorsun? Yukarı çık ta bir babamla abimi gör o zaman?” dedim. Teyzem hastanenin girişine baktı. Ardından tekrar bana döndü.
“Ben şimdi yukarı çıkıyorum, yanınıza erkeklerden birini göndereceğim her ihtimale karşı ve sen küçük hanım doğum bitene kadar yukarı çıkmıyorsun anlaştık mı?” dedi. İtiraz etmek için ağzımı açtığımda elini kaldırıp beni susturdu. Ardından yanımızdan kalkıp yanındaki adamla hastaneye girdi. Biraz sonra ise Yusuf abi ile İpek abla göründü kapıda. Telaşla yanımıza geldiler. İpek abla beni kollarını arasına alırken Yusuf abi de Balın’a sarılmıştı. Soru sormadılar ya da ağızlarını açıp tek kelime etmediler. Biraz oturduktan sonra Yusuf abi:
“Hadi bakalım Aslım seni bir kontrol ettirelim bakalım.” dedi yerinden doğrulurken. İtiraz etmek istesem de kalbimdeki acı hala geçmemişti o yüzde İpek abla ile yerimizden doğrulduk. Balın da sessizce peşimize düştü. Kardiyoloji bölümüne geldiğimizde Yusuf abi kapıyı çalıp içeri girdi ve arkadaşı olan doktorla konuştu. Sonra doktor beni muayene edip EKG, EKO yaptırdı.
“Testlerin elimde ufaklık ve sonuçların pek iç açıcı değil. İlaçlarını değiştiriyorum. Bundan sonra kesinlikle stres, üzüntü yok. Senin her daim sakin olman gerek. Hiçbir duyguyu uçlarda yaşayamazsın. Yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesini ben Yusuf’a atarım. Şimdi annen doğumdaymış madem ben sizi çok tutmayayım.” dedi ve bizi gönderdi. Söylemesi kolaydı ama yüreğimde bu acı varken ben nasıl üzüntüden ve stresten uzak duracaktım?
“Hadi yukarı çıkalım, ufaklıklar anneni çok yormamak için hemen doğmuşlar.” diyen İpek abla ile yüzümde uzun zaman sonra gerçek bir tebessüm oluşmuştu. Sonunda küçük mucizelerimiz aramıza katılmıştı. Yukarı çıktığımızda teyzem hemen koluma girip beni oturttu.
“Annem ve kardeşlerim nerede?” diye sordum ona.
“Annen hazırlanıyor, öyle getirecekler. Kardeşlerin ise sağlık kontrolü için götürüldü. Sen nasılsın, ne dedi doktor?” diye sordu. Onun bu sorusu ile herkesin bakışları bana döndü.
“Ne oldu kızım? Sen neden doktora gittin? Hem onca zaman sen neredeydin?” diye soran babam çoktan önümde eğilmiş ve ellerimi tutuyordu. Abim de onun yanında yerini almıştı.
“Endişelenecek bir şey yok, sadece stres yüzünden biraz ağrım oldu hepsi o.” dedim durumu biraz yumuşatarak. Diğerleri de bana uyup sessiz kaldılar.
“Kendine neden dikkat etmiyorsun sen Aslım? Sana kaç kere stresten uzak dur diyoruz?” diyen abim yerinden kalkmış ve elini saçlarına daldırmıştı.
“Kardeşinin üzerine gitme oğlum. Şu durumda stres yapmamak mümkün müydü?” diyen halam kızını kollarının arasına almıştı. Balın sustukça onların acısı katlanıyordu. Sonunda odaya alınan annem ile onun odasına geçtik. Biraz sonra bebekler de getirildi. Birini annem kucağına alırken diğerini babam almıştı. Abim annemin yanına ben de babamın yanına geçmiştim. Bebeklerin kulaklarına isimleri fısıldandıktan sonra diğerleri halamın da uyarısıyla evlerine itmişti. Teyzem de her ne kadar istemese de gitmek zorunda kaldı. Kardeşlerimden ismi Yalaz olanı ben Hazar olanı abim kucağına almıştı şimdi. Yalaz’a bakarken usulca fısıldadım kulağına.
“Yüzün ona benzesin ama kaderin benzemesin inşallah. Sana her baktığımda onu göreyim. Onun yaşayamadığı mutluluğu sen yaşa. Ömrün uzun bahtın açık olsun İnşallah.” Tüm kalbimle ettiğim bu duanın rabbim nezdinde kabul olmasını dilerken küçük kardeşimin alnına bir öpücük kondurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...