Şarkı sözlerini ard arda söylenilmiş gibi okuyun.
İyi okumalar 💛
* * * *
Saat öğleyi geçmişti. Güneş batıyordu. Etrafı kızıl turuncu karışımı bir renkle donatmıştı. "Çok tuhaf." dedim kendi kendime. Güneşe yaklaşırsam yanardım, uzaklaşırsam üşürdüm. Şu an Güneş'in bulunduğu konum ne kadar iyiydi? İçimi ısıtabilecek derecede ama ben hala üşüdüğümü hissedersem ona yaklaşmak zorunda kalırdım ve bu sefer Güneş beni elinde olmadan da olsa yakardı. Güneş...cidden büyük bir yıldızdı.
Park Jimin de Güneş'ti, aynı zamanda da yıldızdı. İçimi aydınlatıyor, ısıtıyordu. Araya mesafe girdikçe üşüyordum. Şu an üst katımdaki dairede var olduğunu bilmek bile içimi sıcacık yapıyor olsa da mesafelerden dolayı üşüyordum. Oysa asansörle ikinci kata çıktığım andan itibaren yanıyordum. Park Jimin beni yakıyordu. Bana hissettirdiği duygular yanmamı sağlıyordu. Ben Park Jimin'e yanıyordum.
Park Jimin'i daha yakından tanıyacaktım. Kendimi daha da ateşe verecek olsam da...
Bu yüzden fikrimden vazgeçmemek için odamı aramaya başladım. Birkaç kutuyu karıştırdıktan sonra aradığım şeyi bulmuştum. Müzik setimi...
Müzik setimi çatıya çıkardım. Umarım Jimin buraya gelir. Ona söylemem gereken şeyler var. Bana güvenmesini sağlamak istiyorum.
Şarkı listesine girip sesi açtım. Lean On Me çalıyorum. Sırf bana yaslanabileceğini bilmesi için.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra çatıdaki kapının açılma sesini duydum. Arkamı döndüğümde karşılaştığım manzarayla tam anlamıyla büyülenmiştim. O, saçını boyamış. Park Jimin Güneş'i tam arkasına almıştı. Ne kadar da uyumlular. Turuncu saçları, aynı renk olan gökyüzünden kat ve kat daha güzeldi.
Yanıma kadar gelip önümde durduğunda müzik setime baktı. Sonra yere bağdaş kurarak oturdu. Ben de Jimin'in karşısındaki yerimi aldım. Gözlerini kapatmış şarkıyı dinliyordu. Kesinlikle hayatımda gördüğüm en güzel manzara sensin, Park Jimin.
Bilerek bu şarkıyı seçtim ve çok doğru bir karar verdiğimi onun şarkıyı mırıldanmaya başladığını duyduğumda anladım. Kelimeleri duyduğu zaman, umarım iyi olacağını biliyordur.
Şarkı bittiğinde Jimin şarkıyı tekrar başlatmıştı. Sorun değildi, hoşuna gittiği için mutlu olmuştum.
Tekrardan Jimin'i izlemeye başladığım dakikalara girmiştik. Jimin adeta şarkıyı yaşıyordu. Kendimle gurur duyuyordum. Onu memnun edebilmiştim ve kelimeleri duyduğu zaman, tam olarak ne söyleyeceğimi biliyorum.
Şarkı bittiğinde Jimin de kapattığı gözlerini açmıştı. Bakışlarını ellerine indirmiş, parmaklarıyla oynayışını seyrediyordu. İşte burda ben devreye giriyorum. Hadi Min Yoongi, Fighting!
"Söz veriyorum." dedim sakin bir şekilde. Jimin kafasını kaldırmış, bana sorgulayıcı gözlerle bakıyordu. "Sana oyun oynamıyorum." dedim. Hem ortamı yumuşatmak hem de samimiyetimi belirtmek için gülümseyerek söyledim. Aniden gelen cesaretle "Her zaman bana uğrayabilirsin." dedim. Gözlerinin derinliklerine doğru çıktığım yolculukta o da bana eşlik ediyordu.
"Bir iki saat burada kalabilirsin." dedim. Bakışları karşısında yanıyordum ama yine de bakışlarımı üzerinden çekemiyordum. Gerçi onunla göz temasımı daha önce hiç kesmemiştim. "Eğer bir arkadaşa ihtiyacın olursa..."
* * * *
Ertesi gün, duyduğum zil sesiyle adeta kapıya uçmuştum. Hatta o kadar ani hareket etmiştim ki halı ayağımın altından kaydı ve ben duvara tutunarak düşmekten kurtuldum. Duvara omzumu çarptım orası ayrı mesele.
Hele bi gelen apartman yöneticisi olsun var ya direkt olarak ağzına sıçarım şakam yok. Gerçi benim şansım yoktur, hayatımda ilk defa birini bekliyorum ya hayat karşıma başkasını çıkarır. Sanırım hayattaki bütün şansımı Jimin'e harcadım.
Kapıyı açtım ve... apartman yöneticisi. Ben demiştim. Sinirli ve yavaş adımlarla üzerine doğru yürümeye başladım.
"Yine ne istiyorsun?"
Alaycı bir tavır takınarak "Müsaadenizle Min hazretleri aidatı almam gerekiyor. Bu benim görevim. Apartmanın geleceği bana bağlı."
Off, bu adam çok cahil ya. Ayrıca kendini akıllı sanıyor, daha aidatı ödeme zamanının gelmesine 9 gün var. Paraya ihtiyacı olduğu anda para koparmaya çalışıyor. Hiç muhattap olmak istemiyordum.
"Siktir git!"
Korkağın teki tabii, bakışlarımdan korkmuş olacak ki hemen geri çekilmiş ve gitmişti.
O sırada merdivenlerden beni izleyen Park Jimin'i gördüğümde elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Yüzüne donuk bir ifadeyle bakarken kalan merdivenleri de inerek yanıma geldi. Utanıyor gibiydi.
"Şeyy ben, yani sen hani gelebilirsin demiştin. Ben de geldim yani gelebilir miyim? Şey yani giriyim mi? İçeriye yani."
"Tabii, gel. Yani gelebilirsin. İçeri gir, girebilirsin. "
Batırdım. Her neyse, Jimin içeri girince kapıyı kapattım. O da koridorda beni bekliyordu. Salona geçtiğimizde oturmasını söyledim ve ben de yanına oturdum.
Enerjimi ve samimiyetimi hissettirebilmek için canlı bir şekilde ve gülümseyerek "Eee, ne yapmak istersin?" diye sordum.
"Yoongi Hyung... rica etsem sadece konuşur musun? Hangi konu olduğu fark etmez, benimle konuşur musun?"
"Tabii ki konuşurum, Jimin-ah." Ona Jimin-ah demem hoşuna gitmiş olacak ki hafifçe kıkırdadı ve başını öne eğdi. Lanet olsun şimdi krize gireceğim, çok tatlısın Jimin-ah.
O gün ona eski anılarımdan, okul hayatımdan, çocukluğumdan, nelerden hoşlandığımdan bahsettim. Hayır, hoşlandıklarım arasında Jimin yok. Ona da bundan bahsetmedim zaten. Ben Jimin'den hoşlanmıyordum ; ona fena halde teslim olmuştum. Aşk değildi bu, aşk olamaz. O kadar basit olamazdı.
Benim sevgim, aşk denen üç harfe sığmazdı. Ben sevgimi Park Jimin'in yüreğine sığdırmıştım.
«BÖLÜM SONU»
Slm...
Nasıl gidiyor? Bu bölüm sizce nasıldı?
Bölümün bir kısmını sinirliyken bir kısmını duygusalken yazdım. Yoongi'nin ani duygu değişimleri bundan kaynaklıdır, bilginize...
Bu arada anlamadığınız kısımlar varsa sorabilirsiniz.
Okuyan herkese çok teşekkürler 💜
Yoonmin'le kalın 💛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Must Have Been The Wind - Yoonmin
Fanfic"Sanırım kulaklarınız size oyun oynuyor." dedi... #1 alecbenjamin #2 semeyoongi #3 ukemin #27 minific #98 min