42. Bölüm: Ölüler İni

46 9 3
                                    

Gözlerini açtığında daha önce görmediği bir yerdeydi. Duvarlarda amatör ama yetenekli birinin yaptığı tablolar asılıydı. Bir duvar boydan boya bir kitaplıkla kaplıydı ve yüzlerce belki de binlerce kitap raflardaki yerini almıştı. Kitaplığın yan tarafında pencereye bakan sallanan bir koltuk ve önünde yeşil ve sarı armut koltuklar vardı. Bulunduğu oturma odası rengarenkti ve zevkli biri tarafından döşendiği belliydi. Renk renk duvarları vardı odanın, koltuk takımı bembeyazdı ama yastıkları renk renkti. Ve yerlerde duran puflar da öyle.

Katillerin hayatının bu kadar renkli olacağını tahmin etmiyordu. Siyahın hakimiyet kurduğu bir oda beklerdi daha çok. Önyargılı düşündüğünü fark edip kendine kızdı. Ardından bir klişeye düşmediği için mutlu oldu. Ancak onun durumunda mutlu olabilmesi durumun vehametini arttırıyordu. Çünkü Esila, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan biri gibi davranıyordu. Oysa hala vardı.

Uzandığı koltukta doğruldu ve ayaklarını kayın ağacından yapılma orta sehpaya uzattı. Ellerini başının arkasında birleştirdi. Zihninde kol gezinen tek düşünce birazdan ölecekse ölmeden önce gergin, stresli ve kasıntı durmak istemiyor, olabildiğince rahat olmak istiyordu. Hala kendi kendine gülüyordu.

"Neye gülüyorsun sen öyle?" İçeri elinde limonata dolu bir sürahi ve iki bardakla giren kişi Şinigami'den başkası değildi. Esila, omuz silkti. Bulut da öyle olsun der gibi bakmış ve limonataları doldurmuştu. Birini Esilaya uzattı.

Esila bardağı alırken "Birazdan öldüreceğin birine karşı fazla misafirperver değil misin?" diye sordu alayla.

"Ehh. Bu durumda sen de birazdan ölecek biri için fazla mutlu olmuyor musun?" diye karşıladı Bulut.

"Öldürürsen iyilik yapmış olursun Bulut. "
Bulut alayla baktı kıza, biraz geç olmuştu ama öğrenmişti sonunda gerçek adını. Esila, gözlerini kısmakla yetindi Bulut'un alaylı bakışlarına karşılık olarak. Şaşırmamıştı demek. Bu Bulut'un kendisini hafife almadığını gösterirdi. Güzel diye geçirdi içinden. Ardından devam etti.

"Yaşamak istediğim söylenemez. Fakat sen yine de çabuk öldürme. Hikayeni dinlemeden şurdan şuraya gitmeye pek niyetim yok."

Bulut sırıttı. Tuhaf bir kızdı.

"Üzgünüm ama seni öldürmek plânlarımın arasında yok ufaklık. "
Ne demek öldürmeyecekti? Ne yapacaktı öyleyse?

Ölüler ininden bir yaşayanın çıkmasına göz mü yumacaklardı?
O an orada varlığının yadırganmayacak kadar oraya ait gibi durduğunu farketti. Şaşırmadı. Güneş'e gerçekten benziyordu. O da öyleydi. Yaşamak için fazla ölüydü.

Bu bildikleriyle onu salmayı düşünmüyor olmaları gerekirdi? Yoksa düşünüyorlar mıydı? Fakat bu çok saçmaydı.
Öldürmekten beter şeyler de yapabilirlerdi. Bu daha olasıydı çünkü hiçbir şey yapmadan salmaları aptallık olurdu.
Bıkkınca Şinigami'ye baktı. Çok sıkılmıştı, bu durumda karşı karşıya kaldığı laf ebeliğinden. Şinigami artık ne söyleyecekse evirip çevirmeden direkt söylemeliydi.

"Düşündüğünün aksine masumları öldürmüyorum. Seninle bir sorunum yok ama düşüncelerinde haklısın. Elini kolunu sallayıp çıkmana izin veremem. Yani en fazla iki hafta misafirimiz olacaksın."
Esila, limonatasından yudumladı. Masumların hakkını gözeten bir katil. Aman ne kadar da güzel.

"Neden iki hafta?" Bulut kısa bir tereddüt yaşadı. Anlatmalı mıydı? Kızın mahkumları olacağını göz önünde bulundurursa anlatmasının bir sakıncası yoktu.

"En geç iki hafta sonra katliam gerçekleşecek. Uzun süredir kimsenin ölmediğinin farkında değil miydin? Fırtına öncesi sessizlik olduğunu anlamış olman gerekirdi."

Şinigami : Ölüm TanrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin