3. Bölüm

448 23 2
                                    

Hızlıca hazırlanıp üstümdeki sersemliği atması için bir adet enerji hapı aldım. Işınlanma kapsülünü kullanmayacaktım, bugün daha büyük bir ışınlanma uygulamasının içinde bulunacağım için vücudumu yormak istemiyordum.

Bilekliğimden kalkış saatlerine baktıktan sonra hızlı trenlerin kalktığı istasyona doğru adım atmaya başladım. Dün yürümek yerine neden hızlı trene binmediğimi merak ediyordum ama birkaç gündür aklım başımda değildi. Nefes alıyordum ve veriyordum, bana verilen komutları yerine getiriyordum ve insanlarla benle konuşmadıkları sürece konuşmuyordum. Berbattım.

Hızlı trenle yaptığım hızlı yolculuk sonlandığında Nasa Binasının karşısındaydım. İçeri girmeden önce güvenlik giriş ekranına Nasa Çalışan Kimliğimi gösterdim ve asansörü kullanmak için yürümeye başladım. Yer altında kurduğumuz bu düzenden beri binaların zemin katları artık en üst kattaydı. En yukarıda olan katsa en aşağıda bulunuyordu. Bu yüzden asansörün içinde bulunan kat tuşları biraz kafa karıştırıcıydı ama alışmıştım.

En üst kata inmek için –terim değişikliği- asansörün içinde on beşinci katın tuşuna bastım. On beşinci kata ulaşır ulaşmaz hızla koridora giriş yapıp üzerinde Uzay Deneyleri yazan büyük kapıdan içeri girdim. İçeride büyük bir kontrol odası vardı ve ışınlanmanın yapılacağı oda camın ardından izlenebiliyordu.

A112, beni gördüğünde ayağa kalktı. ''Hoş geldiniz, C453,'' yüzünde bir gülümseme belirdi. ''B521 ve C199 test için hazırlanmakta. Lütfen soyunma odasına geçip hazırlanın.''

Nasa çalışanlarının insanları kimlik adlarıyla çağırması sinir bozucuydu, yine de başımı salladım. Bay Bullock'la B Bölgesinde karşılaştığıma göre, onun kimlik adı B521 olmalıydı. Görünüşe bakılırsa, Bayan Roberts'la hücrelerimiz aynı bölgedeydi.

Soyunma odasına girdiğimde gözüme ilk çarpan şey camdan bir kutunun içine özenle konulmuş astronot kıyafeti oldu. ''Selam,'' dedi elinde astronot kaskı tutan esmer kız. Bayan Roberts olmalıydı. Oldukça genç duruyordu, belki yirmi beş yaşındaydı.

Nasa'da arka plana atılmış bir astronot olduğum için -en azından bir süre için- Nasa'nın içinde çalışan diğer astronotları pek tanımazdım. Şimdiyse kalan son üç astronotun içindeydim ve önemli bir konumda sayılırdım. Bir anda terfi edilmek gibiydi fakat aynı hissettirmiyordu.

''Ah,'' gülümsedim. ''Merhaba.''

''Lise hayatı boyunca Kimya derslerinde R² diye çağrılmış, Regina Roberts,'' diyerek elini uzattı. Esprili bir kadın olduğu için sevindim, hayatıma biraz neşe katılmalıydı.

Güldüm. ''Sadece Felicia Lynn,'' deyip elini sıktım.

''Öyleyse ben kontrol odasında olacağım,'' dedi kapıya doğru yürümeden önce. Ona başımı sallayıp astronot giysisini çıkarmak için cam kapağı kendime doğru çektim. Hızlıca hazırlandıktan sonra odadan ayrıldım ve kontrol odasına girdim. ''Pekala, herkes hazırsa size yapılacak testin aşamalarından söz edeceğim,'' dedi A112. Bilekliğime gelen çağrılarda gördüğüme göre yanılmıyorsam adamın asıl adı Felix Hall'du.

''Test toplam üç aşamadan oluşuyor. Odada beş tane ışınlanma platformu var. İlk olarak platformlar arası ışınlanma denenecek. Bu platformların arasında yirmişer metre var. İlk aşamada, bu platformlardan teker teker atlayacaksınız. Birinci plaformdan ikiye, ikiden üçe, üçten dörde ve dörtten beşe. Başarılı bir sonuç elde edersek ikinci aşama başlayacak. Bu aşamada bir, üç ve beş platformları kullanılacak. Yani platformlar arası kırk metre yol kat edilmiş olacak. Üçüncü aşamadaysa sadece bir ve beşinci platformlar yer alıyor. Birinci platformdan beşinci platforma ışınlanma olacak ve bunun sonucunda yüz metre yol kat etmiş olacaksınız. Bir uzay aracı ve üç insanla yüz metre öteye gidebilmeyi başarırsak bundan daha fazlasını da yapabiliriz. Bilim adamları Yankılıvadi Galaksisi'nin koordinatları üzerinde araştırma yapmakta. Koordinatları elde ettiğimiz zaman buradan kurtulmamız için önümüzde hiçbir engel kalmayacak.''

Işınlanma Odasına girdiğimizde derin bir nefes aldım. Büyük uzay gemisi birinci platformda duruyordu. Işınlanmanın kontrolü kontrol odasından sağlanıyordu. Bay Hall'la, kaskların içinde bulunan mikrofonlardan iletişime geçebiliyorduk.

''Hazır mısınız?'' diye sordu son defa.

''Evet,'' dedi Bay Bullock ve kendinden emin bir tavırla uzay gemisinin kapısını yukarı çekti. Büyük, metalden duvarla çevrili bir odaydı. İnsanın üzerinde klostrofobik etki oluşturabilecek kadar cansız bir havası vardı.

''Önden buyrun, Bayan Lynn,'' diyerek dalga geçti Bayan Roberts elini kapının içine doğru uzatırken. Nasıl bu kadar stressiz olabildiğine şaşırdım. Neredeyse nefes almayı unutacakmış gibi hissediyordum.

''Rahatlayın, Bayan Lynn,'' diye mırıldandığını işittim Bay Hall'un kulağımın dibinde. Onu göremesem de belli belirsiz başımı salladım. Uzay gemisinin içine girdiğimde Bayan Roberts'da arkamdan beni takip etti ve kapıyı kapatmak için girişin yanında duran kolu aşağı doğru çekti. İçerisi oldukça büyüktü ve parlaktı. Uzay gemisinin kontrolüyle işimiz olmadığı için arkadaki üç koltuğa oturduk ve güvenlik için emniyet kemerlerini bağladık.

''Umarım ciğerlerimizi bu platformda unutmayız,'' diye güldü Bayan Roberts. Yaptığı espriye gülmek için fazla gergindim, bu yüzden belli belirsiz başımı sallamakla yetindim. Gemi iki katlıydı, yani yapacağımız test için normalden fazla atom sayısına sahipti. Sahiden de ciğerlerimizin burada kalması olası bir durumdu.

Beynimi işgal eden ağrının hissizleşmesini diledim, yeterince gergindim ve şimdi olmazdı. Üstelik, henüz ışınlanmamıştık bile. Bünyem ışınlanacağımızı hissederek biraz fazla mı hızlı davranmıştı?

''Geri sayım başladı,'' diye seslendi Bay Hall. ''10, 9, 8, 7, 6...''

Başarısız olabilirdik, ama en azından denemiş olacaktık. Derin bir nefes aldım ve yavaşça geri verdim.

''3, 2,1... Işınlanma etkin.''

Vücuduma aldığım baskıyla gözlerimi sıkıca yumdum. Bir an sonra gözlerim kendiliğinden kapanıverdi.

Hissettiğim son şey beynimi ele geçiren ağrının kulaklarımın içinde çınlamaya yol açmasıydı.

***

Nefes nefeseydim. Daha önce hiç bu kadar basıncı bilinçli bir şekilde bir anda hissetmemiştim. Sanki içinde bulunduğum metal araç üstüme üstüme gelmişti ve bir an için geri dönemeyeceğimi sanmıştım.

Karnıma giren sancı iki büklüm olmamı sağladı. Sessizce inledim ve bilincimin geldiğini bilmeme rağmen gözlerimi kapalı tuttum. Başarmıştık, ikinci platformdaydık. Ancak bir sonrakine katlanmaya gücüm yokmuş gibi hissediyordum. Kusmak istiyordum, midem alt üst olmuştu. Kalbim göğüs kafesime sıkışmıştı. Yirmi metre yol kat ettiğimizde bu hale geliyorsam beş kat daha yol kat ettiğimizde ne durumda olacağımı bilmiyordum doğrusu.

''İyi misiniz, C453?'' diye sordu Bay Hall, muhtemelen bizi aracın içinde bulunan kameralar sayesinde görebiliyordu. Vücudumun bir anda kasılması ve iki büklüm olmam onu tedirgin etmiş olabilirdi, değil mi?

Şuracıkta kalp krizinden dolayı bayılıversem nelerin olabileceğini düşündüm. Bizi önerilmeyen bir teste tabi tuttuğu için muhtemelen Bay Hall, gözetim altına alınan ilk kişi olurdu.

''İ-iyiyim,'' dedim zorlukla yutkunduktan hemen sonra.

''Güzel, diğer platforma geçmek için geri sayımı başlatıyorum,'' diye haber verdi. Nasa'dan nefret ediyordum, yine de burada olmanın bana Walt'u hatırlatmasını seviyordum. O sanat adamıydı, galaksinin çeşitli açılardan resimlerini büyülü bir şekilde, ton ton çizmeye bayılırdı. Her gece dürbünüyle uzayı seyreder, evrenin güzelliğini bana anlatırdı. Her gezegenin nasıl bir ahenkle dizili olduğunu ve nasıl olup da birbirleriyle çarpışmadığını.

Onu özlüyordum. Bir klişeydi, ama başarısız olursak üzülmeyecektim.

''...4, 3, 2, 1... Işınlanma etkin.''

🌌Yankılıvadi Galaksisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin