Üzerime geçirdiğim ısı ve radyasyon yalıtkanı giysiyi kontrol ettikten sonra derin bir nefes aldım. Metal bilekliği etkinleştirerek gözlerimin önüne yansıyan hologramdan Uluslararası seçeneğine dokundum, hemen ardından Hologram Çağrısı'nı seçtim. Milyonlarca insanı uzay üssüne toplamamız oldukça zaman alacağından bileklikler üzerinden ışınlanma sistemi başlatılacaktı ve böylece kimse zorluk çekmeden kimlik koduyla isimlendirilmiş koltuğuna ulaşabilecekti. Isı ve radyasyon yalıtkanı giysiler bileklikler üzerinden yapılan veri aktarımıyla dağıtılmaya başlanmıştı bile. Kısacası her şey bu küçük cihazlara bağlıydı.''Merhaba, ben Nasa Uzay Bilimleri Astronotu Felicia Lynn. Kalkış saat 12.00'de olacaktır. Lütfen verilen yalıtkan giysilerinizi güvenlik seminerinde bahsedildiği şekilde giyiniz ve sağlık testlerinizi yaptırınız. Birazdan eğitim semineri başlayacaktır.''
Bay Hall tarafından verilecek olan eğitim semineri kısa sürede başlamadan önce ona hologram mesajı göndererek yeryüzüne çıkacağımı bildirdim. Bunu yaparken yanımda birisinin olmasına gerek yoktu, artık bu işte tek başımaydım. Hep öyleydim belki ancak şimdi gerçek anlamda tektim.
''...uzay araçlarının içinde oturacağınız yerler, kod isminize göre belirlenmiştir. Atmosferi geçmeden önce kısa bir uyarı yapılacaktır. Acil bir durumda oksijen tüplerinize koltuğunuzun altından ulaşabilirsiniz...'' Bay Hall bileklikler aracılığıyla eğitim seminerine başlamıştı ancak ona kulak veremiyordum.
Yeryüzüne çıkış asansörlerle mümkün değildi çünkü sistem yer altına göre uygulanmıştı. Bu yüzden kapatılan ve girişi yasaklanan merdivenleri kullanmam gerekecekti. Gözlerimin karşısına yansıyan hologramda Nasa Binası'nda bulunan tüm merdivenleri taradım ve yeryüzüne çıkanları tespit ettim. O2 üssü binanın yeryüzündeki on dokuzuncu katında bulunuyordu ve oraya en yakın çıkış binanın ikinci kısmındaydı. Karşımdaki floresan lambalarıyla çevrili parlak, uzun koridora saparak ilerlemeye başladım, bir yandan gözlerimin önüne yansıyan hologramdan konumumu kontrol ediyordum. Tabelalara bakmadan geçtiğim dördüncü koridordan sonra etraftaki ışık loş bir hal almıştı. Binanın kullanılmayan bir kısmı olmalıydı. Koridorun sonunda üzerinde Giriş yasaktır uyarısı bulunan yuvarlak, tipik bir kasa kapısını andıran metal kapının karşısında duraksadım. Yuvarlak metal kapının hemen yanında küçük bir kod giriş sistemi vardı. Buna alışmış gibi iç çekerek mekanizmanın karşısına geçtim. Giriş kodunu Bay Hall'a sorarak zaman kaybetmek yerine düzeneği gözlerimle taradım. Gözlerimin önüne bir hologram yansıdı ve bana dört haneli bir sayı verdi. 2921. Ah, Yeni Demokrasi Kanunu'nun kuruluş yılı.
Sisteme kodu girdiğimde tiz bir robot sesi konuştu. ''Kod kabul edildi.'' Büyük metal kapının önüne yaklaştığımda kapının üstündeki çelik dümen sağa doğru ritmik bir 'tık' sesiyle dönmeye başladı. Gürültülü ses sonlanır sonlanmaz metal kapı yavaşça açıldı. Düşünmeden karanlığa doğru bir adım attım. Gözlerim, sanki bir IR kameranın gece görüşü özelliğine sahipmiş gibi, etrafımı kolayca görmemi sağlıyordu. Karşımda duvara yapışık dik bir merdiven duruyordu. Merdivene tırmanmaya başladım ve sonuncu basamağa ulaştığımda metal bir kapıyla daha karşılaştım. Üzerindeki kolu aşağı çektim ve kapı içeri doğru açıldı. Kollarımdan destek alarak bedenimi yukarı ittirdim hemen ardından kapıyı arkamdan kapatıp yürümeye başladım. Önümde uzun bir koridor vardı. Etrafı kötü bir koku kaplamıştı.Her adım atışımda duyduğum tek şey yere çarpan topuklarımın çıkardığı tok sesti. Karşımda uzun bir merdiven ve aşılması gereken on dokuz kat vardı. Yorulacağımı düşünüyordum ancak aksine vücudumdaki enerji çıktığım her katta daha da artıyordu. Vücudum etrafta gezinen kuantum ışınlarıyla besleniyordu ve beni radyasyondan koruyordu.
On dokuzuncu kata vardığımda tenime değen soğuk hava akışını hissettim. Etraftaki bilgisayarlar, kontrol panelleri ve diğer her şey hasar görmüş, parçalanmış ve kırılmıştı. Birkaç adım ilerlediğimde vücuduma temas eden soğuk havanın nereden geldiğini gördüm. Üzerinde kalın harflerle O2 Üssü yazan sürgülü siyah kapı hasar alarak hafifçe açılmıştı. Bu yüzden önüne vardığımda giriş kodunu çözmekle uğraşmak yerine sürgülü kapının açık kısmına parmaklarımı yerleştirdim ve kapıyı iki yana doğru sertçe ittirdim.
İçeri ulaştığımda karşıma çıkan şey büyük, siyahlarla çevrili bir uzay üssüydü. Kırık metal duvarların arasından içeriye ulaşan serin hava, üzerimde ısı yalıtkanı kıyafetim olmasına rağmen, bir kez daha tenime ulaştı. Sanki vücudum üşümeyi reddediyordu.
Etrafımdaki uzay araçlarında göz gezdirdim. Bir köşede gri, metal bir asansör duruyordu, hemen üzerindeyse Acil Çıkış 1 yazıyordu. Bir diğer köşeye baktığımda aynı tip asansörden bir tane daha gördüm. Acil Çıkış 2.
Altıgen şeklinde tasarlanmış üssün her bir köşesi asansörlerle çevriliydi. Görünüşe bakılırsa Nasa ilginç önlemler almıştı. Bilekliğimi etkinleştirerek Bay Hall'a bir hologram mesajı gönderdim. Üşümüyordum ancak hissediyordum, her yer buz gibiydi. Fakat bunun da önlemi alınmıştı, ısı ve radyasyon yalıtkanı giysiler McDonald'lar tarafından kişinin vücut ısısını dengede tutacak şekilde tasarlanmıştı, yani vücut ısısının düşmesine engel oluyordu. ''Katların hepsi temiz. Tahminlerime göre hava -224 derece ve geçen her saniye gittikçe soğuyor. Onay veriyorum, insanları üsse çıkarmak için ışınlanma sistemini aktive edebilirsiniz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌Yankılıvadi Galaksisi
Science Fiction''Bayan Lynn,'' geri cevap kısa sürede geldi. ''Her şey yolunda, değil mi?'' ''Evet, her şey yolunda,'' camın ardından ufku seyrettim. Çöl yapayalnız kalmış gibiydi. ''Bu koca çölün ortasında terk edilmiş bir uzay üssünün olması oldukça tuhaf,'' diy...