Selamun aleyküm.
🥀
"Biz konuşmadığımızda daha iyi anlaşıyoruz."
🥀
Aramızdaki soyut mesafe bir bana görünürdü sanırım. Bir adım ötemdeyken neden aramızda kat kat duvarlar varmış gibi hissediyordum? Ya son söylediği sözler... Kırmıştı. Kırmıştım.
Sürekli aynı döngüdeydik. Birkaç günümüz güzeldi, ardından başımıza bir şey geliyordu, kavga ediyorduk, uzaklaşıp ardından barışıyorduk.
Evet onunla yaşadığım her şey güzeldi. Uzaklaştığımızda bile aslında ona olan özlemim kabarıyor sarılacağım ilk anı hevesle bekliyordum.
Fakat sadece birbirimizi bu denli kırmamız... Acıtıyordu. Seven sevdiğinde en keskin izi bırakan değil miydi?
"Bizim için imkansız diye bir şey yok Gülce. Biz zaten evliyiz. Senin anlaman gereken şey şu. Sen annen değilsin. Ben de baban değilim. Biz onların evliliklerinde yaptıkları hataları yapmak zorunda değiliz. Birbirimizden ve olursa çocuklarımızdan bir şeyler saklayarak hayatı hem kemdimize hem onlara zindan edecek de değiliz." Öfkeyle onların arkasından böyle konuşması sinir kat sayımı arttırmıştı. Aramızda cızırtılı bir gerginlik vardı. Aslında bu gerginliğin çaresi konuşmak değildi. Sonra öğrenecektim.
"Biz ne zamandan beri birbirimizi ailemizin yaptığı hatalardan vurmaya başladık Ensar?" Duraksadı. O ifade tamamen yüzüne yansıdı. Yutkunduğunda kollarımı göğsümde bağladım.
"Belki ben de annen gibi fazla fedakarlıklar yaparak kendime haksızlık yapmam Ensar." Bu sözleri söylediğime o kadar pişman olmuştum ki. Fakat söylemiştim artık. Bir söz vardı. Söz ağızdan çıkana kadar kişinin esiridir. Ağızdan çıkınca kişi onun esiri olur, diye. Kalbinin kırdığım köşesine prangalamıştı beni sözlerim.
Dilime dişlerimi öfkeyle geçirdim. Benden bir adım uzaklaştığında ellerim iki yanıma sarktı. Kızgın bakışları direk yüzümü hedef alıyordu. Gözleri öyle boş ve soğuk baktı ki bana. Baharın ortasında üşüdüm.
"Haklısın. Aslında biraz mesafe iyi olacak bizim için. Belliki birbirimizi yaralamaktan başka bir şeye yaramıyoruz. Birkaç gün belki de daha fazla." Sözlerini sıraladıktan sonra yeri sallayan adımlarla yanımdan geçip gitti.
Ben onun kadar hassas değildim. Ailesi hakkında çoğu zaman konuşmazdı. Arada annesini yad ederdi o kadar. Babasından kesinlikle bahsetmezdi.
Bugün Bera ile konuşmaları üzerine annesinden onu yaralamak için bahsetmiş olmam... O kadar zalimceydi ki. Ben onun karısıydım. Kalenin içindeki yıkmaya başladığında dışındakinin bir şey yapmasına gerek kalmıyordu. İçindeki bendim ve bu sözlerimle, kavgalarımla, sözünü saymayıp onu dinlemeden küsmelerimle onu içten yaralıyor ve yıkıyordum. O zaman farkediyordum. İşine odaklanamıyordu. Savaşmaya yemin ettiği kötülükle başa çıkamıyordu. Bunun vebalini boynumda taşımaya razı değildim. Ben onun sükûnet ve huzur bulması gereken kişi olmalıydım.
Kapıdan çıktığında alelacele askıda ki feraceyi giydim. Girişteki şalı başıma dolayarak çarptığı kapıyı açtım. Çoktan bahçeden çıkmıştı. Elimi çize çize zorla anahtarı alarak cebime attım. Koşar adımlarla bahçeden çıktığımda polis memurları arabanın kapısını açtılar.
"Yenge?" Nefes nefese ellerimi dizlerime yasladım. Yaram sızlıyordu. Burnumdan derin bir soluk aldım.
"Nereye gitti?" Eliyle soldaki sokağı gösterdi. Loş sokak lambası yarısını anca aydınlatıyordu. Kapının önü çift şerit şeklinde yola açık bir alandı. Ardından iki ayrı yola ayrılıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kekre
ChickLitTAMAMLANDI Geçmiş bir gölge gibi takip ediyordu kadını. Onu büyütenler, kirli eller ve yaptığı tercihler kanatlarını kırmıştı. Gökte asılı kalmış bir güvercin gibi çırpınıyordu. Geçmişten bir adam çıkıp geldi. Gözleri deniz, yüreği kafes, kalbi mem...