Leo buz gibi karın içine gömülmüştü. Tüm vücudu bembeyazdı. Buğulanmış görüşü ona sadece Azrail'i gösteriyordu. Ölümü kabullenmişti. Son anlarını bu güzel kızı izleyerek geçirmeye karar vermişti. Fakat kız ağlıyordu. Bu ıssız yerde kimse onu duymasın diye olabildiğince az ses çıkararak ağlıyordu hem de. Leo yumuşak karın içinden kalkmaya çalıştı. Ağzından kanlar akıp karı kırmızıya boyamıştı. Leo zaten ölmek üzere olduğuna inandığı için buna aldırış etmeden yola düştü. Görüşü geri gelip tekrar buğulanıyordu. Mezarlığa doğru yürürken kızın arkasında karanlık, iğrenç duygular yayan biri olduğunu fark etti. Sadece silüeti gözüken bu mahlukat uzun boylu ve ince bir adamı andırıyordu. Omuzları genişti sadece. Kızın kulağına eğildi ve bir şeyler söyledi.
-Onun da sonunun ayaklarımızın altında yatanlar gibi olmasını istemiyorsun değil mi?
Kız ona hiç aldırış etmemeye çalışıyor fakat ay yüzündeki kaşların çatılmasına karşı çıkamıyordu. Üzgünce önündeki mezartaşına bakıyordu. Karanlık mahlukat konuşmaya devam etti.
-Bir gece gelirsen kurtulacak. Kendini bu kadar çok mu önemsiyorsun? Gel, kimse daha fazla senin yüzünden acı çekmesin.
Leo ne olduğunu hiç anlayamasa da düşündüğü bir şey kesinlikle doğruydu. Bu karanlık mahlukat ona acı çektiriyordu ve bundan zevk alıyordu. Mahlukat bir anda yok oldu. Kız bir anda hıçkırarak arkasını döndü. Gözlerini dehşetle kocaman açıp onu birkaç metre öteden izleyen siyah saçlı çocuğa baktı. Ama sonra sakinleşti. Derin nefes aldı. Ağlamamaya çalışıyor gibiydi. Leo yanına kadar geldi onun. Ama bu sefer hiç bir şey demedi kız. Hüzünle yere bakıyordu. Leo ağzını açtı fakat dili düğümlenmişti. Düşünmeden bir şeyler geveledi.
-Soğuk değil mi? Hehe.
Kız aniden heyecanla cevap verdi.
-Soğuk!
Ama sonra utanıp bakışlarını Leo'dan kaçırdı. Eliyle kolunu tuttu. Dudakları bir şeyler söylemek ister gibi titredi. Sonra cesaretini toplayıp ses çıkarabildi.
-Soğuk, ama üşümüyorum.
Leo yutkundu. İkisi de ne konuşacaklarını bilmiyorlardı. Leo neden önceden yaptığı gibi kaçmadığını merak ediyordu fakat bunu soramamıştı. İkisi de öylece duruyorlardı. Artık garip olmuştu. Leo mezartaşına bakmak için eğildi.
-Başın sağolsun. Senin için önemli insanlar olmalılar.
Kız yine aniden cevap verdi.
-Hayır!
Sonra telaşla cevabını değiştirmeye çalıştı.
-Yani evet! Önemli insanlar.
Leo hiçbir mezar taşında isim olmadığını gördü.
-Ailen miydi?
-Hayır.
Kız düzgün nefes alamıyordu artık. Sesi detone olmuş bir şekilde Leo'ya bağırdı.
-Gider misiniz artık!
Leo gitmeyi reddetti.
-Kim bunlar? Ben de birazdan bunların arasına mı katılacağım?
Kız yere oturup başını dizlerine dayayıp sessizce ağlamaya başladı. Leo yere inip ona yaklaştı. Dokunacaktı fakat korkmuştu. Ya bu kız Azrail değilse, o zaman onu üzmüş olacaktı. Leo gülümsedi.
-Adım Leo... Benim taşıma adımı yazmanı istiyorum.
Kız başını kaldırıp Leo'ya baktı.
-Siz... Nasıl böyle konuşursunuz? Hiç mi önemi yok hayatınızın?
Leo cevap veremedi. Umutsuzluğa kapılmak şu anda gerçekten hakkı mıydı acaba? Arkadaşlarına güvenmeyi bırakmalı mıydı? Eğer sorunun cevabı "Evet" olsaydı bu hala umudu olan arkadaşlarına saygısızlık etmekti. Ama yine de... Bu bir sorun olur muydu ki? Leo ayağa kalkıp ordan uzaklaştı. Geri dönüp kıza hiç bakmadı. Zaten artık kollarını ve bacaklarını hissetmiyordu. Leo ölmüş müydü gerçekten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...