Karların çarşaf gibi kapladığı bembeyaz bir ormanda, kırmızı paltosunu giyen kız, ayaklarındaki ağır çizmeleri umursamadan hızlıca ilerliyordu. Düşe kalka yürüdüğü ormanda arada bir etrafına göz gezdirip endişeyle adımlarını hızlandırıp sık ağaçların arasından çabucak geçiverdi. Karanlık basmak üzereydi. Ve kırmızı paltolu kız karanlıkta dışarı çıkmaması gerektiğini iyi biliyordu. Nihayetinde ormanın çıkış yolu gözüktüğünde adımlarını son bir kez daha hızlandırıp ormanın çıkışında bulunan büyük bahçeli eve doğru koşturmaya başladı. Evin bahçesinden bir havlama sesi duyunca, kız neşeyle gülüp bahçenin kapısını açtı. Açtığı gibi kocaman bir köpeğin üzerine atlaması bir oldu. Neşe içinde yere yığılan kız köpeği biraz sevdikten sonra eve doğru yürüdü. Girdiği kapı mutfağa açılıyordu. Mutfakta bulunan masada sarışın bir oğlan önüne konulmuş çorbayı içerken, yaşlıca bir kadın beton tezgahın önünde kapta duran patatesleri soyuyordu. Kar tanelerin kapladığı kırmızı paltosunu çıkaran kız, boşta duran sandalyenin üzerine kendini bırakıverdi.
"Küçük hanım nerde kaldınız!" diye yakındı kadın göz ucuyla kıza bakıp. Kız gülümseyerek uzanıp çorba içen oğlanın kafısını sevdi.
"Biraz gezindim Rachel." dedi sandalyesinde ayaklarını çenesine doğru çekip. Rachel patatesleri soymayı bırakıp ellerini giysisinin önüne bağladığı önlüğe sildi. Kıza doğru dönüp bir nefes aldı.
"Lütfen Lora, beni böyle merak içinde bırakmayınız. Bir gün karanlığa yakalanmanızdan korkuyorum."
Lora gülümseyerek ayağı kalktı. Kadının yanaklarından öpüp, "Söz" dedi kıkırdayarak. Kadın gülerek onun üstünden savmaya çalıştı.
"Aman sırılsıklam olmuşsunuz. Size temiz giysi hazırlayayım."
Lora hiç itiraz etmeden kadını takip etti. Mutfağın kapısından çıkarken evin büyük holünden geçtiler. Merdivenlerden üst kata doğru çıkmaya başladılar. Tahta merdivenler gıcırdıyordu. Tahta kapıyı araladıklarında, bir yatak ve dolaptan oluşan odaya girdiler. Oda oldukça düzenli ve temizdi. Pencerenin manzarası karlarla kaplı dağlara bakıyordu. Rachel dolaba doğru giderken, Lora kendini kuş tüyü gibi hafif yatağına atıverdi.
"Rachel, bugün ormanda dolanırken birine rastladım." dedi gözlerini kapayıp o anı düşünmeye çalışarak. "Bir tilki kız."
Rachel'ın gülmesini duyunca gözlerini açıp ona doğru baktı. "Gerçekten Rachel." dedi Lora gücenerek.
"Küçük hanım her gün böyle şeyleri nerden buluyorsunuz bilmiyorum doğrusu." dedi elinde ki temiz elbiseyi Lora'ya doğru uzatıp. "Geçen gün bir kurtun erkek olduğunu söylemiştiniz"
Rachel'ın alaycı tavrı, Lora'yı kırsada üzerinde durmadan devam etti konuşmasına. "Rachel o da doğruydu. Bu tilki de doğru. Bana bir şeyler fısıldıyorlar."
Rachel gülmeyi bırakıp, anlamamış gözlerle Lora'ya baktı.
"Yaklaşıyor." dedi Lora yere doğru bakıp. Söylenen cümleyi hatırlamaya çalışır bir hali vardı. "Yaklaşıyor, geliyorlar." Rachel'ın gülmesinden şimdi eser yoktu. İrkilmiş gibiydi.
"Aman Lora." dedi kızarak kapıya doğru yönelip. "Lütfen böyle hikayelerle huzurumu kaçırmayın. Ben korkak bir kadınım bilirsiniz." dedi kapıdan çıkarken. "Hadi üzerinizi giyinip akşam yemeğine hazır olun." diye de ekledi. Lora kendine inanılmamasından rahatsızlık duysada yapıcak bir şeyi olmadığı için elbisesini giymeye koyuldu.
***
Güneş batmaya başlarken Lora merdivenlerden hole inmeye başladı. Dizlerinin altında biten kahverengi elbesesini, üzerinde ki kırmızı çiçekler tamamlıyordu. Holden salona doğru geçerken yemek masasının hazır olduğunu ve sadece kendisinin eksik olduğunu gördü. Çabucak masaya oturdu. Masa da toplam 6 kişi vardı. Rachel herkesin tabaklarına çorba koyarken, masanın en başında oturan orta yaşlı adam gülümseyerek Lora'ya baktı.
"Sevgili kızım, bugün nasılsın?" diye sordu sevecenlikle. Lora babasına bakıp, "Bugün çok gezdim baba."dedi gülümseyerek. "Ormanın her yerini öğrenmek istiyorum." Babası Rachel'ın uzattığı kaseyi önüne koyarken gülümseyerek kızına baktı. "Ah Lora, asla engel olamayacağız bu gezgin hallerine değil mi?" diye sordu çorbasına dönüp. Bunun öylesine bir soru olduğunu Lora biliyordu. Bu daha çok babasının yakınma şekliydi. Babası, onun evden uzaklaşmasını istemezdi. Ormanın derinliklerine kadar girmesine kesinlikle izni yoktu. Çünkü oturdukları kasabadaki Efsaneye göre ormanın derinliklerine girenler geri dönemiyordu. Kaybolarak bir daha ortaya çıkamıyorlardı. Lora nasihatlardan sıkıldığı için babasına cevap vermedi.
"Gitsin gitsin de kayıp olsun."
Lora sinirle karşısında oturan çocuğa baktı. Siyah kıvırcık saçları alnına düşen oğlan sırıtarak Lora'ya bakıyordu. Ama Lora bu sırıtmanın sahte olduğunu biliyordu.
"Bu seni hiç ilgilendirmez" dedi sinirle. Bu sinirli hali, çocuğun daha çok gülmesine sebep olmuştu. "Bugün anlatacak hikayen yok mu Lora? Hangi hayvanı insan olarak gördün bugün?"
Çocuğun dalga geçer gibi alaycı tını Lora'yı iyice köpürtmüştü. Masada bulunan sarışın oğlan da ona katılıp gülmeye başladı. Lora'nın gözleri küçük çocukla buluşunca çocuğun sırıtması bir anda kayboldu.
"En azından senin gibi yalancı değilim Jacop." dedi Lora sert bir şekilde. Jacop denilen çocuk yemeğine dönerken, "Ne yalanı?" diye sordu. Lora öylesine sinirlenmişti ki babasına dönüp, "Baba Jacop her sabah işe diye çıkıp Mr. Thomas'ın kızı Alice ile buluşuyor."dedi bir hiddetle. Jacob'ın şaşkın ve kızgın yüzünü görünce Lora zafer kazanmış edasıyla sırıttı. Babasının hayal kırıklığına uğramış şaşkın gözleri Jacob'a döndü. Jacob ne diyeceğini bilemez halde kendisine bakan bir çift göze bakıyordu.
"Duyduklarım doğru mu Jacob?" diye sordu adam alnını kırıştırarak.
"Mr. Wood, ben ne diy-"
"Evet doğru baba." diye atıldı Lora Jacob'ın sözünü kesip. Jacob sinirle Lora'ya dönüp, "Sen kapasana çeneni!" diye kızdı. Lora ona cevap verecekken, babasının "Yeter!" demesiyle ağzı açıkta kaldı.
"Yeter kavga istemiyorum!" diye çıkıştı adam her iki gence bakıp.
"Mr. Wood" diye yineledi cümlesini Jacob yutkunurken. "Sadece arkadaşız bir kaç kere görüştük."
"Jacob!" dedi adam kırlaşmış saçlarını eliyle geriye doğru atarak. "Onlarla yıllar boyunca kavgalı olduğumuzu biliyorsun. Değil onlardan biriyle görüşmenizi, adlarının bile anılmasını istemiyorum bu evde."
Lora babasını en son yıllar önce yine bu aile yüzünden bu kadar sinirlendiğini görmüştü. İki ailenin arasında olan kavgayı kimse bilmiyordu. Sormaya da kimse cesaret edememişti.
"Size afiyet olsun." dedi adam sandalyesini geriye doğru çekip kalkarken. Babasının yüzündeki kederi görünce Lora dediklerine pişman olmuştu. Adam yemek salonundan çıkarken Lora da üzüntüyle kendi çorbasını ileriye itti.
"Küçük hanım yaptığınızı beğendiniz mi?" diye sordu Rachel sinirli bir ses tonuyla.
"Kıskanç." diye atıldı Jacob hemen kızarak. "Ne demeye söylüyorsun? Biraz ağzını tutmayı öğrenip büyüsen keşke."
"O zaman dalga geçmeyeceksin benimle." diye bağırdı Lora.
"Şşş Mr. Wood duyacak" diye kızdı Rachel kapıya doğru bakarak. Lora babasının yarım kalan çorbasına bakıp hüzünle başını öne eğdi. Babasına yemeği bile yarım bıraktıran bu küslüğe anlam veremiyordu. Jacob'ı sinir etmek için anlatmıştı fakat babasını daha çok sarsmıştı bu durum. Babası Jacob'ı çok severdi, çok güvenirdi. Herhalde bu yüzden çok üzüldü diye düşündü Lora. Evin hizmetlisi olan Rachel, Jacob'ın teyzesi oluyordu. Daha çok küçükken bu eve gelip yerleşmişlerdi. Annesiz ve babasız olan Jacob, Rachel'ın himayesi altında olduğu için oda bu evde yaşayıp büyümüştü. Babası, Jacob'ın evde çalışmasını istemediği için orman da ağaç kesiciliği işine vermişti. Meslek edinmesini istiyordu. Jacob için çok emek harcardı. 19 yaşında ki Jacob ise işten kaytarıp Alice ile buluşuyordu. "Bu yüzden" diye düşündü Lora kendi kendine içini rahatlatabilmek için. " Bu yüzden üzüldü babam."
"Lora, Jacob bu atışmalarınıza artık son vermeniz gerek." diye söylendi Rachel bıkkınlıkla. "Küçücük çocuğa kötü örnek oluyorsunuz." dedi masadaki sarışın oğlanı gösterip. Lora kardeşi Zac'e baktı. Zac 5 yaşlarında mavi gözlü sarı saçlı sevimli bir çocuktu. Aralarında oldukça yaş farkı olduğu için ilk doğduğunda Lora onu pekte sevememişti. Zac ablasının bakışlarına gülerek karşılık verdi.
"Bana aşık olduğundan kıskanıyor." dedi Jacob alaycı bir tavırla. Lora'nın gözleri onunla buluşunca Jacob sırıttı.
"Sana aşık olmak mı?" diye sordu Lora. Şimdi duyduklarına inanamıyormuş gibi bir hali vardı. "O kadar zevksiz değilim." son cümlesini kahkaha atarak söylemişti. Söylediği sözler Jacob'ı hiç bozmamıştı. Jacob halen gülmesini sürdürerek Lora'ya bakıyordu. "Jacob!" diye çıkıştı teyzesi Rachel. "Ne zaman büyüyeceksiniz merak ediyorum doğrusu!" diye yakındı soğumuş çorbasına dönerken. "Yemekler bitsin doğru odalara, tek kelime daha işitmek istemiyorum sizden."
Bu çıkışmanın ardından çocukların hepsi sessizce yemeklerini yemeğe koyuldu. Lora huzursuzca yemeğini yerken, Jacob oldukça keyifliydi.
***
Karanlık gecede çevredeki evlerin ışıkları yanarken, insanlar balkonlarında oturmuş muhabbet ediyorlardı. Biraz ötelerinde duran ormana aldırmaksızın kasabanın bu bölümü oldukça canlıydı. Lora evin çatı katında bulunan balkona çıktı. Balkonda bulunan kanepeye uzanıp, tek bir yıldızın dahi olmadığı gökyüzünü izlemeye koyuldu. Etrafta dolanan çocuk seslerini dinlerken neşeyle gülümsedi. Ne kadar ürkütücü efsaneleri olsa da, bulunduğu kasabayı severdi Lora. Gözünü burda açmış kasabanın dışına adımını atmamıştı. Burda çok saygın bir kimseydi kendisi. Kasabanın en gözde malikanesine sahiptiler. Soylu kişilikleri yüzyıllara dayanıyordu. Bir efendiyle yönetilen kasabanın efendisi babasıydı. Babası ticaret işiyle uğraştığı için sık sık kasabanın dışına çıkardı. Ve koca kasaba bir anda Lora'nın oluverirdi. Dışarıda gezerken önünde eğilmeyen kimse olmazdı. Onu sevmeyen tek bir insan olmadığını düşünürdü hep. Kasabanın neşe kaynağıydı. Kimi zaman da asi oluşundan dolayı kasabanın yaşlı kesimi tarafından azar işitirdi. Ama çabucak affetirirdi kendisini. Sırtına inen kumral dalgalı saçlarını, kocaman bal rengi gözleri tamamlıyordu. Zarif parmakları, düzgün burnu ve incecik beliyle tam bir hanımefendi gibiydi. Tabi ki ormana girene kadardı tüm bunlar. Ormanda dolaşırken hanımefendiliğinden eser kalmazdı. Çoğu zaman çamur içinde kalır, her yerini kirletirdi. Rachel'da onu babası görmeden arka kapıdan almak zorunda kalırdı.
Uzandığı kanepede bir süre gözleri kapalı etrafta ki sesleri dinledi. Buz gibi olan havaya aldırmadan insanlar balkonlarında uzun uzun sohbetler ediyorlardı. Lora kalabalığın sesini seviyordu.
"Lora bir gece de şuraya çıkmasan şaşırırım!"
Lora sinirlenmesine sebep olan sesi duyunca gözlerini aralayıp sesin geldiği yöne doğru baktı. Jacob bir sigara yakmış balkon duvarına dayanarak etrafa bakıyordu. Lora bir iç çekti,
"Her gece burda olduğumu biliyorsun. Rahatsız etmesen artık." dedi sinirle. Çünkü her gece Jacob'ın bu yakınır ses tonundan bıkmıştı. Jacob sigarasından bir duman daha alıp dosdoğru kaldıkları evin bahçesine attı. "Bu aralar sinirlerimi çok zorluyorsun." dedi Lora'ya dönerken. Lora ise alaycı bir gülüşle karşılık verdi söylenene.
"Jacob lütfen ama korkuyorum (!)"
Jacob bir kahkaha attı. Lora'da istemsizce onunla beraber sırıttı. Bir hareketle uzandığı koltukta çabucak doğruluverdi. Sırtını arkaya yaslarkan tüm kemikleri birbirine girmişçesine gerindi.
"Buralardan kurtulacağım" dedi Jacob bir iç çekerek. Lora arkası dönük olan Jacob'a doğru baktı. Balkonun yüksek taşına dayanmış olan Jacob etrafı seyrediyordu. Evlerin balkonlarında yanan gaz lambalarının ışığı kendi oturdukları balkonu ışıldatıyordu.
"Nasıl kurtulacaksın?" diye sordu Lora. Aslında pekte merak etmemişti. Çünkü Jacob düzenli olarak bunu dile getirirdi.
"Kasabanın dışına çıkıp kendime iş bakacağım. Şehirde çok iş varmış. Öyle diyorlar duydum. Kendi hayatımı çizme vaktim geldi."
Jacob'ın bu, kendinden emin ses tonu Lora'nın, gülümsemesine sebep olmuştu. Ne olursa olsun, Jacob çoğu zaman sinir bozucu da olsa hayatıyla ilgili kararlar vermesi, Lora'nın hoşuna gitmişti.
"Benim, hedefimse ileri de kasabanın efendisi olmak"
Lora için bunu düşünmek bile mutluluk vericiydi. Her zaman kendini büyük yerlerde görürdü.
Jacob güldü. "Yani bir şeyi başarmak istemiyorsun. Babanın ünüyle onun yerine geçmek istiyorsun."
Jacob'ın bu küçümseyici ses tonuna aldırmadan başını salladı.
"Benim kadar şanslı doğsaydın başka hayalin olmazdı" dedi Lora hava atarcasına. Jacob Lora'nın yüzüne bakıp gülümsemeye devam etti. Lora, Jacob'ın dediklerine içten içe üzülmüştü. Bir şeyi başarmamak diye bakmamıştı bu hayaline. Sonuçta kasabanın ileride efendisi olmakta bir başarıydı onun için.
"Belki ileride kasabanın efendisi olup ormandaki ucube dostlarını da buraya getirirsin."
Jacob söylediği cümleye o kadar gülmüştü ki gözlerinden yaş geldi. Lora hayretle onu gözlüyordu. "Komik olduğunu mu sanıyorsun Jack?" diye sordu sinirle. Jacob'ın aksine yüzünde mimik oynamamıştı. Nihayetinde gülmesini bitiren Jacob, Lora'nın yanına kanepeye oturdu.
"Lora inan seninle dalga geçmek istemiyorum ama beni buna zorluyorsun." dedi alayla. Lora Jacob'ın yüzüne bile bakmamıştı. Gözleriyle gördüğü bir şeye insanların inanmaması, onunla alay etmeleri sinirlenirini bozuyordu.
"Ben yalan söylemiyorum Jacob. Ya da hayal görmüyorum. Ormanın derinliklerinde bir şey var."
"Ormanın derinliklerinde hiç bir şey yok Lora." dedi Jacob gülümsemesini keserken.
"Peki neden ormana giren bir çok insan geri dönemiyor?" diye sordu Lora kasabadaki evleri seyrederken. Bu soruya verilen cevap hep aynıydı. Jacob'ta yıllardır ezberlenen cevabı tekrar dile getirdi. "Yollarını kayıp ettikleri için açlıktan ölüyorlar."
Lora eskiden bu cümleye inanıyordu. Ama ormanda gördüğü şeylerden sonra bu cümlenin yalandan ibaret olduğunu görmüştü.
"Bir gün benim gördüğümü sende göreceksin. Fısıltılar yaklaştıklarını söylüyor." dedi Lora gözünü kasabadan ayırmadan. Jacob pür dikkat Lora'ya bakıyordu.
"Bu benim hayal dünyam değil Jack."
"Git işine" dedi Jacob inanmayan bir tavırla ayağa kalkarken. "Kendine uğraşacak bir şeyler bul"
Balkondan içeriye girerken Lora ona aldırmadan gökyüzüne doğru baktı. Bir şeylerin olacağını biliyordu. Ve iyi şeyler olmayacağına emindi.
Ve sonra bir çığlık duyuldu. Bu öyle kuvvetli bir çığlıktı ki, Lora yerinden fırlayıp balkondan aşağı doğru bakındı. Şimdi kasabadaki herkes çığlığın geldiği yöne doğru bakıp kulaklarını kapatıyordu. Çığlık karanlık ormandan geliyordu. Hemen ardından Lora kaskatı kesildi. Bu ses öyle bir sestiki Lora'nın bütün kanı çekilmiş gibiydi. Biri kulağına doğru fısıldadı.
"Et ecce venient Inferus"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORA
FantasyOrmanın içinde bir fısıltı.... "Yaklaşıyorlar, geliyorlar..." Lora'nın gördüklerine kimse inanmıyordu. Lora gecenin içindeki korkunç şeyin yaklaştığını görebiliyordu... Sesini duyabiliyordu... Sonra bir çığlık geldi, ormanın içinden. Ve bunu tüm k...