Gece uyuyamamanın, veremediği yorgunluğa burdan selam yolluyorum.
Annem ve babama hala isyan ettiğim için onlarla avlanmaya gitmedim. Gitmek istemiyorum. Çok açım fakat yemek yemek istemiyorum. Canımın kan istediği gerçeğini ne kadar bastırmaya çalışsam da bir şeyler buna hep engel oluyor. Yemek kokularından nefret ediyorum. Yan taraftaki evde pişen yemeklerin kokusunu bile almanın verdiği iğrençlikle geçiyor tüm günüm.
Bunları düşünürken bir an Angela'nın da bir vampir olmasını istedim içimden. Çünkü evde bir insan kokusunun olması beni delirtiyor. Evde nefes almadan dolaşıyorum. Ama içgüdülerim bunu yapmama engel oluyor. Alışkanlık olacak ki arada kan kokusunu duymamak için nefesimi tuttuğumu unutup nefes almaya devam ediyorum.
Öz kardeşimi bir damla kanı bile kalmayacak şekilde linç etmeyi düşündüğüm için kendime sonu gelmeyen lanetler ettim.
Öz kardeşim mi? Güldürücü. Vampir denen bu yaratıklar doğurgan olabilir miydi?! Belki annem ve babam dediğim insanların bile benimle alakası yok. Ve ayakta uyutuluyordum!
Bütün bu düşüncelerden arınmak için tanrıya imkansız dileklerde bulundum.
(Sessiz ol Angela uyanacak.) Bu annemin sesiydi. Odalarının olduğu yerden sesleri geliyordu. Ah tabiki odadalardı. Doğruyu söylemek katlanılmaz ama güç ve hız bakımından harika yaratılmıştık. Hepimiz. İki kişinin pencereden odalarına girmesi bir insan için ne kadar komik geliyorsa benim için de en az o kadar komikti.
(Kalp atışlarını duyabiliyorum hayatım. O kadar yavaş ki eminim uyuyor.) -Öpücük sesi- Ah hayır daha fazla duymak istemiyorum!
Okul saatinin geldiğini farkederek 0,1 saniyede ayağa kalkıp dolabımın önüne geçtim. Yaklaşık 4 saniyede üzerime giysilerimi geçirdim ve saçımı yaptım. Artık okul için hazırdım. Yüzüm herzamankinden daha güzel görünüyordu. Aslında bu benim için artı bir yan olabilirdi. İsyan etmek yerine alışmaya bakmalıydım. Belki de yüzyıllarca bu şekilde yaşayacağım. Tekrar insan olamayacağımı ve insanlığa dair duyguları, hisleri taşıyamayacağımı düşününce içimden ufak bir küfür savurdum.
(...)
Okulun kapısından girdiğimde yüzlerce insandan gelen taze kan kokusu irademi kaybetmeme sebep oluyordu. Binanın en üst katındaki kalp atışlarını duymak, yüz metre ilerideki insanların bile ne konuştuğunu duymak üstüne de herkesin aklından geçenlerin tek tek kulağınızda yankılanması hiçbir varlık için cazip değildi. Tıpkı bende de olduğu gibi!
İnsanların bu vızıldamalarından arınıp hayatımın aşkı Kevin'in nerde olduğunu öğrenmek için zihnimi çalıştırdım. Kokusu çok yakından geliyordu. Yüzlerce insanın sesi içerisinde onun sesini ayırt edebiliyordum. Fakat onun yanına yaklaşmaya şuan hiç hazır değilim. Şuanda kendimi zor tutuyorum, irademe zor hakim oluyorum öyle ki buradan birini tek hamlem ile bir ceset haline getirebilirdim. Kansız bir ceset.
Kevin'in sesi kafeteryadan geliyordu fakat yanına gitmeye hiç mi hiç niyetim yoktu. Kendimi tutabileceğimden emin değilim. Eve geri dönmeye ve kendimi bir vebalı gibi odama saatlerce kilitlemeye çoktan hazırdım.
Sınıfın kapısına yaklaştığımda Kevin'in benim olduğum yere doğru geldiğini duydum. Sınıfa geçtim ve kimseye selam vermeden en arkalara giderek bir kuş gibi tünedim. Bu arada Kevin'in yanıma gelmemesi için tanrıya sonu gelmeyen dilekler gönderiyordum.
Ne yazık ki Kevin'in yanımda bitmesi için aramızda sadece 32 adım kalmıştı. 31, 30, 29. Ah hayır! Buna hazır değilim.
''Canım?'' İşte o tatlı simasıyla karşımda duruyordu. Ve tatlı kokusuyla!
''Günaydın hayatım.'' Dişlerimi sıkıyordum. Hayır ona zarar veremezdim.
Yanıma oturarak sanki bana 'bütün kanım senin olsun' sinyalini vermiş gibiydi. O an oradan hiçbirşey söylemeden kalkıp gitmek istedim. Ama sonra ne hesap verecektim? Belki de hiç görüşmezdim.
(...)
Hayatımdaki tüm bu iğrenç problemlerin arasında da öyle bir sorunsalımın olduğunu farkettim ki kendimi sırtımdan vurulmuş gibi hissettim. Sırtımdan vurulmuş gibi mi.. Komik. Şuanda sırtımdan vurulsam eminim ki yaram 5 dakikada kapanacak! Ah! İntihar etmem için bile hiçbir şansım yok muydu yani?!
Asli konuya gelecek olursam, Kevin annesinin bir vampir tarafından öldürüldüğünü söylemişti tiksinerek, öfkeyle. Benim vampir olduğumu öğrenince ne olacaktı peki? Benden de tiksinecekti. Ve ben sevdiğim insanı kaybedecektim! Kahretsin böyle olmasını kim isterdi ki? Öyle ki bu durumda, bu halde olmayı istemeyecek kişilerin en başında geliyordum.
''Solgun görünüyorsun bugün. İyi misin?''
''İyiyim Kevin. Gayet iyiyim.'' Emin ol senden bile iyiyim ben. Günlerdir uyumadığım halde senden daha dincim.
Bu arada Kevin gözlerimin içine bakarken aklından beni ne kadar çok sevdiğini geçiriyordu. Vampir olmanın verdiği en büyük avantaj bu olsa gerekti sanırım öyle değil mi?
Teneffüsten çıktıktan sonra Bayan Selly'nin sınıfa girmesi ile boğazımın cehennem ateşinden farksız şekilde yandığını hissettim. Ah tanrım! Bu ne tatlı bir kan kokusuydu böyle. 0 rh negatif kan. Ah hayır hemen bu lanet yerden çıkıp avlanmam gerekiyordu. Bunu yapmak zorundayım yoksa insanlardan birine zarar verebilecektim ve bu kaosa sebep olacaktı. İnsanlar benim ne tür bir ucube olduğumu düşüneceklerdi.
Dersin bitmesine 21 dakika 43,8 saniye vardı. Fırsatını kollayıp hemen kaybolacaktım burdan. Kevin'e de gözükmeden bu iş hallolacaktı.
Zil çaldıktan sonra hemen aşağıya indim ve koşarak eve gittim. Kilometrelerce yolu 3-4 dakikada bitirerek eve varmak hoşuma gitmişti. Bu olanlar bir insan beyninin kavrayamayacağı türden şeylerdi. Ve ben sanki hala insan gibiydim. Bu olanlar bana rüya gibi geliyordu. Ben bile zor kaldırıyordum. Alışacağımı umarak eşyalarımı eve bıraktım.
Odanın penceresinden atladığımda tonlarca bir taşın yere düşmesiyle eş değer bir gürültü çıkardım. Ama kimse bunun ne olduğunu bilemeyecek çünkü ben saniyeler içinde bu yemyeşil ormanın içine doğru kaymaya başlamıştım..
O kadar hızlıydım ki havanın yüzüme çarpışını derinden hissediyordum. Buna rağmen ne üşüdüğüme dair birşey hissediyordum, ne de rahatsız olduğuma dair. Ve bunca hareketlerden sonra bir gram yorulmamış olmanın verdiği his bambaşkaydı.
Aslında hep düşünürdüm neden kıtanın en yağışlı yerinde yaşadığımızı, neden güneşten mahrum kaldığımızı. Fakat şimdi annemle babama teşekkür etmek istiyordum. Çünkü ormanın en yüksek yerlerine çıktığımda güneşin beni ne hale getirdiğini insanların görmesi hiç de iyi olmazdı. İnsanların içinde bir mermer gibi saf beyaz bir renkte olsaydınız ve parlasaydınız eğer, insanlar sizin farklı olduğunuzu hiç akıllarını yormadan anlarlardı. Bu tehlikeliydi. Bir kaos başlangıcı olmak bana hiç cazip gelmiyor da..
Kuşların cıvıltıları, böceklerin yürüyüşü, ceylanların su içişini duyabiliyordum. Ormanın derinliklerinde bir kızın tek başına dolaşması onun için pek güvenli olmayabilirdi ama ben bir kız olmakla birlikte bir VAMPİRDİM.
Buradaki hiçbir varlık bana zarar veremezdi. Hepsi birlikte saldırsalar bile. Kendimi ve onlarca insanı bu tehlikelerden kurtarmaya yetecek kadar gücü hissediyordum kendimde. Nasıl birşey olmuştum böyle?! Vampir olmaktan ziyade yaratık olmuştum, bu akla ve kulağa hiç hoş gelmiyordu. En azından benim aklıma ve kulağıma hoş gelmiyordu..
Irmağın kenarında su içen ceylanı yaklaşık yüz metre geriden gördüm. Kokusu çok canlıydı ve sarhoş ediciydi. Evet bu genç bir ceylandı. Kanı çok tazeydi ve diğerlerine göre vücuduna daha çabuk taze kan pompalanıyordu. O benim ilk avım olacaktı.
Yüz metre geriden koşmaya başlayarak bir kaç saniyede on metre yükseklikten yirmi iki metrelik ırmağı geçmiştim. Bunu farketmiş olacak ki ceylan kendini su içmekten alıkoydu ve koşmaya başladı.
Üzgünüm küçük ceylan. Benim hızıma erişeceğini hiç mi hiç zannetmiyorum.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampirlikle İmtihan
VampirosMaria sessiz ve sakin bir kız. Anne ve babası da tıpkı onun gibidir fakat onların gerçek yüzünü Maria da dahil kimse bilmiyor. Onlar dünyanın en tehlikeli iki vampiri. Maria bazı anormallikleri farketse de annesi ve babasının vampir olabileceği düşü...