7-Anlaşma I.Kısım

48.1K 2.5K 150
                                    

Kaşlarını çatarak gergin yemek masasına baktı Jamie. Masada ona yakın oturanlar; babasının döneminden beri klana hizmet eden iki komutan, Rosalie ve Arthur'du. Elizabeth'in yeri ise boştu. Aralarında geçen konuşmanın ardından kendisini odasına kapatan kız, o vakitten beri kimseyle görüşmemişti. Jamie ancak onun, kendisi için en uygun olana karar verdiğini zamanla anlamasını umabilirdi.

Tabağındaki etten bir lokma ağzına attıktan sonra kadehindeki şarabı tek seferde bitirdi ve salonda yaşanan anlık sessizlik onun da herkes gibi kapıya bakmasına neden oldu.

Elizabeth; üzerinde gözleriyle uyumlu yeşil, omuzlarını yarıya kadar açık bırakan, gerdanını gösteren ve belini saran güzel bir elbise giymiş, saçlarının önüne düşen az bir kısmını zarifçe örerek çoğunun belinden aşağıya dalgalar halinde inmesine izin vermişti. Jamie onu daha önce hiç bu kadar güzel görmediğini düşünerek bir an nefesinin kesildiğini hissetti. Kendisini toparlamak için kısa bir an gözlerini kaçırdı, genç kızın başını hafifçe eğerek onu selamladıktan sonra masadaki yerine geçişini tatlı bir işkenceye maruz kalır gibi izlemişti.

Elizabeth tüm günü düşünerek geçirmişti. Manastır dışında bir yol olmak zorundaydı. İskoçya'da kalamayacağının o da farkındaydı ve bu insanlarla yaşamaya hevesli olduğunu söylerse bu büyük bir yalan olurdu. İngiltere'ye döndüğünde ise evinden kalanların kendisine verilmeyeceğinin farkındaydı. Bir hizmetçi olmadığına göre kimsenin himayesinde çalışması da söz konusu değildi. O halde ne yapacaktı, nereye gidebilirdi? İsminin peşinden gelmeyeceği, kimse tarafından bilinmeyen bir yere giderek ancak kendisine bir hayat kurabilirdi. Belki yardımsever bir İngiliz beyefendisinin topraklarına sığınırdı. Eğitimli bir kadındı, birileri onan çocuklarını eğitmesini isteyemez miydi? Her koşulda atacağı adımın manastırdan iyi olacağına inanıyordu. Bunun içinse yapması gereken herkese izini kaybettirmek olacaktı. Yani fırsatını bulduğu an yeniden kaçacaktı.

Aklındakini başarabilmesi için uysal bir esir gibi davranıp dikkatleri üzerine çekmeyerek yeni durumuna alışmış gibi davranacaktı. Bunun için de gerekirse henüz keşfettiği güzelliğinin ilgiyi başka yöne çekmesine izin verecekti.

Jamie, Gavina'nın elbisesinin Elizabeth'in güzel vücut hatlarını ortaya çıkarıp sadece onun değil, salondaki tüm erkeklerin beğenisini kazanmasına neden olduğunu fark edince içini ilkel bir kıskançlık duygusunun sarmasına engel olamadı. Masaya yumruğunu vurarak onu omzuna atıp buradan götürmek istiyordu. Tabii elbette böyle bir şeyi yapamazdı. Sonuçta Elizabeth'e tüm bu elbiseleri o vermişti ve daha önce yaşananları düşündükçe kızın güzel elbise ve takılarla böyle bir yerde yaşamayı hak ettiğini düşünmeden edemiyordu. Peki, zamanı geldiğinde onu nasıl manastıra teslim edecekti?

Sonraki gün Elizabeth yine sabah erkenden uyandı, bu defa ona verilenlerin arasından şık bir mavi elbise seçip giydi ve tıpkı önceki akşam yaptığı gibi kalede salınarak masadaki yerine geçip, kahvaltı boyunca gülümseyip Rosalie ile sohbet etti. Kahvaltının ardından da keşif gezilerine yeniden başlaması gerektiğini düşünerek avluda ve adada biraz dolaşabilmek umuduyla genç kızı yeniden ikna etti. Ancak avluya çıktığında onu açıklıkta şaşırtıcı bir manzaranın beklediğini fark etti. Jamie elinde tuttuğu kılıcı ustalıkla, vücudunun bir parçasıymış gibi kullanarak genç askerlerden biriyle talim yapıyordu ve adamları da ilgiyle bu manzarayı izliyordu. Elizabeth başta bu davranışın gereksiz bir güç gösterisi olduğunu düşünse de Jamie'nin askere ilgili davranıp dostça tavırlar sergilediğini görünce onun istediği zaman insanca davranabildiğini bir kere daha hatırladı. Klanı tarafından sayılan ve sevilen bir adamdı Jamie MacDougal. Kendinden emin güçlü duruşu, askere gösterdiği babacan sevecenlik ve adamlarından bir başkasıyla şakalaşması hiç istemese de Elizabeth'in kalbinde bir sıcaklığa neden oldu. Her şeye rağmen onu gün geçtikçe bir canavar gibi görmekte gittikçe zorlanıyordu.

Jamie her ne kadar adamlarının arasında vakit öldürmeye çalışsa da aklı Elizabeth'le meşguldü. Kız bu şekilde davranarak ne planlıyordu? Klandaki tüm erkekleri kendisine âşık etmeyi mi? Şimdi de yakın adamlarıyla beraber avlanmak için nehri geçerek ormanlık alana gitmişti. Ancak ne yaparsa yapsın İngiliz'i aklından atamıyordu. Güzelliği ve zarafeti ile büyülenmişti. Elizabeth Barnes, Threave Kalesi'nin ihtişamlı salonunu ışığıyla doldurmuş ve diğer herkesi gölgede bırakmayı başarmıştı. Peki, o da yaptığı şeyin çevresindekilere etksinin bilincinde miydi? Ne kadar güzel olduğunun, elindeki silahın gücünün farkında mıydı?

***

Elizabeth ne kadar zamandır uyumaya çalıştığını bilmiyordu. Akşam yemeğinden sonra odasına çekilmiş, yorgun olduğunu, hemen uyumak istediğini söylemişti ama uyuyamıyordu. Aklı düşündükçe kendisine çılgınca gelmeye başlayan kaçış planıyla doluydu. Sonunda dayanamadı, sıkıntıyla yatak örtüsünü üstünden çekip yattığı yerde doğruldu. Sabahlığını bulup üstüne geçirdi ve soğuk zemine basmamak adına ayağına terliklerini geçirdi. Pencerenin önüne gidip manzaraya bakarak ne zaman sıkılsa yaptığı gibi parmaklarıyla annesinin madalyonunu okşadı. Gözlerini kapatıp köyünü, büyüdüğü evi hayalinde canlandırdı. Bu kadar kısa zamanda öyle şeyler yaşamıştı ki sanki asırlar geçmiş gibi hissediyordu.

Caitrin odaya elinde bir şarap testisi ve kadehle girdiğinde gülümseyerek genç kıza baktı.

"Odanızın aydınlık olduğunu görünce henüz uyumadığınızı tahmin ettim ve belki bir yardımı olur diye düşündüm Leydim."

Kadehi eline alarak teşekkür ettikten sonra bir yudum içmişti ki avluda, atının üstünde tüm ihtişamıyla duran adamın varlığını fark edip konuştu.

" Baksana Caitrin, avludaki Lord MacDougal sanırım. Demek avdan döndüler." Jamie akşam yemeğine gelmemiş, tüm öğleden sonrayı adamlarıyla avda geçirmişti. Elizabeth aslında bu durumdan memnundu. Adam etrafında değilken daha özgür hissediyordu. "Yine nereye gidiyor olabilir?"

"Sanırım köye gidiyor Leydim, belki de hana gidiyordur."

"Bu vakitte?"

Kızın bunu çok sıradan bir durummuş gibi dile getirmesi Elizabeth'in ilgisini çekmişti. Jamie adamlarının koruması olmadan neden akşam karanlığında kaleyi terk ediyor olabilirdi ki?

"Muhtemelen âşığı Janet'i görmeye gidiyordur."

Elizabeth ne söyleyeceğini bilemeyerek kısa bir şaşkınlığın ardından kalbinde rahatsızlık verici bir sızı hissederek bakışlarını bir kere daha kaleden ayrılan adama çevirdi ve sıkıntıyla gözden kayboluşunu izledi.

İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin