"Sıradaki hastayı gönderebilirsin."
Telefonu kapattığında gözün duvardaki saate ilişti. 11:30'u gösteriyordu. Yorgunluktan ölüyordun ama günün bitmesine daha çok vardı.
Nasıl olmuştu da jineklog olmuştun. Ha evet tıp fakültesinde kadın doğum stajında tanık olduğun ilk vajinal doğum, o günü gayet iyi hatırlıyordun. Doğumhanede saatlerdir ağrıdan inleyen ve bitkin görünen kadın gebe kaldığı o geceye saydırıyordu. Kadınların anne olmak için neden bu kadar ısrarcı olduğuna anlam veremiyordun. Hamilelikte çekilen sıkıntılar, zorlu bir doğum süreci, sürekli ağlayan altını pisleten ve istekleri asla bitmeyen o küçük canlı, en önemlisi ise anne olmak demek kendinden vazgeçmek demekti sana göre. Evet evet anne olmayı istemek için aklını kaçırmış olmalıydın.
Doğumhanede bir hareketlilik başlamıştı. Travaydaki gebenin vajinal tam açıklığı sağlanınca doğum masasına alındı. Telaşlanan çömez asistana deneyimli ebeler yardımcı oluyordu. Çoktan kadın doğum uzmanına ve pediatri asistanına haber vermişlerdi. Gittikçe sıklaşan ve güçlenen kasılmalar ile gelen gebenin çığlıkları doğumhanede yankılanıyordu. Gerçekten tam bir saçmalıktı. Bu acıya neden ve nasıl katlanıyordu? Bebeğin başı görününce asistan yaptığı epizyotomi son noktaydı senin için. Canlı canlı kesilmek belki de hayatında isteyeceğin en son şeydi. Daha önce hiç duymadığın kadar güçlü bir çığlık işittiğinde tüylerin diken diken olmuş ve farkında olmadan nefesini tutmuştun. Birkaç saniye sonra asistanın elinde 3 kilo kadar kanlı bir erkek bebek vardı.
"İngaaa ingaaaaa" doğumhanedeki sessizliği yenidoğanın cılız ama kararlı ağlayışı bozuyordu. Kordonu klempleyen asistan doktor bebeği annesinin kucağına verdi. Annenin bebeğini ilk kez kucağına alışı, onunla ilk bakışması, ona ilk dokunuşu, yüzündeki o tebessüm ve süzülen mutluluk gözyaşları....Ne muhteşem bir andı. Zaten daha fazla dayanamayıp sen de ağlamıştın. O gün kararını vermiştin. Tek seferle yetinmemeli, bu ana daha çok tanık olmalı ve bizzat yaşamalıydın. ANNE olmalıydın.
Kapın çalınınca biraz yüksek tonla seslendin.
"Buyruuun!"
İçeriye giren çiftle ilk randevunuzdu;1.80 boylarında kavruk tenli, kendinden emin ve yakışıklı bir erkek -muhtemel baba adayı ki sanki bu yüzü bir yerlerde görmüştün- ile 1.60 boylarında bebek yüzlü güzel bir genç kadın. Muhtemel anne adayı tüm erkeklerin peşinde dolaştığı kaşar dermatoloji asistanı Jennie'ye benziyordu ve evet o kızdan nefret ediyordun çünkü nişanlın Chanyeol'u ayartmıştı ve ayrılmanıza neden olmuştu.
Park Chan-yeol!!!!! Şerefsiz adi pislik! Asistanlığının en güzel yıllarını vermiştin ona ve gelecekteki çocuğun için mükemmel bir baba adayıydı. Lanet olası kepçe kulaklı sırık ondan sonra da başka bir erkeğe güvenememiştin zaten.
"Günaydın doktor hanım "dedi bal dudak.
Lanet olsun gerçekten çok yakışıklıydı ve sesindeki o seksi tını seni alıp uzaklara götürmüştü. Bal dudaklarıyla sana verebileceği şehvetli dokunuşları, nefesini boynunda hissederken seksi sesiyle kulağına adını söylemesini ve zevkten seni nasıl inletebileceğini hayal ettin. Ovulasyon dönemlerinde gerçekten libidon tavan yapıyordu. 28 yaşındaki genç bedeninin susuzluğunu giderecek bir erkeğinin olmaması da en kötüsüydü. Ama şuan gerçekten saçmalıyordun bir erkeğin tek cümlesiyle böyle hayaller kurmak hiç sana göre değildi. Üstelik bu erkek muhtemel anne adayıyla doktor randevusuna gelen muhtemel bir baba adayıyken. Kendine olan saygın neredeydi? Hayalde bile olsa çizgiyi aşmak iyi değildi. Zihninde kendine bir iki tokat atıp silkelendikten sonra bal dudağa karşılık verdin.
"Günaydın. Bu ilk randevumuz yanılmıyorsam. Hamilelik döneminizde sizi takip etmek ve doğumunuzda size yardımcı olmak isterim. Aklınıza takılan herşeyi çekinmeden sorabilirsiniz"