Hafta sonu, kafamı dağıtmak, biraz olsun dikkatimi toplayabilmek için şehirden uzak bir butik otele gitmeye karar verdim. İnternette küçük bir araştırmayla bulduğum otel beş yıldızlı değildi elbette, orta maaşlı bir çalışan olarak paramı yaşıtlarım gibi genç kızlara, kumara, arabalara harcamaya hevesli değildim. O yüzden ekonomik açıdan küçük bir dinlenmenin beni sarsmaması gerektiği düşüncesiyle bu otelde dinlenmeye karar verdim. Mesai çıkışı arkadaşımdan beni o otele bırakmasını rica ettim. Hali hazırda ailesinin yanına gidecek olan arkadaşım beni yolu üstündeki otelime bırakmasında bir sakınca görmediğini belirtti.
Otelime, evden çıkarken hazırlamış olduğum küçük bavulumla geldim. Resepsiyonda beni güler yüzlü bir kadın karşıladı, 2. Kattaki 13 numaralı odanın boş olduğunu söyledi. Bir sakınca görmedim, eşyalarımı alıp odama çekildim. Üstümü değiştirdim. Su istemek için tekrar alt kata indiğimde yaşlı bir çift ile karşılaştım, iyi geceler diledim. Bir bardak suyumu aldıktan sonra yanımda getirdiğim şişeye doldurup tekrardan odama çekildim.
Odaya geldiğimden beri odada kusma isteği uyandıranmide bulandırıcı bir koku vardı, odanın havalanması için su doldurmaya giderkencamı açmıştım ama koku hala geçmemişti. Işıkları kapattım, oda kap karanlıktı. Ortamda huzursuz ama uyutucu bir atmosfer hakimdi. Uyumaya çalışıyordum,odanın içinde büyük bir elektrik bulutu süzülüyordu sanki. Aşırı gergindim.Koku yüzünden uyuyamıyordum neydi bu kokunun kaynağı.
Kokudan dolayı içim geçmiş olmalıydı ki, kendimi uykuyla uyanıklık arasında bulunan safhada buldum. Bir çeşit fısıltılar duyuyordum, fısıltılar gittikçe yükselmeye başladı. Bana uyanmamı, kaçmamı ve bir daha buraya geri dönmememi söylüyorlardı. Beynimden vurulmuşa döndüm, bunlar monolog sesi değildi, kendimle konuşmuyordum. Hemen bir şeyler yapmalıydım, burada durmamalıyım, harekete geçmeliyim. Kim bana neden fısıldıyor bilmiyorum ama uyanmam gerek, bunu çok iyi biliyorum.
Ayılmak için enerjimi ayak başparmağıma odakladım, onu hareket ettirebilirsem vücudum bu felç halinden kurtulabilirdi. Parmağımı hareket ettirmeyi her şeyden çok istiyordum. Uyanabilmeyi ve her şeyin yolunda olduğunu görebilmeyi. Sonunda hareket ettirdim, ama vücudumu felç tesirinden kurtarmak için biraz daha beklemem gerekti. Bedenimdeki tonlarca yük yavaşça uçtu gitti. Rahatça nefes alıyordum. Bedenim uyku felcine maruz kalmış olacak ki beynim, uyumuş vücut kaslarımı hareket ettirmem için beni türlü türlü halüsinasyonlara maruz bırakmıştı.
Işığı açma gereği duymadan tekrar uyumak içingözlerimi kapadım. Yastığım terden sırılsıklam olmuştu. Tuvalete gitmek içinyataktan kalktım, ayağım yere değdiğianda bir ıslaklık hissettim. Bu ıslaklık su gibi değil, daha çok yapış yapışbir ıslaklıktı. Odanın kapısından tıkırtılar geliyordu, donup kaldım.
Fısıltılar tekrar ortaya çıktı ve yatağa geri yatmamı söylediler. Yattım, yapacak başka bir şeyim olmadığını düşündüğüm için. Odamın kapısı açıldı. Yanlış giden bir şeylerin olduğu barizdi. Gözlerim yarı açık, odaya giren kişiyi seçmeye çalışıyordum. Çıkardığı nefes sesine göre onun bir insan olmadığını anladım. Kendimi savunmalıydım, beynimin vücudumda salgıladığı adrenalin aniden yataktan kalkmamı ve komidinin üstünden abajuru almamı sağlamış, beni silahlandırmıştı. Karşımdaki yaratık yüzünde 4. Dereceden bir yanık olan gözsüz, burunsuz, ağızsız; bir hançer uzunluğunda dişleri, yüzünü kaplayan bir ağza sahip inanılmaz korkunç, yüzünden kanlar akan bir varlıktı. Abajuru terli elime rağmen sıkıca tutuyordum. Yaratığı nasıl atlatacağım konusunda küçük bir strateji tasarladım. Odadaki mide bulandırıcı koku, kan kokusu ile buluşunca dayanılmaz derecede mide bulandırıcı bir koku ortaya çıkarıyordu. Koku düşünmemi engelliyordu. Bu varlığın kılıç uzunluğunda kolları ve makas gibi elleri vardı, saçı yoktu.
Açık kapıdan bir kırılma sesi geldi, yaratık orayadoğru baktı. Fısıltılar bana kaçmamı söylüyordu. Bunu fırsat bilip abajuruyaratığın kafasına attım. Bir süre sendeledi, sersemledi. Hızlı bir hamleyleyerdeki sıvıya basıp kaymamak için zıpladım, yaratığın dizine kuvvetli birtekme attım, yüzünü bana döndü, sanırım bunu yapmadan kaçmalıydım çünkü birtekmeyle yıkılacak kadar kırılgan değildi. Kapıdan hızla çıktım, koridordaduvara asılı bir gece lambasına göre parlak sayılabilecek ışıkta hızla aşağıindim. Yaşlı çift hala uyuyorlardı, bağırarak onları uyandırmak için koşuyor, koridordaki tüm ışıkları açıyordum.
Aşağı inerken gördüğüm tek şey tavana asılı içlerinde çocukların da olduğu ölü bedenlerdi, arkamdan gelmeye devam eden yaratığın yalnız olmadığını anladım. İki, üç, dört. Sayıları o kadar fazlaydı ki. Fısıltılar kapıya ulaşmam için bana kılavuzluk ediyorlardı. Sonunda aşağı indim, kapının önüne gelmiştim, son anda önüme çıkan yüzünden kanlar akan, nefesi leş gibi kokan yaratık yolumu kesti. O anda her şey bitti diye düşünüyordum. Bu muydu, hikayem burada bitiyor muydu yani ? Resepsiyonist kapının yanındaki dolaptan çıkarak yaratığın kafasına bir çuval geçirdi. Bundan yararlanarak yaratığı var gücümle devirmeye çalıştım. Devrilmiyordu. Kapıyı açtım, ve çıktım resepsiyonist kadına doğru baktım. Yok olmuştu.
Tan vakti sona eriyordu, gün ışığını yeniden görüyordum. Gücümün alabildiğince yola doğru koşuyordum. Gücümü, temiz havayı tekrar elde edebilmiştim. Hayatı tekrar kazanmıştım. Bir kamyoncuya beni evime bırakması için otostop çektim, kamyoncu sabahın köründe yolda ne yaptığımı sorduğunda ise, bana delilik muamelesi yapmaması için ona bahsetmedim. Artık ona bahsediyordum, her gece kulağıma fısıldayan resepsiyonist kadına...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tekinsiz Hikayeler
Mystery / Thriller6 hikayeden oluşan bir korku hikayesi derlemesi, asıl amacı proje ödevi olan bu kitabı sanal ortama yükleme kararı aldım. Umarım beğenirsiniz. Bu kitabı okurken dinlenilmesi için şöyle de bir playlist hazırladım: https://www.kisa.link/M0rY