Hayatlarının eskiye göre daha iyi olup olmayacağı, son maceralarının sonucuna bağlıydı. Dinlendikten sonra yollarına devam ettiler.
Yaklaştıkça tuzaklarla karşılaşmaya başladılar. Şato iyi korunuyordu. Her taraftan gelen wither sesleri tüylerini ürpertiyor, patlayıcıların yol açtığı kraterler hızlı ilerlemelerini engelliyordu. Yerden çıkıp onları ısırmaya çalışan keskin ağızlar, etrafı basınç plakaları ile kaplı patlayıcı yığınları ve benzeri birçok tuzak vardı. Witherlara gözükmeden ve tuzaklara yakalanmadan ilerlediler. Daha da yaklaştıklarında yerlerden gümüşçün böcekleri çıkmaya başladı. Hışırtıları herkesi rahatsız ediyordu. Birine vurduğunuzda, etraftaki bloklardan on tane çıkıyordu. Bu kısır döngü gibi devam ediyor sayıları sonsuza dek artıyordu. Tek kurtuluş yolu olabildiğince hızlı kaçmaktı. Şatoya bir günlük mesafe kaldığında hiç susmayan enderman çığlıkları kulaklarını tırmalıyordu. Enderman sayıları da artmıştı. Etrafta sürekli ışınlanıyor, öfkeli bakışları her bloğu tarıyordu. İlk defa gördükleri uçan küçük mavi yaratıklar da kılıçları ile şatoyu iyi koruyordu. Bir kardan adam onlar tarafından öldürülmüştü. Johnson onlara peri diyordu. Blokların içlerinden geçişi, sinsi gülüşleri küçük kanatları ona masallardaki perileri anımsatmıştı. Mark ise sinir bozanlar deyip geçiyordu.
Bu korkutucu şeylerin iyi bir yanı vardı. Bunlardan korkan Margret teyze sürekli konuşmayı kesmişti. Daha da yakına geldiklerinde şatonun obsidiandan yapıldığını gördüler. Boyutu devasaydı. Girişi tek bir yönde olsaydı eğer, bulmak için bir gün harcamaları gerekirdi. Neyse ki öyle değildi. Girişi görebiliyorlardı. Duvarlar dibinde tonla kızgın enderman vardı. Normal endermanlerin yanında daha büyük dört kollu endermanler de duruyordu. İlk defa görmelerine rağmen onların mutant endermanler olduğunu anladılar. İhtişamlı dev binaya bakmak isterseniz eğer endermanler sizi görür ve ölesiye kadarda size saldırdı. Bu tarafsız canlıları nasıl bu kadar öfkelendirebilmişti ?
Durup binanın içine nasıl girebileceklerinin düşündüler. Zek yanından beş görünmezlik ve üç de çeviklik iksiri çıkardı. Yanlarına birinin katılacağını düşünememiş sadece beş tane almıştı. Biri arkada kalmalıydı. Dedeyi bırakmak isteseler, etrafa boş boş baktığı gibi endermanlere de bakar ve ölebilirdi. Teyze zaten korkuyordu. Onu yalnız bırakmak içlerine sinmezdi.
--Ben beklerim, dedi Zek. Kardan adamlarının yanında, dışarıda beklemeyi kabul etmişti. Böyle korkunç bir yerde teyze eskisi gibi savaşamazdı. Yani tüm risk kardeşlerin üzerindeydi.
Devam Edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ 3: KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
Action*BİTTİ* Kendi dünyalarına ulaşan üç kardeşi bu sefer ne bekliyor. O kükreme neydi, portala ne olmuştu, dedeleri neredeydi ve daha fazlası bu serinin 3. kitabında. Herobrine'ı farklı şekilde ele alan bir kitap.