30; sirius

3.3K 345 100
                                    



adult - sondia.

"Peki," diyerek serumu kontrol etti ve elindeki deftere bir şeyler not aldı doktor. "Her şey yolunda, sadece hafif bir kırık vardı ayak bileğinde. Birkaç güne taburcu olabilirsin."

Beyaz saçlarını kaşıyarak bana gülümsedi ve odadan çıkarak, hastane kokulu odada beni yalnız başıma bıraktı.

Size neden burada olduğumu anlatayım mı? Şaka gibi bir kazadan sonra hastaneye kaldırıldım ve iki gündür baygındım.

Evimizdeki merdivenleri koşarak ineceğim sırada ayağım kaydı ve merdivenlerin en başından yuvarlanmaya başladım. Dalgındım, çünkü aklımda Taehyung vardı. Bu yüzden de düştüm.

Basketbol maçını kaybettikleri o günden sonra durmadan düşünmeye başladım. Hatta bolca düşünüp durdum. Ailemle ilişkilerimi düzeltmiştim. Artık Hei ve Sera'nı yalnız bırakmak yerine onlarla eskisine oranla daha çok zaman geçiriyordum ve ben, birkaç gündür normaldim. Sıradan bir lise öğrencisi gibi.

Bu yüzden belki de Taehyung'a ona olan duygularımı söylemeliydim. Belki de itiraf etmek onu içimde taşımaktan daha kolaydı?

Uzandığım yataktan kalkarak hastane kıyafetlerimi süzdüm ve beyaz hastane terliklerini ayağıma geçirerek odadan dışarı çıktım. Odadan dışarı adımı atar atmaz karşıdaki koltukta oturan annemi görmüştüm.

Beni gördüğünde endişeyle oturduğu yerden kalktı. Ayağımda küçükte olsa kendini belle eden sızı yüzünden aksayarak onun yanına gittim ve karşısında durarak gülümsedim.

"Neden çıktın odandan? Bir şeye mi ihtiyacın var?" Annem cebinden telefonunu çıkardı tedirginlikle. "Bir şey mi istiyorsun? Babana söyleyeyim alsın."

Elindeki telefonu tutarak indirdim. "Sadece, canım sıkıldı."

"Ama dinlenmen gerekiyor."

"İki gündür öküz gibi uyuyormuşum anne." Kafamı iki yana salladım. "Abartma."

"Öyle bile olsa," Annemin endişeli sesini duysam da bakışlarım kısa bir süreliğine etrafta gezindi ve karşıdan gelen birisinde takılı kaldım.

Üzerinde beyaz bir gömlek ve altında siyah kot pantolonu vardı. Onu şimdiye kadar hiç görmediğim kadar düzenli ve topluydu. Hep dağınık olan o saçlarını tarayarak arkaya yatırmıştı.

Giderek bana yaklaştı. Aramızdaki mesafe her saniye azaldıkça azaldı. Ama ne tuhaftır ki, gözleri asla bana dokunmuyordu. Sanki beni görmüyormuş gibiydi.

Aslında..

Beni gerçekten görmüyordu.

Bakışları ilerideki bir yere odaklıydı ve oldukça ciddiydi. Tedirgin olduğunu çatılan kaşlarından ve asla gülümsemeyen dudaklarından anlamıştım.

Annemin sesi arka fonda çalan bir müzik gibi etki yarattığında bir süre sonra onu dinlemeyi kestim. Yanımdan geçeceği sırada elime dokunan şeyi hissettim. Ama o yanımdan öylece geçip gitmişti. Arkamı dönerek ona baktığımda elinde tuttuğu çiçekleri fark ettim. Elime dokunan şey onun eli değildi, elinde tuttuğu benim için olmayan çiçeklerdi.

Kendimi tuhaf hissettim. Onu ilk gördüğümde benim için burada olduğunu sanmıştım ama o, yanından geçip gittiği beni fark etmemişti bile.

"O kim?" diye sordu annem.

Bütün dikkatimi bir anda sadece birkaç saniye içinde çalan bu adamdan alıp anneme döndüm tekrardan. "Okuldan birisi."

Tek kaşını kaldırdı. "Şu Taehyung mu?"

all bright wonders like taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin