çok fazla do i wanna know'dan alıntı vardır.
*
Boy aynasının karşısında elleri belinde birleşmiş, uzun ve koyu füme skinnysinin sıkıca sardığı fit bacakları biraz aralık görünüşünü tatminle süzüyordu Zayn. Rolling Stones baskılı siyah tişörtü hafif siklet gibi görünmesine rağmen sert kaslarıyla çevrili göğsünü ortaya çıkarırken bronz teni en az ela gözleri kadar parıldıyordu. Odasının sarı ışığının neticesinde uzun kirpiklerinin gölgesi fazlasıyla hoş elmacık kemiklerine düşüyordu. Gece karası saçlarına özen göstermemişti bu akşam, fakat yine de perçemlerinin alnının üzerinde dağınıklığı dahi can alıcıydı.
Çok iyiydi, her zamanki gibi.
Kendinden daha harika olan sadece bir kişiyi tanıyordu.
Günlük aynadaki yansımasıyla sevişme ritüelinin bilmem kaçıncısını tamamladığında derin nefes alıp şifonyerden, üzerine sıkmak adına Diamonds For Men'i uzun parmaklarıyla avcunun arasına aldığında rahatsızca yüzünü buruşturdu. Kokusundan hiç ama hiç hoşlanmıyordu.
Bu kokudan hoşlanan sadece bir kişiyi tanıyordu.
Boynu ile göğsünün çevresine bol bol sıktı, ne kadar hazzetmese de bundan, burnuna dolduğunda mutlu olacaktı ve böylece geceyi az buçuk iyi halde atlatacaktı.
Favori deri ceketlerinden, band rozetleriyle donanmış olanı aldı gardırobundan önce, ancak devamında tişörtünün baskısı aklına geldiğinde abartacağını bildiğinden vazgeçerek yerine astı, sade bir taneyi geçirdiği gibi üstüne, cüzdanıyla arabasının anahtarlarını da iç cebine sıkıştırdı.
Aşağı indiğinde ev arkadaşı Niall ile Mike TV ünitesinin karşısındaki geniş kanepeye yayılmış, konsolları ellerinde hararetle ve zaman zaman kazanma hırsıyla küfürler savurarak PES oynuyorlardı. Niall, mimarlık alanında yüksek lisans yapıyor, Mike da üçüncü sınıf bilişim bölümü öğrencisiydi Londra Üniversitesinde. Zayn ise, aynı fakültede babasının isteğiyle hukuk okuyordu, dördüncü sınıftaydı; bir sene kalmıştı.
"Ben çıkıyorum beyler."
Mike oyunu durdurup omzunun üzerinden çarpıkça sırıtarak Zayn'e baktı; henüz kızıla boyattığı saçları, beyaz teni ve bilmemesi gerektiği halde bildiği bazı şeyler hesaba katıldığında gülüşü iç açıcıdan yada iyi niyetten uzak, IMDB'de en aşağı 6.2 alacak korku filminin baş kahramanını andırıyordu. Zayn biraz tırsmıştı.
"İyi şanslar, Zaynie," ses tonunun her zamanki kadifemsi tonunu kaybetmeyişi içine az da olsa su serpti Zayn'in. Niall da cips dolu ağzıyla fazla içme, iyi eğlen gibisinden şeyler geveleyip baş parmağını havaya kaldırdığında geri kalan ikisi güldü. Eskimiş, kenarları yer yer sökülmüş siyah converselerini hızlıca ayağına geçirdiğinde garajdaki tek arabayı -üniversiteye başladığı sene babasının hediye ettiği gümüşi Audi'yi çıkararak siteden anayola geçti.
Mike'ın evdeki bakışının altındaki anlamı gayet iyi biliyordu; arkadaşımı bir kere yaralarsan, seni her gün öldürürüm.
Ona kızamıyordu, hakkı da değildi. Sadece öğrenmiş olması, onun etrafında hareket ve konuşma alanını kısıtlıyordu.
Sarhoşken ağlaya zırlaya Mike'a gizlice yediği her haltı anlatabilecek sadece bir kişiyi tanıyordu.
***
Malik ve Edwards ailesi yıllardır yakınlardı, sosyetede bile dostluklarıyla anılırlardı. Babası, bu dostluğu taçlandırmak adına Zayn'den Perrie ile evlenmesini istediğinde -çünkü Perrie çoktan razıydı?- reddedemedi, babasından çekinirdi. Tıpkı drama okumak istediği halde hukuku kabullenmesi gibi. Babasına karşı çıkarak saygısızlık yapamazdı, Malik ailesinin en önemli prensibiydi bu.