Roommates

2.9K 306 251
                                    

[roommates!au
mark lee
fluff, 1749]

"SeoNeul, lacivert kazağımı yine sen mi aldın?"

Mark'ı severdim. Eğlenceliydi, yaz kış karpuz diye dilinde tüy biten birisiydi. Empati kurabilen ve sempatik bir çocuktu, güzel parfümler ve şampuanlar kullanıyordu. Canım isteyince onun şampuanını kullanırdım, o da hiç kızmazdı. Bazı konularda fazla sırıtık ve inatçı olabiliyordu fakat onun dışında ideal bir oda arkadaşıydı. Üniversitenin ilk senesi olsa da tanıştığımıza şükrediyordum.

Ayrıca güzel kıyafetleri vardı, bana da faydalanmak düşüyordu.

"Kirli sepetinde, dün üzerine kahve dökmüştüm." Elimde Mark'ın çizgi roman koleksiyonundan Spiderman ile ilgili olanı varken tek kişilik yatağımda uzanıyordum. Sol bacağımı sağ bacağımın üzerine atıp uzanırken kahvehanedeki amca oturuşu yapmıştım. Üzerimde siyah taytım, Mark'ın diz kapaklarıma kadar gelen mor hoodiesi ve siyah ev ayakkabılarım vardı. Ev ayakkabılarım tüylü ve kedi şeklindeydi, sırf kedi olduğu için almıştım zaten.

"Öf," diye söylenmeye başladı Mark dolapta kendisine ayrılan kısma elleri belinde bir şekilde bakarken. Siyah saçları üzerine deneyip çıkardığı kazaklar yüzünden dağılmıştı. Altında siyah kot pantolonu vardı, üzerinde ise kazağının içine giymeyi planladığı beyaz bir tişört. "Öf."

"Öfleyip durma. Bir sürü kıyafetin var oğlum." Kendi kendime sırıttım ve çizgi romanın sayfasını çevirdim. "İstersen sana kıyafetlerimden vereyim?"

"Çok komiksin sen," dedi Mark beni yüzünde sahte bir gülüşle kısaca alkışlayıp. "Senin yüzünden bu haldeyim, farkında mısın bilmiyorum."

Omuzlarımı silktim. "Not my problem. Güzel kıyafetlerin olmasa almam."

"Şaka gibisin."

"Öyle derler." Bir sayfa daha çevirdim. Sonra gözlerim duvarda asılı olan saate döndü, geç olmuştu. "Sen nereye bu arada? Saat dokuz oldu, yemek yemeyecek miyiz? Ayrıca hatırlatırım bugün cuma, film izleyecektik."

Mark askıları gürültüyle karıştırırken bana bakmadan başını iki yana salladı. "Gelirim birkaç saate, işlerim var. Filmi haftaya izleriz, yemeğini yemeyi unutma. Beni bekleme, uykun gelirse de yat. Ciddiyim, uyu."

Yaklaşık on dakika içerisinde Mark üzerinde mavi bir kazak, siyah bir mont ve bana yaptığı içinde hiçbir açıklama bulunmayan bilgilendirmesiyle ayrıldığında yatakta asık bir suratla çıkıp gittiği kapıya bakıyordum.

Onu sevmeye başlayalı 6 ay olmuştu.

Üniversitemiz normalde biraz daha erken başlıyordu, bu nedenle temmuzun son yarısında yurda yerleşmiştik. Elime kart tutuşturduklarında ve dört katlı binada ikinci katta olan odama girdiğimde yay kaşlı bir çocuk çalışma masasında oturmuş, yuvarlak gözlükleriyle çizgi romanlarını raflı kısma sırayla diziyordu. Çoktan çarşaflarını takmış, dolabını yerleştirmişti ve beni gördüğünde sakar bir şekilde elindeki çizgi romanı düşürmüştü.

O ortadaki yatağı almıştı, bana cam kenarını ayırmıştı ve cam kenarını sevdiğimden dolayı ilk günde bile ona kanım ısınmıştı. Yataklarımızın birkaç adım önünde aynalı, büyük bir giysi dolabi vardı. Yatakların olduğu kısım biraz daha küçük bir kare iken çalışma masa ve tezgahın olduğu kısım genişliyor ve bir basamak çıkmak gerekiyordu.

Birkaç hafta sonra birlikte alışverişe çıkıp birbirimize sürpriz olarak kupa almıştık. Sonraki her gidişimizde de birbirimize birkaç sürpriz yapmıştık, masamı bana aldığı kaktüsler ve minik figürler süslüyordu.

RoommatesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin