Cesaret özgüven ve umut. Bu hayatta insanı ayakta tutan 3 şeyin bunlar olduğu kanısındayım. Yaşamaya cesaretin yoksa bir hiçsin. Özgüvensiz içine kapanık biriysen bir hiçsin herkesin gözünde bir korkaksın. Hele ki umudun yoksa... Sadece herkes için değil kendin içinde bir hiçsin. Ve ben Eylül Sarıhan bir hiçim.
Her hikaye her insan için farklı zamanlarda başlar. Kiminin ailesi terkettiğinde kiminin babası öldüğünde kiminin bir tokat yemesiyle kiminin küçük bir tebessümle... Akşamında annemin başucumda söylediği şarkıyla uyuyup sabahında kendimi yetimhanede bulduğum zaman başladı benim hikayem. Daha 10 yaşındaydım o zamanlar. Hayattan doğru düzgün haberi olmayan orta halli bi ailenin tek kızlarıydım. Yetimhanede bir kadın elimden tutup etrafı gösterirken bir diğeri bir şeyler anlatıyordu. Anlamasamda kafa sallıyordum. Tıpkı babamın yorgun olduğunda anneme yaptığı gibi. Ama o an düşündüğüm tek şey ailemdi Annem, babam ve biricik abim. Onlar neredeydi? Ben neden burdaydım? Aklımdan binbir türlü soru geçerken kadınlar beni bi odaya götürüp işte yatağın dediler. 7 yataklı bir odaydı. Buz gibi bir oda. Bavulumu da yatağın üstüne attılar. Papatyalı bavulum. Annemle ne de seve seve almıştık. Herkes bilirdi papatyaları çok sevdiğimi. Yani. Yani önceki hayatımda ki herkes.
Yalnızdım odada. Tek başımaydım. Korkuyordum. Ağlamak istiyor ama ağlayamıyordum. Kimsenin beni bu halde görmesini istemiyordum. Korkak görünmek istemiyordum. Ağlamak için etraf çok aydınlıktı.
Yeni okul, yeni arkadaşlar ve yeni ev. Ne de güzel gözüküyor aslında dışardan bakınca.
Herkesin dediğine göre hoşgelmiştim, benim dediğime göre hoşbulmuştum. Hayır. Hoş falan değildi hiçbir şey . Ama öyle olmak zorundaydı.
Geceleri yatağa yattığımda hep gözlerimde yaşlarla uyudum ben. Kulağımda annemin şarkısı, elimde aile fotoğrafı, yanaklarımdan akıp giden yaşlar, minicik kalbimde sızlayan bir ağrı....
Tüm bunlara rağmen derslerim iyiydi. Büyüyüp doktor olacaktım. Kendi yaramı iyileştiremeyecektim belki ama başkalarının yaralarını iyileştirecektim. Annem çok isterdi doktor olmamı. Doktor kızım derdi hep bana. Belki doktor olursam annem döner diye düşünerek çalıştım hep derslerime. O gül yüzünü görmek o kokusunu yeniden içime çekmek içindi sadece.
Bavulumu boşaltırken içinde bir aile fotoğrafımız üç beş parça kıyafet bi kaç tane okuma kitabı ve anlam veremediğim bir deniz kabuğu duruyordu. Arkasında 958 yazan bir deniz kabuğu. O an çok üstünde durmadım. Önümde çok farklı bi hayat vardı ve ona odaklanmam gerekiyordu. Gerek okulda olsun gerek yetimhanede hiç dostum olmadı. Kimseyle konuşmuyordum. Okulda derslere katılmıyordum, sadece sınav varsa yapıyor bırakıyordum. Her teneffüs tuvalete kapatıyordum kendimi. Bazen ağlıyor, bazen elimdeki mp3 çalardan müzik dinliyor, bazen kitap okuyordum. Artık rutin haline gelmişti. Tüm günlerim bu şekil geçiyordu.
6. Sınıfa geçtiğimde sınıfımıza yeni arkadaşlar geldi. Kimsenin yüzüne bakmıyordum. Kafam öne eğik kendilerini tanıtmalarını dinliyordum. Sonra sıra başka birine geldi. Kulağıma gelen o yumuşak ses karşısında kendimi tutamayıp arkamı döndüm. Bir çocuk kendini tanıtıyordu. Ama dinlemiyor sadece gözlerine bakıyordum. Beni farketmiş olacak ki oda bana baktı. Hafif bi tebessüm etti ve yerine oturdu. 2 sıra arkamda oturuyordu. Kalbim çok hızlı çarpıyordu. Ama birdaha dönüp bana bakmadı. Bu biraz üzsede o gülüşü aklıma geldikçe moralim düzeliyordu. İşte bu nokta benim için dönüş oldu. Kendimi biraz daha ona göstermekten midir bilemiyorum ama derslerde sürekli el kaldırıyordum. Artık tuvalette değil okul bahçesinde yada sınıfta kitap okuyor veya müzik dinliyordum. Yalnızdım hiç arkadaşım yoktu ama kendimi yalnız hissetmiyordum. Bir gün kantin görevlisi aradıklarında onunda aday olduğunu öğrenip bende aday olmuştum. Benden beklenmicek bi cesaret. Şansa aynı ekipteydik. Bu arada 7. Sınıf olmuştuk. Konuşmaya başlamıştık. Tabi o konuşunca konuşuyorudum yalnızca ama konuşuyorduk. 8. Sınıfa geçtiğimizde aynı sırada oturduk. Çok iyi arkadaş olmasakta bazen küçük kavgalar etsekte iyi anlaşıyorduk. Derslerde konuşuyorduk, gülüyorduk. En mutlu zamanlarımdı. 2 tane arkadaşta edinmiştim. Biz üçlü grup dışarda takılırken Ener yani o sevdiğim çocuk sürekli bize bakıyordu. Göz göze gelince dünyalar benim oluyordu. O da beni seviyordu işte. İkimizde sadece bakışıp duruyorduk. Umut duvarlarım çok sağlamlaşmıştı. Önce acaba seviyor mu diye başladım tuğlalar örmeye şimdi kocaman bir umut duvarı var karşımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVELYA
RandomBir yetimhanede açtım gözlerimi ben; Çocukluğumu, hayallerimi bir sokakta bırakarak...