Parmaklarım mor ve sarı ışıkların gezindiği salonda piyanonun tuşları üzerinde gezinirken beynim bomboştu, hiçbir şey düşünemiyordum. Kalbimdeki sızı kendisini çaldığım her notada ve bastığım her tuşta belli ediyordu. O an gerçekten çalmak için neden bu parçayı seçtiğimi bilmiyordum, sadece kendimi bir şekilde bunu çalarken bulmuştum.
Tamamen bilinçsizce gelişmişti bu.
Sahneye tırmanışımı bile anımsayamıyordum o an.
Göğüs kafesim ağrıyordu.
Hala hissedebiliyordum boynuma dolanan ince kollarını ve omzuma yaslanan zarif çenesini. Burnunu boynuma sürtüşünü, saçlarının beni huylandırışını ve karşımızdaki aynadaki yansımamızdan yüzümde oluşan tembel gülümsemeyi.
Bazen ise bir zamanlar dünyadaki en sevdiğim şey olan sesiyle parçaya eşlik edişini, kendine büyük gelen tişörtün kol uçlarını parmak uçlarına dolayarak piyanoya uzanır bir şekildeyken mırıldanışını, simsiyah piyanonun onun yansıması ile oluşturduğu görüntüyü.
Her şey çok netti.
Bu netlik kalbimdeki bıçağı daha da derinlere doğru itiyordu.
Onunla ilgili hiçbir şeyi unutamıyordum.
Teninin kokusunu asla unutamıyordum.
Parmaklarım kendiliğinden durduğunda bir anlık şaşkınlıkla ellerime bakarken bulmuştum kendimi. Işıklar bir anlığına üzerimden çekilip masaların ve locaların yer aldığı kısımlarda gezindiğinde yüzümde hissettiğim ıslaklıkla parmaklarımı yanağıma değdirdim.
Gözyaşı.
Ağladığımı hissetmemiştim.
Işıklar tekrar bana dönmek üzereyken hızlıca yok etmeye çalışarak parmak uçlarımı yanaklarımda gezdirmiş, oturduğum koltuktan kalkmış ve selamlamamı yaparak sahneden inmiştim.
Göğüs kafesim ağrıyordu.
Adımlarım bilinçsizce ne zaman oradan indiğimi bile anımsamadığım locamıza doğru olan yolda hareket etmeye başlamışken duyduğum alkış sesleri etkisini kaybetmeye başlamıştı.
Sahi ne kadarını duyabilmiştim ki uğuldayan kulaklarımla?
Geçip yerime oturduğumda bakışlarımı zorlukla arkadaşlarımda gezdirebilmiştim. Hepsi sessizdi, bir saat önceki gülüşlerinden eser yoktu. Laf atacak hali kendimde bulamadığımdan parmaklarım kahvemsi sıvıyla dolu bardağı kavramış ve yudumlamıştım. Acımsı tadın biraz olsun beni uyuşturmasını istiyordum sadece. Her şeyi bu kadar net hissetmek istemiyordum.
Göğüs kafesim ağrıyordu.
Ellerim ovuşturmak istercesine karıncalanıyordu.
Hayır, diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. Ellerim oraya hareket ederse, gözyaşlarım kendini ortaya dökecekti; biliyordum.
Benim göğsümü ovuşturan eller benimkiler olmazdı, onunkiler olurdu.
Onun benimkilere kıyasla küçük olan ellerinin göğsümde gezindiğini ve verdiği rahatlatıcı hissi de anımsıyordum.
Nasıl olabilmişti bu? Dünyadaki en rahatlatıcı şeylerden biri olan elleri, nasıl böyle iyileşemeyen bir yara yerleştirebilmişti oraya?
Yaranın kabuk tutmasının ertesinde söküp attığım için miydi bu? Burada suç kabuğu atan bende miydi, yoksa güvendiğim ellerini okşamak için değil de kalbimi söküp atmak için göğüs kafesime uzatan kişide miydi?Başaramadım.
Ellerim göğüs kafesime uzandı ve ovuşturmaya başladım.
Nefes alamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
river flows. || yoonmin
Fanfiction"Hyung nereden bilebilirdim, onun hayallerinin içinde varolmadığımı?" yoonmin au. #minific