➡️10

2K 204 37
                                    

Kapıyı açtığında saçları ıslak bir Öykü ve bornozlu bir hanzoyla karşılaştım. Lanet olsun! Yakışıklıydı.

Saçlarını kurutmaya devam ederek "İçeriye girmek için kırmızı halı falan mı bekliyorsun acaba Furkan?" diye azarladı Öykü beni. Nefes bile alamıyordum ki ben. Nasıl hareket edecektim?

İçeriye girdiğimde "Kim geldi?" diyerek utanmadan bornozla karşıma geçen çocuğa baktım. Şuracıkta şunun beynini dağıtsam, askeriyeden atılır mıydım ki? İnsandan değil de, hobbitten sayarlarsa atılmazdim belki. Bu boyla, insandan saymasalar da olurdu yani.

"Furkan. Bu da Samet." Sadece bir kaç saniye için beklemiştim açıklama yapar diye. Ama tabii ki insanlığı asla yanıltmamıștı kendileri.

"Memnum oldum." dediğinde, kafamı sallamakla yetinmistim. Memnum falan olmamıştım çünkü ben.

"Ne giyeceğim şimdi kızım ben?" diye sordu Samet, ben koltuğa otururken.

"Kot şortlarımdan birini verebilirim. Yoksa mini etek mi tercih edersin?" diye sorup, kahkaha atarak yanıma oturdu Öykü.

"Seni öldürmeyi tercih ederim aslında ama.. Kızım Elif bekliyor diyorum ya."

"Bana ne be. Ben mi dedim suyu kafama döküp uyandır beni diye. Zaten seni içeriye alan o malın da ben.. Neyse."

Hâlâ sessizce olan biteni seyrediyor ve sevgili olmadıklarına dair bir kaç cümle daha bekliyordum. Sonuçta sevgilisi olsa öperek uyandırırdı. Şu cümleden sonra kalbim, paramparça olup da takımı bozan porselen tabak gibi yeminle.

"Sürahiyi kafamda kıracağını tahmin edememem benim suçum tabii. Sen de haklısın." Bana döndü daha sonra. "Senin bu arkadaşın var ya, manyak. Uzak dur bundan. Canını seviyorsan tabii." Canımı seviyorum elbette. Ama, onu canımdan daha çok seviyorum.

"Onun canı ne tatlıdır, bilemezsin. Ama bak, senin gibi kaçmıyor benden." diyerek daha da yanaştı ve iki eliyle yüzümü tutarak yanağımı vakumladı. Sevgilisinin yanında bu tür şeyler yapar mıydı bilmiyordum. Ama Samet'in sinirlenmek yerine gülmesinden sonra, emin olmuştum ki, sevgilisi falan değildi. Yavşak ya da şerefsiz değilse tabii. Gerçi inceden bi şeref eksikliği var gibiydi. Ne işin var sabah sabah kızın odasında, değil mi ama? Evet, şu an ben de o odada olabilirim, lakin konumuz bu değil. Hem de asla.

"Seni, benden çok sevdiği kesin tabi." dediğinde dil çıkarmıştı Öykü.

"Oysa ki sana kıyafet bulabilirdim. Şu an, avucunu yalarsın."

"Kız yurdundayız Öykücüğüm. Nerden bulmayı planlıyorsun acaba?"

"Furkan'ın arabasının bagajından. Her zaman yedek kıyafet taşır o. Hem onun giydikleri seninkiler gibi pazardan da değil. Ona rağmen senin kadar dırdır yapmıyor."

"Yedek kıyafet mi? Neden ki?"

Cevap vereceğim sırada "Takıntılı o." dedi Öykü. Takıntılı değildim bir kere. Titizdim. Terledigimde, ya da üzerime bir şey damladığında, o kıyafetle dolaşmak hoşuma gitmiyordu sadece. Hepsi bu.

"Her şeyi düşünüyor musun cidden böyle?" diye sordu Samet.

"Her şeyi derken?"

Öykü "Bagajındaki yedek kıyafet, ceketinin cebinden hiç çıkmayan şarj aleti, torpido gözündeki yedek ev anahtarı ve her gün düzenli olarak koyduğun su şişeleri gibi şeyleri soruyor Furkancığım." dediğinde Samet şok olmuştu. Ben de olmuştum aynı şekilde. Bu kadar dikkat ettiğinin farkında değildim çünkü. Neyse ki, her an ona açılabilirim umuduyla telefona kaydettiğim çiçekçi adreslerinden ve aylardır kutusunda duran yüzükten haberi yoktu. Ne? Ona açılacağım ve bana evet diyeceği günleri hayal ederek hazırlık yapmanın neresi kötüydü ki? Umut etmek güzeldi sonuçta.

"Çantayı getireyim ben madem." diyerek kalktım ve arabadan çantayı alarak Samet'e uzattım." İçindekiler hiç giyilmedi. Etiketleri üzerinde zaten hepsinin. Rahatça giyinebilirsin yani."

"Herkes senin gibi manyak değil canım. Merak etme." dedikten sonra beni tekrar oturttu Öykü. "Şu saçımı örsene sen." Daha sonra Samet'e döndü. "Sen de mal mal bakma da, defol git giyin. Ömrümü yedin Elif de Elif diye. O çırpı bacaklı, götü yere yakın şeytan için konuştuğuna da değmedi zaten."

"Demesene öyle kızım ya. O seviyor seni.

"Aman, lütfetmiș." diyerek bileğindeki tokayi çıkartıp bana uzattı Öykü. "Sen benim için değil de, onun için gel buralara kadar. Sonra ama ilif sini siviyi. Geberin ikiniz de."

Samet gülerek giyinmeye giderken, "Nerden geldi ki arkadaşın?" diye sordum. Bir yerden başlamam gerekiyordu sorularıma sonuçta. Aksi takdirde her an kalp krizi geçirebilirdim.

"Arnavutköyden. İstanbul'a geçemem ben, uzak deyip duruyordu bana. Bak o çapsız için nasıl da kalkıp gelmiş."

"Çapsız?" diye sorduğumda "Elif." dedi. "Sevgilisi. Onunla da arkadaşım aslında ama.. Ne bileyim. Arkadaşlarımı sevenleri sevmiyorum pek."

"Nerden arkadaşsınız?"

"Mahalleden. Ne o, beğendin galiba." Saçlarını çekerek bağlayıp, kafasını kendime çekerek tersten de olsa bana bakmasını sağladım.

"Tipim değil canım." Harakiri çok can yakıyor muydu ki acaba?

"Sevgilisi de var zaten. Boşver." Tabi canım, sevgilisi olmasa üzerine atlamamam için tek bir sebep dahi yok zaten.

"O gidince bizde mi çıksak? Sizin bu bekçi beni vuracak gibi bir gün." diyerek bıraktım saçlarını. Duruşunu düzeltip bana baktı tekrar.

"O beni de vuracak bi gün ya. Hayırlısı." diyerek güldü Öykü. "Sigara alırsan gelirim. Zam gelmiş de, ben kıyamadım canım parama."

Şimdi, benim param senin paran demek zaten hayatımın anlamı, da, ilerideki çocuklarımızın rızkını seni zehirlemek için harcamasak diyorum ben.

"Hiç içmemeyi düşündün mü acaba? Böylece ikimizin parası da boşa gitmemiş olur."

"Cimri. Ne olacak." dediğinde cebimdeki parayı çıkartıp önüne koydum. "Al. Hepsi senin olsun. Bankadaki parayı bile yapayım üstüne. Yeter ki bırak şunu kızım ya."

"Ben bırakıyorum. O bırakmıyor peşimi." dediğinde güldüm. Bilirdim, kolay bırakılmazdı o.

《FİNAL》Yalancı Yalancı 'Sana Kimse İnanmaz'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin