16

2.8K 366 148
                                    

İyi okumalar⭐️

Yaşlı kadın gözlerini bir saniye olsun karşısındaki adamdan çekmiyor, yanılmadığından emin olmak için pür dikkat ona bakıyordu. Olduğu yere çivilenmişti sanki, tam da bugün bahsetmişken yıllar sonra tekrar görmüştü bu adamı. Artık genç durmuyordu ama önceki halinden pek de yaşlı değildi karşısındaki adam. Keskin bakışları, özgüvenli duruşu olduğu gibi yerindeydi. Soomin hep bu günü beklemişti, hep bu adamla karşılaşmak ve ona kim olduğunu sormak istemişti. Bundan önemlisi de o gece yaptığı hareketten, kimseye Hana'yı göstermemesinden dolayı sinirini almak istemişti. Yaşlı kadın yavaş adımlarla dikilen adama yaklaştı, yaklaştıkça emin oluyordu. Bir süre sadece bakıştılar. Insung ağzını bile açamıyordu çünkü açsa da Soomin karşısında laflar boğazına dizilecekti. Yaşlı kadın fazla gergin ve sinirli görünüyordu. Aslında siniri Insung'a da değil, yıllaraydı. Yıllarca merak ettiği tek soruyu soramamıştı bu adama. Insung tedirgin bakışlarını yumuşatıp anlayışlı bir şekilde bakmaya başladı kadına.

Jimin ne olduğunu anlayamıyor, hala ikisine bakıyordu. Soomin Insung'u tanıyor muydu ki? Tanımadığını söylemişti.

"S-sen kimsin? Nesi oluyorsun Hana'nın?" Yaşlı kadın güçsüz sesiyle sorduğunda Insung sıkıntılı bir nefes aldı. Kadına cevap vermek istemiyor, göz temasından kaçınıyordu. Soomin biraz daha yaklaşıp elleriyle Insung'un gömleğinin yakasını kavradı.

"Kimsin dedim?!" Ağlamaklı bir sesi vardı. Elleri titriyordu. Insung yakasındaki elleri tuttu ve kendinden uzaklaştırdı.

"Oğlum arabaya bin." Jimin'e döndü Soomin birden. Gözlerini büyüttü sanki bir şey keşfetmiş gibi.

"Yoksa sen-"

"Lütfen bunu burada konuşmayalım." Insung vurgu dolu bir şekilde konuştu yaşlı kadına karşı. Kadın Insung'un gözlerine baktığında adamın yalvarır gibi baktığını sandı bir an.

"B-büyükanne, yoksa tanıdığın genç adam-"

"Hangi adam?" Insung birden Soomin'e döndü. Kaşları çatışmış, çenesi gerilmişti. Soomin ikili arasında kalmış, ne demesinin doğru olacağını bilememişti.

"Jimin arabaya bin dedim." Jimin oflayıp ikilinin yanından geçti. Arabanın kapısını açıp içeri girdiğinde gözü dışarıdakilerin üstündeydi.

"Soomin, ben... bunu Jimin'e anlatmamıştım. Kendim anlatmak istiyorum."

"Bana bir cevap ver lütfen. Sevgilisi miydin sen? Jimin senden miydi?" Insung gelen soruya karşı gözlerini kapattı.

"Bak oğlum ben yıllarımı bunu düşünerek geçirdim. Yavrucağın bir babası var bir yerde ama bilmiyor diye. Anlıyor musun beni?"

"Anlıyorum ama lütfen bu konuları sonra konuşalım. Söz veriyorum gerçeği öğreneceksiniz." Insung yaşlı kadını rahatlatmak için söylemişti bunları, diyeceğinden ya da anlatacağından değildi. Bir aceleyle arabaya bindiğinde Jimin göz ucuyla Insung'a bakıp önüne döndü. Soomin hala şokta gibi dikiliyordu evin kapısının önünde.

"Annemi nereden tanıyorsun?" Jimin sorduğunda Insung patlamamak için direksiyonu daha da sıkı kavradı.

"Jimin bağırıp çağırmamı istemiyorsan sadece sus çünkü zaten patlamak üzereyim." Jimin sessizce başını salladı.

"Neyse gerek yok bir şey demene zaten. Ben anladım." Insung sabır dilenir gibi bir nefes verdi. Jimin ise bacağındaki kafesten içeri parmaklarını uzatıp kartopu'nu seviyordu.

Bugün çok şey öğrenmişti annesiyle alakalı. Onun hayatını öğrendikçe merakını gideriyordu. Daha merak ettiği çok şey vardı tabii lakin her şeyin bir vakti vardı. Eninde sonunda öğrenecekti.

can't see my reflection in your eyes |jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin