Tom bize sadece maddi açıdan destek olmuyordu. Aksine adam arı gibi çalışıyordu resmen. Her şeyi ayarlamıştı. Taksi, otel, bir de çevirmen tutmuştu. Konser günü sabahtan uyandığımda hızlıca üzerimi giyinip bir şeyler atıştırdım. Ben yemeğimi bitirdiğimde Olivia giyiniyor, Tom ise Marty'yle ilgileniyordu.
Yarım saat içinde her şeyi hazırlayıp çıkabilmiştik. Konserin başlamasına bir saat kadar vardı. Dışarı çıktığımızda ise taksi bizi bekliyordu. Tom öne bindi, Olivia ile ben de arka tarafa bindiğimizde çevirmenimiz de bizimle birlikte arka koltuğa oturdu. Marty'yi de kucağımıza almak zorunda kalmıştık.
Tom arkasına dönüp tercüman kadına bir kağıt verdi ve "Şöföre buraya gitmemiz gerektiğini söyle." dedi.
Kadın Rusça bir şeyler söyledikten sonra şöför kafasıyla onaylayıp gaza bastı.
Yirmi beş dakika civarı sürmüştü yolculuk. En sonunda bir stadyumun önünde durduk. Kadın Rusça bir şeyler sorduktan sonra, şöför de Rusça cevapladı. Kadın da "Ücret Amerikan doları olarak 120'ye denk geliyor sanırım." dedi. Tom cebinden parasını çıkartarak şöföre uzattıktan sonra şöför kafasını sallayarak "Hayır." dedi bizim dilimizde. "Hayır Amerikan doları, kabul etmemek biz. Bana vermek Rus parası."
Kadın "Sorun değil." diyerek kendi cebinden Rus parası verdi şöföre. İndikten sonra da Tom kadına 120 doları vererek ödeştiler.
Şükürler olsun ki Amerika'da olduğu gibi burada konserlerde yaş sınırlaması yoktu, yoksa Marty giremeyecekti. Tom stadyuma baktıktan sonra bize dönerek "Hazır mısınız?" diye sordu büyük bir heyecanla.
...
Ayakta bekleyiş yarım saati geçiyordu. Konsere geç kalma ihtimalleri var mıydı, yoksa ön hazırlık falan mı yapıyorlardı acaba? Bunları düşünürken karartılmış sahneye şapkasını ters takmış bir adamın geldiğini gördüm.
"İyi akşamlar Rusya!" diye bağırdı adam. Aman tanrım... Bu Chad Smith'ti! Yani bilmeyenler için, grubun bateristi. Bütün kalabalık İngilizce olarak "Eveet!" diye bağırdıktan sonra Chad mikrofondan uzaklaşarak baterinin arkasındaki koltuğuna geçti. Yavaş bir ritim tutmaya başladı. 30 saniye boyunca aynı ritmi tuttuktan sonra bir bas gitar sesi duydum, ancak Flea (grubun bas gitaristi) ortalıkta yoktu.
Chad bir azimle ritmi hızlandırdığında Flea her zaman yaptığı şeyi yaparak atlayarak sahneye geldi ve Chad'in ritmine uyarak bir bas melodisi tutmaya başladı. İlk iki dakika boyunca birlikte Jam yaptılar. Ki sormayın, anlamını ben de bilmiyorum tam olarak. İşte bateriyle gitarın aynı ritimde çalınması gibi bir şey sanırım. Giriş bölümü yani.
Jam bittikten sonra Flea hemen başka bir bas melodisine geçerek "The Advantures of Raindance Maggie" şarkısını çalmaya başladı. Sıra Anthony'ye (grubun solisti) gelince o da Flea gibi zıplaya zıplaya, döne döne mikrofona doğru koştu. Ritme uyarak ayaklarını, kollarını ve kafasını sallıyor, eliyle bizim de ritme uyup kendimizi kaybetmemizi söyler gibi işaret yapıyordu. Ardından onun sırasına geldiğinde, şarkıyı söylemeye başladı.
Ardından Josh (elektro gitarist) sakin bir şekilde girerek gitarını çalmaya başladı. Tanrım, neden Frusciante gelememişti ki?
Sırasıyla Can't stop, Californication, By The Way ve Snow şarkılarını çaldıktan sonra kısa bir ara verdiler. Beş dakikalık kısa bir aradan sonra sıra bu sefer Josh'taydı. Ki bu adam John Frusciante kadar iyi solo yazmayı beceremiyordu, ancak yine de bu solo epey bir güzeldi. Ardından Flea de katıldı ve birlikte Jam yaptılar. Bu girişten sonra Otherside, Hey, Under The Bridge, Dani California, Soul to Squeeze ve Scar Tissue çaldılar. En son şarkı bittikten sonra Anthony mikrofonu eline alarak "Beş dakikalık bir aradan sonra size bir sürprizimiz olacak millet, bir yere gitmeyin sakın!" diye bağırdı ve sahneden çıkarak diğerlerini bekledi.
Olivia'yla grup hakkında tartışıyorduk. O bana John'u ne kadar sevmesine rağmen Josh'ın da çok iyi çaldığını söylüyordu. Ben ise Josh'tan nefret ettiğimi söylüyordum. Haklıydım da, yeni çıkan albüm sırf bas melodileriyle doluydu. Azıcık bir elektro solosu bile yoktu. "John'u geri istiyoruz!" diye protesto yapmak isterdim ancak o kadar uzaktan hiçbir grup üyesi benim sesimi duyamazdı.
O gürültüde tartışmaya devam ederken Chad'in çoktan sahneye girdiğini fark etmemiştim. Birden yavaş bir ritim tutturmaya başlamıştı ki... Bu ritim bana epey bir tanıdık geliyordu ancak grubun bir şarkısı değildi bu.
Sonrasında ise sahnenin ardında uzun saçlı bir adamın gölgesi belirdi. Soloyla birlikte o adam da girerek her zamanki haraketleriyle solosunu atmaya başladı. Gözlerime inanamıyordum. Bu... John Frusciante'ydi! Grubu bırakan gitarist, ama nasıl olur?
Demek ki sürpriz buydu. Bu sürpriz, grubun konserine gitmekten bile daha iyi gelmişti bana. Kulaklarıma, gözlerime, hatta hiçbir duyu organıma inanamıyordum. Rüya gördüğümü sanıyordum o an için. Ancak bu gerçekti. Marty kadar gerçekti. Olivia ile birbirimize ağzımız açık bakarken diğerleri çığlıklar atarak "Frusciante!" diye bağırıyordu.
Wayne şarkısını çalıyordu. Bu adama bayılıyordum. İçimden "Kesin çığlık atmayı da adamın solosunu dinleyelim." dedim kendi kendime. Chad ile birlikte on dakika boyunca Jam yaptıktan sonra, herkes çığlık atmaya başladı tekrardan. Bu bir ilkti. Tanrım... Tesadüf, kader, ne ki bu? John neden Rusya'daki konsere katılmayı kabul etsin?
En sonunda mikrofona yaklaşarak "Bir şeyler söylemek istiyorum." dedi, herkes bir sessizliğe büründü. Kulaklarımızı açarak sahnedeki uzun saçlı adama bakıyorduk.
"Bir değişikliğe ihtiyacım vardı." dedi nefes nefese. "Ve bu gruptaki eski güzel günlerimi hatırladım. Sonra da dedim ki neden olmasın? Bir kereliğine, hem çoğu hayranımız benim gelmeme epey bir sevinmiştir diye düşünüyorum."
Son cümlesinden sonra herkes çığlık attı tekrardan. Gözlerim yaşlarla dolacaktı neredeyse. Düşünsenize, Yunanistan'daki konsere gitseydik eski plandaki gibi, Frusciante'yi göremeyecektik! İşte buna tesadüf değil, kader derim ben.
"Grubun Rusya'da konser vereceğini duyduktan sonra eski dostum Anthony'yi arayarak sorduğumda, bana bunu sorduğum için onlarca küfür etti ki bunları hatırlamak bile istemiyorum." dedikten sonra herkes kahkahalara boğuldu. Ben de dahil. "Sormama gerek olmadığına ve istediğim her konsere katılabileceğimi söyledi. Ama bu muhtemelen ilk ve son olacak. Sizleri seviyoruz, iyi akşamlar diliyorum Rusya!"
Işıklar kapandıktan sonra Chad'in bir ritim tuttuğunu duydum, ardından kısa bir bas melodisi ile kapanışı yaptılar.
...
Arabada soluk soluğa tavana bakıyordum, ki Olivia'nın sesiyle irkilene kadar. "Bu bir rüyaydı değil mi?" diye soruyordu.
"Hayır Olivia." dedim gülümseyerek. "Bu, yaşayabileceğimiz en harika gündü. Ve bir rüya değildi. Tanrım... Ona biraz daha yaklaşabilmek için neler vermezdim!"
"Sıraya gir Peter, önce ben!" dedi sinsice sırıtarak. Ardından Tom da geldiğinde taksi hareket etti, böylece otele geri döndük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalperest (Dreamer)
Подростковая литератураTüm insanlar hayalperesttir. Tabi sadece çocukken. Çocukken herkes süper kahraman olmak ister, değil mi? Sonra bazıları astronot veya bilim adamı gibi hayallere kapılırlar. Sonrasında ise büyüdükçe bu hayaller avukatlık, mühendislik gibi basit hayal...