-Geçmiş
Birden ay ışığını kesti.
Boğazına acıdan gemiler battı. Yutkunamadığı halde gülümsedi. Gitarının tellerine dokundurdu parmaklarını. Tellere her dokunduğunda önce elleri, sonra ruhu kesildi. Canı yandı. Ancak yaralarından değil, bir yara olmayı kendine çok gören ama daha çok bu dünyaya kendini çok gören bir kız yüzünden.
Ay'a baktı. İçi yandı.
Bir de sen çok değiştin.
Balkondaki çiçeklere bakmadı bir kez. En güzel çiçeğini soldurduklarından. Bakmadı geceye, geceleri sevmiyordu artık. Karanlığı sevmiyordu, onsuzluğu sevmiyordu. Gökyüzünü de sevmiyordu artık. Bir Güneş'i çok görmüştü kendine. Bu evi de bu balkonu da sevmiyordu.
Karşıdaki balkona baktı hüzünle. Şimdi Güneş'inin karşı balkonda oturup kahvesini yudumlarken defterlerinden birine bir şeyler karalaması gerekirdi. Gözleri dolmalıydı sonra. Karşı balkonda onu her gün seyreden, bir kez karşılaşmadığı komşusunu tanımamalıydı. Veda öpücüğü bırakmamalıydı dudaklarına.
Gitarı bırakıp ağladı. Balkonun köşesine iyice sindi ve ağladı. Gökyüzü dayanamadı Deniz'in içine akıttığı gözyaşlarına, o da akıttı yaşları beraberinde. Kafasını kaldırıp bulutlara baktı çocuk. Güneş'i onunla birlikte ağlıyordu işte. Gökten inen yağmur damlaları onun acılarını, onun sevgisini taşıyordu. Bir yağmur damlası tam kalbinin üzerine kondu.
Yağmur hızlandı ancak o umursamamıştı bunu. Islandı ve yüreğini en acıtan şarkılardan birini söylemeye devam etti.
Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi. Söylenenler hiç söylenmemiş gibi.
Daha çok ağlamaya başladı. Yağmur sakladı gözünden akan yaşları. Gülümsedi gökyüzüne doğru. Güneş'i sırf onun gözyaşlarını görmemek için yağmur yağdırıyordu gökyüzüne. Evet, onun dünyasında güneşler yağdırıyordu yağmuru. Bulutlar aracıydı sadece. Ve aynen her şey şarkıdaki gibiydi.
Güneş gitmişti. Ay ışığını kaybetmişti. Evine ilk taşındığı andan beri hep gülerken gördüğü Güneş, zamanla sadece ağlamaya başlamıştı. Gamze çukurlarını yaşlarla dolduruyordu. Gülümsemeleri hep hüzün dolu hep buruktu. Ve lanet olsun ki Can Deniz nefret ediyordu yanında olamamaktan. Her gün kendinden nefret ediyordu bu yüzden. Korkak olduğu için, sevdiği kızın gözlerindeki yaşları silemediği için. İsminden de nefret ediyordu. Sevdiği, Güneş'i, ölüme kucak açarken canını bağışlayamadığından. Canının ölmesine göz yumduğundan.
Denizlerden de nefret etti. Çünkü denizler, mavisini gökten alırlardı. Ve ona renk veren gök; milyonlarca galaksiyi, koskoca evreni sığdırmış da içine, bir Güneş'ini sığdıramamıştı.
Tekrar etti içinden en son söylediği iki cümleyi. Yaşananlar hiç yaşanmamış gibiydi. Çünkü o yıllarca sevmişti Güneş'i ancak Güneş'in bundan hiç haberi olmamıştı. Öldüğü gün bile cesaret edip de söyleyememişti kıza. Nefret ediyordu kendinden. Canı yanıyordu.
Söylenenler hiç söylenmemiş gibi, diye tekrarladı içinden yine. Gibisi fazlaydı. Söyleyememişti işte. Sevdiği kız 1 yıl önce bugün intihar etmişti, o hiçbir şey yapamamıştı. Şimdi acı çektiriyordu kendine. Yaptıklarının cezasını kendine bu dünyada ödetiyordu öteki dünyada cenneti yaşayabilmek için. Güneş'ine kavuşabilmek için.
Bir de sen karşıma geçtin.
Başka biri var, biri var dedin.
Onu her nefeste ölüme sürükleyen hep var olan başkaları olmuştu. O başkaları hala vardı, hep vardı. Can Deniz, Güneş'i için yas tutarken onlar mutlulardı. Ama söz vermişti Güneş'inin Bulut'u, Deniz yerine de alacaktı intikamı. O intikam, Güneş'in yaşarken atamadığı çığlıklar olacaktı. Hıçkırıkları, gözyaşı olacaktı. Yaşarken aslında yaşayamadığı günlerin takvim yaprakları olacaktı. Kordan acılara dönüşecekti, yağmur olacak herkesi yakacaktı. İntikam intikam değildi gözlerinde. Kanlı bir sözdü. Bir ölüye verilen sözdü intikam. O, o ana kadar tüm sözlerini tutmuştu. Güneş'inin ellerinden tutamadığı günler adına bu sözünü de tutacaktı Deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şinigami : Ölüm Tanrısı
Tajemnica / Thriller' Herkes, herkese ihanet edebilir. ' Ölümün kucakladığı çocuklar büyüttüm avuç içlerimde. Hepsi kanımdı, hepsi bendi. Kızıldandı bedenleri, siyahın karasına bulanmışlardı. Ölü doğan çocuklardı onlar. İçime gömdüm fakat ben öldüm. Ölümüm gebe bırak...