Şimdi ölmek istemem, daha hiç gülmeden.

3.5K 304 202
                                    


---

Göğsümde kıpırdanan sevgilim ve çıplak tenime çarpan ılık nefesiyle uyumak bir zamandan sonra imkansızlaşmıştı. İç çamaşırlarımızı giymiş ve üzerimize üniformamı örtmüştüm. Zira, bir aksilik olmaması için de birkaç saat birlikte geçirdiğimiz uykumuza son vermeliydik.

"Umut." Yavaşça seslendiğimde kıpırdanmaya devam etmiş lakin, uyanmamıştı. "Sevgilim." Fısıltıyla sesleniyordum fakat yüzlerimiz birbirine yakın olduğundan beni duyduğuna emindim. "Hadi kalk. Herhangi bir şey olmadan toparlanalım." Cesurduk. Bazı mühim şeyleri sonradan fark edecek kadar cesur. Herhangi birinin bizi görmemiş olması da şansımızdandı.

Umut, başını kaldırıp uyku sersemliğiyle etrafa bakınıyordu. Bu görüntüyle dudaklarım anında yukarı kıvrılmış, gözlerim de tebessümle kısılmıştı. Sevdiğim adamı uyandırmak onunla birlikte uyumak kadar güzeldi. Zira, birkaç saat birlikte uyumuş olsak da mühim değildi. Onun yanımda olduğunu bilmek bile yeterdi.

"Thomas." dedi, uykusu açıldığında. "Kalkmama yardım eder misin?" Yaralı bacağını işaret ediyordu bir yandan da. Usulca başımı salladığımda çıplak omzuna öpücük kondurup ayağa kalkmasına yardım ettim. Üzerinde sadece iç çamaşırı olan vücuduna üşümesin diye üzerimize örttüğüm üniformamı sarmaladım. Gülümseyerek bakıyordu bana sevgilim. Zira, öyle bir gülümsüyordu ki içim özlemle doluyordu. Aceleyle pantolonumu giyip kemerimi taktım. Umut da çoktan üzerini giyinmiş, az önce onu sarmaladığım üniformayı omuzlarıma bırakmıştı.

Aramızda tuhaf bir sessizlik vardı. Rahatsız edici değildi aksine huzurlu bir sessizlikti.

"Tuhaf hissediyorum Thomas." dedi aniden. Düğmelerimi ilikleyip gözlerimin içine bakan mavi gözlerine diktim bakışlarımı. "Sanki," duraksayıp gözlerini ayırdı. Bakışları bana dokunmadan etrafta turluyordu. "Bilmiyorum."

Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Ömrüm boyunca unutamayacağım bir akşamın sevgilim için de aynı şekilde olacağını düşünmüştüm.

"Seni çok seviyorum Teğmen Thomas." Gülümseyerek ismimi söylerken dudakları titremeye başlamıştı, ağlamamak için kendini sıktığı çok belliydi. Ağlamazdı ki sevgilim, söz vermişti bana. "Arkadaşlarımı düşünüyorum. Savaştalar. Kendimi suçlu hissediyorum bazen." Başını eğmiş titreyen sesiyle konuşmuştu.

"Umut." dedim, yanına yaklaşıp usulca ona sarılırken. "Bizim savaşımız daha büyük sevgilim." Sertçe yutkundu. Ardından o da bana sarıldı. Zordu her şey. Bizim için çok zordu. Elimizden gelen herhangi bir şey de yoktu. Etrafımızı kuşatan zorlu düşmanlara karşı direniyorduk. En çok da kendimize direniyorduk ya.

"Hastane çadırlarına gitmeliyim. Ortadan kayboluşum dikkat çekmesin." dedi. Ben, şanslıydım ki anlayışlı bir yüzbaşı vardı. Beni idare eden bir yüzbaşı.

Gözlerimi kararmış gökyüzüne çıkarıp tekrar mavi gözlerine çevirdim. Aklıma gelen şeyle gülümseyip, "Seni burada bekliyor olacağım. Hemen gel, tamam mı?" diye sordum. Hafiften kaşlarını çatıp ne yapmaya çalıştığımı anlamlandırmaya çalışıyordu büyük ihtimalle.

"Çok beklemeden geleceğim o halde." diyip yanağıma sulu bir öpücük bırakarak hızla yürümeye başladı. Ben de karanlıkta görebildiğim kadarıyla papatyalar bulmaya çalışıyordum. Kurak bir araziydi burası. Zira, savaşın olduğu bir arazinin kurak olmaması beklenmezdi zaten.

Birkaç papatya görmemle oraya ilerlemiş, özenle tek tek koparmaya başlamıştım. Şimdi, sevgilime çiçek demeti yapacaktım. "Umut. Umut." diye fısıldadım papatyalara. Büyüyen tüm papatyalara umut ismini vermiştim çünkü. Çiçek kokulu sevgilimin ellerine ne de güzel yakışırdı bu papatyalar.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin