Sessizce dinliyorum... Bazen yükselen çığlıkları, bazen akan kanın damlama sesini. Keşke kişisel egolarımızı aşarak, kendimizden başkalarına da, saygı duya bilen, değer vere bilen, en başta sevgi göstere bilen varlıklar olsak. Öyle ya, biz herkesten daha üstünüz, daha güçlüyüz. Çünkü biz "Türk"üz! Tek bir sorum var. Saf türk olduğunun delilini vere bilir misin? Ve türk olman neyi değiştiriyor? Sadece dar bir görüşle, sığ düşüncenin esiri olup, kendimizi ırkçılık denen kuyuda, boşluklarımızı görmezden gelerek avutuyoruz. Neden ki? Ben bugün kürt olarak doğsam, illa terörist mi oluyorum? Ve ya bir kadın Ukraynalıysa eğer fahişe mi oluyor? Hangi hükm'e, hangi delil'e, hangi temel'e dayanarak çıkarıyoruz ki bunu? Fiziksel, zihinsel ve ya etnik farklılıkları bir kenara bırakıp, sadece sevmeği, sevilmeyi denesek birşey kaybetmeyiz, vatan elimizden gitmez bundan emin olun. Tanrım, neden amacımızdan bu kadar saptık? İnsanoğlu nasıl bu kadar akıllıyken, bu kadar câni ola biliyor? Tarihe dönüp bakarsak, her yerde bir ırk ayrımı, bir millet sömürgeliği hep var oldu. Zenciysem, çekiksem, beyazsam, kızılsam bu beni duygusuz, ruhsuz mu kılıyor? Irkı, rengi ne olursa olsun sizin yaşadığınız her duyguyu onlar da yaşıyor. Bundan emin olun. Her gün, "daha güzel bir dünya" reklamları yerine, daha çok bu konuyu düzeltmeye çalışıp, bir-birimizin elinden tutsaydık eğer, bu gün her yerde, ağlayan çocuklar değil, bahçelerde çiçek toplayan altın nesil görürdük. Keşke, ırklarımızın övülmesiyle, egomuzu pohpohlamak yerine, ben "insan"ım diyerek, gurur duymayı öğrene bilsek. Irkçılığın olmadığı bir dünyada, sürünmek bile cazip geliyor artık kulaklarıma. Neyse, yine görüşürüz tanrım......
Sekizinci Mektup: 22.Şubat.2000.13:45
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıya mektuplar
Non-FictionBir akılda kısıldıysan eğer kapana , gidebileceğin tek yer yine kendi düşüncelerindir