---
Boşluk. Hissettiğim şey kocaman bir boşluktan ibaretti. Boşluğun içinde hapsolmuş, hiçbir şeyi görmüyor ve duymuyordum. Zira, kimse de beni duymuyordu.
"V-vuruldu. O-omzundan ve s-sırt," tamamlanamayan, yarım kalmış cümle melodi gibi bir sesin sahibine aitti. Zira bu ses, beni boşluktan kurtaran şeyin kendisiydi. Aşık olduğum, ilahi ses.
"Kendine gel Umut." Başka bir ses daha. Göz kapaklarım usulca açılıp kapanırken boşluktan tamamen kurtulduğumu hissediyordum.
"Ku-kurtarın onu." Böyle güzel bir sesten, içimi parçalayan bir hıçkırık koptu. İçimden bir şeyler koparılıyormuş gibi hissediyordum. Canım gidiyor sandım.
Bedenim, hafiften sallanırken gözlerimi tamamen açabişmiştim. Sırt üstü bir yerde uzanıyordum. Uzandığım şeyi ise taşıyor olmalılardı ki sallanan bedenimin sebebi oydu. Sarsıldıkça canımın yandığını hissediyordum. Etrafımdaki hiçbir görüntüyü seçemiyordum. Gözlerim bulanık görüyor, boşlukta olduğu gibi karanlığa bakıyordum. "U-umut." Fısıltı şeklindeki sesimden sadece sevgilimin ismi çıkıyordu. Sevgilim. Çok korkmuş olmalıydı. Zira, ilahi sesin ve o güzel sesinden firar eden hıçkırıkların sahibi de ondan başkası değildi. Sesi korku doluydu.
"Thomas!" Heyecanla bağırırken mavi gözleri görüş alanıma girmişti. "Seni hastane ça-çadırlarına götürüyoruz. İyi olacaksın, tamam mı?" Parlayan gözlerinden ardı ardına yaşlar akıyordu. Benim için akan bir sürü göz yaşı. Güzel gözlerinden akıttığı yaşlara sebep olduğum için yüzümü buruşturdum. "Canın yanıyor biliyorum lakin, dayan. Lütfen dayan. Benim için, bizim için." Çaresiz yalvarışlarıyla daha çok acı çekiyordum, bilmiyordu. Elimde olsa direnirdim, dayanırdım. Lakin, konuşmaya bile gücüm yoktu.
Omzumda ve sırtımdaki sızı artınca dudaklarım aralanıp bir haykırış bırakıyordu kendiliğinden. Elimde olsa, o haykırışa engel olurdum. Sevgilimin endişe ve korkuyla kaplı gözlerini görmemek için dudaklarımı kemirip haykırışlarımı içime hapsederdim.
"Dayan Teğmen. Dayan ve sakın uyuma. Az önce çok korkuttun beni. Uyuma bir daha. Seni tedavi edeceğiz. Tamam mı?" Kızıla bürünmüş gözlerinin maviliği kaybolmuştu sanki. Çok fazla ağlıyordu. Başımı onaylarcasına salladığımı sanmıştım fakat kıpırdatamamıştım bile. Uykum vardı, günlerce uykusuz kalmışım gibi ağır bir uyku çökmüştü kirpiklerime lakin, sevgilimi dinlemeliydim.
"Bilincini yitirmemesi lazım, çok fazla kan kaybetmiş." Daha önce hiç duymadığım bir ses yankılanmaya başlıyordu kulaklarımda. Gerçekten birisi konuşuyor muydu yoksa darmadağın bilincimin aldatması mıydı emin olamıyordum.
Sarsılan bedenim, bir müddet sonra yüz üstü olarak bir yere bırakılmıştı. Sonrasında kumaşın yırtılış sesini işitirken vücudumda soğukluk hissediyordum. Acı veren bir soğukluk. Zira soğukluk, omzumda ve sırtımda yerini sıcak bir sıvıya bırakmaya başlıyordu. Hissettiğim karmaşık şeyler o kadar acı vericiydi ki keşke uyanmasaydım da uyusaydım diye içimden geçiriyordum.
"Teğmen." fısıltısını duyduğum an acı veren her şeyi unutmuş gibi yüzüme hizalanmış güzel yüzünü incelemeye başladım. "Şanslısın ki çok iyi bir doktorum." Gülümseyerek söylediği şeyleri canı yanarken söylediği o kadar belliydi ki gülümsemesi bile acısını haykırıyordu. "Bu yüzden ölmen imkansız." Sertçe yutkunduğunu gördüğüm an titreyen göz kapaklarım iyice kısılıyordu.Ona bunları yaşatmak istemiyordum. Zira ben de korkuyordum. Onu bir daha göremeyecek olmaktan ardımda acıyla bırakmaktan ödüm kopuyordu. Kıyamıyordum ki ona. "Dayan, sen sadece dayan." diyerek güzel elleriyle yüzüme yapışmış saçlarımı geriye doğru taradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT |bxb|
Teen FictionTamamlandı! Düzenleniyor. --- "Gökyüzünü sorsalar gözlerinin güzelliğini anlatırım." --- Gelin sizi 1915'e götüreyim. Ellerinize silahlar yerine papatyalar yerleştireyim. Eşcinsel konulu hikayedir. Homofobikler bi gıdım yanaşmayın.